Biliyorum bu yazıyı okurken birileri yine mi diyecek
Oysa bu hazin sayfa hiç açılmadı ki.
Başka bir harekette olsa yüzlerce kez değerlendirilecek bir dönem nedense bizde hiçbir değerlendirmeye tabi tutulmadı. Ama tezahürleriyle acımasızca hep delik deşik edildi.
Şunu kafanıza iyice koyun ki kahramanlarını yiyenler bir gün muhakkak kahramansız kalırlar.
Zira 12 Eylül 1980 öncesinde er meydanında döne döne dövüşen iki ülkücüden biri şehitse, diğeri Taş medreselidir. Yani şehitlikle taş medrese, yani şehitlikle gazilik kardeştir.
Sizin hayalinizde yere göğe koyamadığınız şehitler bu insanların bizatihi sabah akşam birlikte omuz omuza mücadele verdiği silah arkadaşlarıydı. Birini yüceltip diğerini yerin dibine sokmak ülkücülerin edep ve ahlakına hiç yakışmadı. Sorguda her türlü işkenceyi gördüm, tonlarca dayak yedim ama hiç biri bu kadar acıtmadı.
Eminim diğer arkadaşlarında en büyük hayal kırıklığı budur.
Kucağında bir arkadaşının şehadetine şahit olmayan taş medreseli neredeyse yoktur.
Bir yandan gözü yaşlı arkadaşlarını toprağa vermek, öbür yandan hiç tereddüt etmeden toprağa düşen arkadaşlarının bayrağını alıp ileri atılmak kolay değildir.
Ödeyenler elbette bir şey bekleyerek bedel ödemedi, ama kabul edilmeli ki bu kadar vicdansız bir vefasızlığı da hak etmedi.
Tarihimizde destan çoktur ama böyle bir destan herhalde yoktur. Birini göklere çıkarıp diğerini yerden yere çalmak, İtibarsızlaştırmak sanırım sadece bize mahsus.
İtibar sahibi olmak kadar, o itibarı korumakta önemli elbette. Lakin kantarın topuzu çok kaçtı. İyi niyetten çok bir art niyetin olduğu artık ayan beyan ortada.
Ne kadar vahim bir tablo değil mi?
Ne yapılırsa yapılsın bu topraklarda Nene hatunların zenci Musa’ların, Ömer Seyfettin’lerin kaderi değişmiyor demek ki.
İstediğin kadar emek, istediğin kadar mücadele, istediğin kadar can, istediğin kadar istikbal ver; eninde sonunda her işin olduğu gibi bu işin hırsızları da gelip çalıyor bütün emekleri.
Kahramanlar her şeyde mahirde bir tek bu işte mahir değil nedense.
Kendileri mi beceremiyor? Yoksa kasıtlı olarak mı istenmiyorlar hala çözemedim. Ama bildiğim bir şey var ki dava anlayışı karakter ve kişilikleri ne yaparsa yapsınlar bu işteki düzenbazlığa yetmiyor.
Emekler mücadeleler anılar, acılar, hatıralar kavgalar maddi manevi bütün mücadeleler vatanı vatan davayı dava yaptıktan sonra sessizce çekip gidiyor.
Vefasız ve vicdansız bir harekette şehit kutsanırken aynı destandaki diğer kardeşlerin dışlanması liyakatsızlığın değilse vefasızlığın daniskasıdır.
‘’Kahramanlık ne yalnız bir yükseliş demektir,
Ne de yıldızlar gibi parlayıp sönmektir.
Ölmezliği düşünmek boşuna bir emektir;
Kahramanlık; saldırıp bir daha dönmemektir. ’’Dizeleriyle
‘’Senin başucunda taş bizim gözümüzde yaş
Sen borcunu ödedin sıra bizde ülküdaş’’ Ağıtları boşuna yakılmamıştır.
Kahramanları soytarı yapmak dostların değil düşmanların işidir.
Yani 91 den sonra türetildiği gibi taş medreseliler ne vurdulu kırdılı çar çakal, ne de kalitesiz ve kapasitesiz kriminal tipler değildir. Neredeyse yüzde 90 ı o zamanın ocak ve parti başkanlarıdır. Geri kalanların da çoğu yönetici
Geriye gidip İstanbul’un Ankara’nın Konya’nın, Kayseri’nin, Sivas’ın, Bursa’nın Niğde’nin Nevşehir’in Trabzon’un, Adana’nın, Kahramanmaraş’ın, Gaziantep’in …
Doğudan batıya kuzeyden güneye erinmeyin bütün bir yurdu tarayın o zamanın başkan ve yöneticilerine bir bakın.
Hepsinin de 12 Eylül 1980 öncesinde her seçimde partiyi yüzde yüzün üzerinde artışlarla başarıdan başarıya götüren taş medreseli ülkücüler olduğunu görürsünüz.
Yani şu anda önemsiz, gereksiz insanlar gibi dışlamanızın hiçbir dayanağı yok.
12 Eylül de ihtilalin kimi ezdiğine, o zaman davanın kimin omuzunda olduğuna bakarsanız neyin ne olduğunu, kimlerin ne olduğunu, daha iyi anlarsınız.
Tırpanlananların ve tırpanlanmaya layık görülenlerin, tırpanlanınca hareketin belinin kırılacağına inanılanların, tırpanlanınca hareketin biteceğine inanılanların büyük çoğunluğu işte bu gün beğenmediğiniz, beğenmek istemediğiniz, bu gün hor görüp, burun kıvırdığınız, bu gün bir şeye benzetemediğiniz, bunun için de hiçbir makam ve mevkie layık görmediğiniz bu insanlardır.
Yani, bu gün vicdansızca hem o insanların hakkını yiyor, hem de o insanların emek ve eserleri üzerinde ahkâm kesiyorsunuz. Devir elbette değişmiştir; ama mazisine sırt çevirerek gelişen bir hareket yoktur. Kökü mazide olan ati sözü taş medreselilerin değil tarihin sözüdür.
Neredeyse taş medreseli olduğumuzu söylemeye utanır olduk. ÜLKÜCÜ DURUŞ BİR DEVRİN DEĞİL, BİR ÖMRÜN İŞİDİR. TAŞ MEDRESELİLER ASALET VE VAKARLARINI KORUMAK, YERLİ YERSİZ BURUN KIVIRANLAR DA HADDİNİ BİLMEK ZORUNDA.
Cezaevine düşmek maharet değil elbette, ama yine de ahkâm kesenlerin hepsine olmasa da bir kısmına bu gün buradasınız da, dün neredeydiniz diye sormak gerekir.
Kabul etseniz de etmeseniz de, bir dönem yiğitlerin yerini suya sabuna dokunmayan fırsatçıların doldurduğu, çürümenin bir nedeninin de bu olduğu inkâr edilemez bir gerçektir.
Geçmişi olmayanın geleceği de yoktur. Tarih bilginin, inancın, fikrin, kavganın, mücadelenin ruh ve şuura nasıl dönüştüğünün hikâyeleriyle doludur.
İlmen hakkıyla değerlendirilmeyen bir konuyu şeklen değerlendirmek ciddi bir sorumsuzluk ve eksikliktir. Çok büyük boşluklar, çok büyük yanlışlar doğurmuş, doğur maya da devam etmektedir.
En kötülerini öne sürüp en iyilerini yargılamak,
üç beş yanlışla topyekun bir devri çöpe atmak,
cahillik değilse art niyetliliktir.
Taş duvarların dili olsa da bir konuşsa
İki gözünün ikisini de bombayla kaybeden, o haliyle 11 yıl bir fiil hapis yatan Ejder Kolsuz’u siz nereden bileceksiniz. Her yıl onlarcasıyla sessiz sedasız toprağa gömülen tarih kimin umurunda.
Hazin sayfa, hazin hikâyeleriyle baş başa.
Daha size oğluyla birlikte ülkücülükten hapis yatan, oğlu idam cezası aldığında mahkemede ayağa kalkıp oğluna en gür sesiyle ‘’DİK DUR EĞİLME! BU DAVA BİNLERCE BOZKURTU TOPRAĞA VERDİ. BİR ÇAKAL İDAM OLSA NE OLUR’’ Diye Haykıran taş medreseli babadan AHMET KIZILDAĞ’DAN bahsetmedik.
15 dakika görüş için kilometrelerce yol gelen, güneş altında aç susuz ceza evi kapılarında itilip kakılan anneleri babaları eşleri hiç saymıyorum.
Her şeyi herkesten çok hak eden o insanların kahramanlığı sessiz sedasız onlarla birlikte çoktan toprak olup gitti. Kardeşim annemin istisnasız her sofra başında ağladığını anlatır da hala yutkunurum. Biz ne çektik ki.
Değil 11 yıl bir ay ceza evinde kalsa nasıl bir insana düşeceklerini bilmeyenler onlarca yıl yatan ülküdaşlarına bu kadar kolay haksızlık yapmamalılar.
Elbette sizin için yatmadık; ama kendimiz için de yatmadık.
Bu güne kadar toru topu aldığımız o da Başbuğun bizzat uğraşıyla bazı kamu kurum kuruluşunda işçilik ve hizmetli kadrosu hepsi o kadar. Allah ondan razı olsun, onu da almasaymış tümüyle rezil rüsva edecekmişsiniz demek ki bizi.
Hareketin dünkü önderlerinin çay yapıp yer süpürmesi bizim ayıbımız değildir.
20 yıldır ocağına incir ağacı dikilenlerin 20 yıl sonra adına bir çam ağacı dikilmesi buruk ve acı bir tebessümden başka nedir ki?
Taş medreselileri saymadan sayıyor, sevmeden seviyor gibi gözükmek iki yüzlüğüne artık bir son verin.
Ne zaman Taşın altına bir el konması gerekse onları hatırlıyor sırtlarına basıp çıktıktan sonra da unutuyorsunuz. Aptal olduklarını sanıyorsunuz ama değil, onlar gerektiğinde taşın altına ellerini sizin hiçbir zaman anlayamayacağınız, sizin hiçbir zaman ulaşamayacağınız bir ruh ve şuura sahip oldukları için koyuyorlar. Bu dünde böyle idi bu günde böyle yarında böyle olacaktır.
Peki! Ne oldu da bu hale gelindi?
Suçlu sadece taş medreseliler miydi de topun ağzına hep onlar kondu?
Liderinden genel merkezine, taş medreselilerden başka kim bu insafsız masadan sağ çıktı da taş medreseliler bu kadar sinsi ve örtülü bir dışlanmanın muhatabı oldu?
Türk milliyetçiliği hususunda ilk ve en kuvvetli tavrı yine taş medreselilerin koyduğunu Başbuğ ve MHP ye, hepsinden önemlisi de Türkiye’ ye çok önemli yıllar kazandırdığını ne çabuk unuttunuz?
Taş medreselilerin tamamını marazi tipler görmek ve onları uzaklaştırmak ihtilalin yapamadığını yapmaktan başka ne işe yaradı?
Yaşananların psikolojik travması, değişen zamanın acımasızlığı, vefasızlık, kurumsal kimliğin takındığı tavır ve yanlışlığı bir kenara bırakıp bütün faturayı taş medreselilere yıkmak ne kadar doğru?
Seksenlerin kahramanlığından doksanların hayal kırıklığına gelişte işin aslı, gerçekten taş medreselilerin kimine göre devri geçmiş acınacak zavallılar, kimine göre dev beklenip de cüce ile karşılaşılan bir hayal kırıklığı, kimine göre bir an önce teşkilatlardan ayıklamak gereken hastalıklı tipler miydi?
Yoksa başta ABD olmak üzere bütün küresel güçlerin ve onun yerli işbirlikçisi ihtilalin ülkücü hareketin en dinamik kesimine yaptığı büyük bir operasyon muydu?
Dışardakilere algı operasyonu yapıldı da içerdekilere yapılmadı mı?
Asıl operasyonun dışardan önce içeriye, hareketin can evine, taş medreselilere yapıldığını, Başbuğa ve Türk milliyetçiliğine isyanın, ilk oradan başlatıldığını ve bununla da büyük bir amacın güdüldüğünü ne zaman anlayacaksınız?
Bu hareket dününü ve bu gününü, içeriyi ve dışarıyı hakkıyla ne zaman inceleyecek.
Teşhisi yapılmayan hastalığın tedavisi olur mu?
Can evinin neresi olduğunu bilmeyenler can evinden vurulmanın ne demek olduğunu nereden bilecekler.
Taş medreseliler dün üzerlerine düşen görevi yapmış yarında yapacak fikir ve bilince sahiptirler.
Yeter ki siz layık olun. Onlar layık olanları sadece sırtında değil başlarının üstünde taşıyacak erdem ve ferasete her zaman sahiptirler.
Önemli olan onlar değil, sizin hangi erdem ve ferasetlere sahip olduğunuz.
Dün canımız pahasına önemsediğimiz davayı bu günde önemsiyoruz.
Anlatmak istediğim bu işin taşı toprağı yok. Taş medreseli olsun olmasın herkesin emeğine saygı duymalıyız.
Taş medreseli olmaktan şeref duyuyorum, ama ülkücüleri ceza evinde yatan yatmayan diye ayırmayı doğru bulmuyorum.
Çünkü bu kuşağın verdiği mücadele öylesine idealist öylesine çetindir ki bunun içinde ceza evine girsin girmesin bütün ülkücülerin emeği vardır.
Müsaade ederseniz sözlerimi aziz hatırası önünde saygıyla eğildiğim, oğluyla hapis yatan tahliye olduktan sonra ceza evine görüşe giderken yolda trafik kazası geçirerek vefat eden bir ulu insanın, bilge bir taş medreselinin AHMET KIZILDAĞ’IN sözleriyle bitirmek istiyorum.
‘’GENÇLER! YILMAYIN YIKILMAYIN DİK DURUN. BELKİ BEN GÖREMEYECEĞİM, AMA SİZ BU MUKADDES DAVANIN İKTİDAR OLDUĞUNU BİR GÜN MUHAKKAK GÖRECEKSİNİZ ‘’
Ey vatan yürekli güzel insan! Görüşe oğlunuzla birlikte tek tek diğer ülkücüleri de çağırarak söylediğiniz bu muhteşem sözü hiç unutmayacağız.
Ruhun şad mekânın cennet olsun. Öngörün gerçekleşmek üzere
İktidarın ışığı artık senin dediğin gibi, uzakta değil ufukta
Seni hep saygıyla anacağız