Gerek televizyon ekranlarında, gerekse sosyal medyada yaptığım paylaşımlarda bu köşe yazımın başlığını doğrulayacak ipuçlarını çokça
vermiştim. Ama anlamak istemeyen ve kafasını kuma gömenler açısından ne anlatsak, ne yazsak boş oluyor. Hele hele siyasi ikbal için
gözünü karartanlar açısından adeta duvara söylenmiş sözler niteliğini kazanıyor anlattıklarımız. Yine de tarihin kaydına geçirebilmek ve seçimsonrası yaşanacaklarla bizi gerçekleyecek gelişmeler öncesi bu farkındalığımızı tekrar ifade edebilmek adına bu yazımı kaleme alıyorum.
Tabii ki; ABD, AKP ve DEM Parti anlaştıklarını basına açıklamadılar veya bana bu konuda herhangi bir bilgi vermediler. Bu anlaşma kağıt
üzerinde değil, verilen sözler ve bu kapsamda epey bir süredir karşılıklı olarak yapılan hamleler paralelinde fiili olarak gelişimini sürdürüyor.
ABD, bu anlaşmanın veya birlikteliğin belirleyici gücü ancak bu anlaşmaya en çok ihtiyacı olan tarafı da aynı zamanda.
ABD’nin Türkiye’ye, Erdoğan’ın ABD’ye İhtiyacı Var
ABD’nin;
1. Türkiye’nin de içinde bulunduğu bölgeye yönelik attığı ve atacağı müteakip jeopolitik adımlar,
2. Rusya-Ukrayna Savaşı’na yönelik beklentileri,
3. Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin esnetilmesi ihtiyacı,
4. Gazze’nin ve Filistinlilerin geleceğine yönelik İsrail ile beraber kotaracağı planlar,
5. İran ve vekil güçlerine karşı yapılacak hamleler,
6. Afrika Boynuzu’nda ve Hint Okyanusu’nda verilecek görevler,
7. Kürt Açılımı ve bu kapsamdaki anayasal haklar açısından Erdoğan liderliğindeki Türkiye’ye ihtiyacı var.

Ayrıca; ABD, Türkiye’ye giydirmek istediği ve bugüne kadar epeyce mesafe kat ettiği siyasi elbise için de Erdoğan’a gereksinim duyuyor.
CHP yönetimi dizayn edilmiş ve uyum içinde çalışmaya istekli olsa bile, genetik kodları ve çelik çekirdek seçmeni yüzünden ABD’nin bu
isteklerini yerine getiremez durumda. ABD açısından CHP’ye verilen görev; kolaylaştırıcılıktır. Asla ve kata iktidar görevi değildir. CHP bu
farkındalık içinde kendini yenilemez, fabrika ayarlarına dönmez, sözde değil özde antiemperyalist çizgiye gelmez ve liberal ekonomik
politikalardan vazgeçmez ise bu kolaylaştırıcılık görevinin dışına çıkamaz.
Ekonomik olarak iflas etmiş, tükenmiş, anlatacak bir hikayesi kalmamış ve iktidarı kaybettiğinde demokratik olarak hesap verme şansı olmayan
Erdoğan’ın da ABD’ye her zamankinden daha çok ihtiyacı var. ABD-Türkiye ilişkilerinde zorluklar yaşansa bile ABD’nin genel seçimlerde
olduğu gibi 31 Mart’ta yapılacak yerel seçimlerde de desteği Erdoğan ve AKP’yedir. Çünkü yerel seçimlerde çok büyük darbe almış bir AKP
İktidarı; ABD’nin taleplerine istese de yanıt veremez.
Her Bir Oy Demirtaş’ı Özgürleştirecek
AKP ile DEM’in ABD’nin eşgüdümünde ve motivasyonunda anlaştığının emareleri çok, eğer görmek isterseniz. Ahmet Türk; “CHP, derin
devleti ikna edemez. Erdoğan edebilir. AKP ve Meclis’ten isimlerle görüşmeler yapıyoruz”
diyor. Gerçekte Türkiye’de derin devlet yok.
Hatta sığ devlet var. Ahmet Türk de durumun farkında. Yani demek istiyor ki; “22 yıldır Türkiye’yi yöneten AKP İktidarı devleti ele geçirdi.
İstediğini yaptırabilir. Her koşulda kendini destekleyen seçmeni var ve iktidar nimetlerinden faydalandırdığı MHP’yi ancak o ikna
edebilir”.

Geçtiğimiz Pazar Günü (17 Mart 2024), İstanbul Yenikapı’da yapılan Nevruz Kutlamasında konuşan DEM Parti İBB Başkan Adayı Meral
Danış Beştaş; “Her bir oy Demirtaş’ı özgürleştirecek” dedi. Yani “Ekrem İmamoğlu’na kaybettirmek anlaşmamızın bir parçasıdır”
demek istedi. DEM Parti, aynı zamanda ikili oynuyor. Stratejik olarak Türkiye genelinde AKP ile anlaştı. Taktik olarak da bazı bölgelerde CHP
ile anlaşarak kazançlarını arttırmaya çalışıyor. AKP-DEM Parti anlaşmasının Dem Parti’ye getirdikleri ve getirecekleri ise;
1. İstanbul başta olmak üzere kritik yerlerde DEM’in aday çıkarması,
2. Yerel seçimlere kadar çatışmazlık,
3. Seçim sonuçlarına saygı ve kayyum atanmaması,
4. Selahattin Demirtaş‘ın serbest bırakılması,
5. Kürt Açılımı,
6. Yeni Anayasa veya Anayasa değişikliği kapsamında, DEM Parti’nin taleplerinin karşılanmasıdır.
İktidar ile ABD’nin anlaşmış olmasının sonucu olarak ise;
1. Ege’de savaş uçaklarımız uçurulmuyor,
2. Ege Adalarındaki işgal ve uluslararası anlaşmalar hilafına silahlandırma kabulleniliyor,
3. Yunanistan’a karşı ABD’nin istediği şekli ile “uslu çocuk” rolüne giriliyor,
4. Mavi Vatan söyleminden vazgeçiliyor,
5. 2019’da “Yunanistan’ın Doğu Akdeniz’de deniz yetki alanı yoktur.” söyleminden “Doğu Akdeniz’i Yunanistan ile paylaşabiliriz.”
durumuna geliniyor,
6. Doğu Akdeniz’de arama ve sondaj faaliyetleri sonlandırılıyor,
7. Türkiye’yi İskenderun ve Antalya Körfezlerine hapseden Sevilla Haritası’nı kabullenen bir tutum içine giriliyor,
8. Türk Donanmasını Doğu Akdeniz ve Ege’den uzaklaştıracak, petrol ve doğal gaz arama ve sondaj filomuzu da deniz yetki
alanlarımızın dışında oyalamak için Somali ile anlaşma imzalanıyor.
Sonuç olarak; seçim sonrasında Karadeniz’de Ruslarla çatışmaya, Irak ve Suriye’de İran ile cepheleşmeye, Filistinliler de dahil, daha
fazla sığınmacı almaya hazır olunuz. Karşılığında ise öldürmeyecek, fakat sürünmeye devam edilebilecek kadar para ve kredi verecekler.
Türker Ertürk