ABD’de Zarrab’ın yargılandığı dosyada Zafer Çağlayan hakkında da tutuklama kararı verildi.
CB Erdoğan –pis kokular geliyor- diyerek bu tutuklamaya tepki gösterdi. Pis kokulardan kastı muhtemelen soruşturmanın daha da genişletilebilecek olma ihtimali.
Aynı davada Halk Bankası Genel Müdürü Süleyman Aslan hakkında da tutuklama kararı verildi.
Bu, yargılamaya Türkiye Cumhuriyeti devletinin dahil edilmesi anlamına geliyor.
ABD’nin kendi menfaatlerini esas alarak, önüne geleni suçlu ilan etmesini tabii ki tasvip etmiyorum. Her vatandaş kendi ülkesine hizmet etmekle mükelleftir. ABD bu tip kararlarla bütün insanlığın kendisine karşı sorumlu olduğu, gezegenin tek devleti kendisiymiş gibi hareket ediyor. İnsanlığa kendi devletinizden önce bana karşı sorumlusunuz diyor.
Bu yönüyle böyle bir yargılamayı kabul etmek mümkün değildir.
Aynı ABD,Suriye’de,Irak’da teröristlerle iş birliği yaparak, onlara silah ve mühimmat vererek suç işliyor. Güç dengelerinin kendinden yana olduğunu düşünerek hiçbir uluslararası kural tanımıyor.
Lakin bu tip davalarda uluslararası dengeleri ve bu dengede Türkiye’nin yerini düşünerek hareket etmekte fayda var.
17 Aralık’da ortaya saçılan görüntüler Uganda mahkemelerinde bile muhataplarını mahkum etmeye yeterdi. Kumpas denilerek onca delil,belge,görüntü,tape yok sayıldı. Operasyonu yapanların derdinin yolsuzluk olmadığı,yargı kılığında darbe girişiminde bulundukları, 15 Temmuz’dan sonra anlaşıldı. Ama bu yolsuzluk ve rüşvet gerçeğini değiştirmiyor. Operasyonu yapanlar kumpası yalanlar üzerine değil,gerçekler üzerine kurmuştu. İktidarın bunu göz ardı etmemesi gerekirdi.
Mecliste kurulan soruşturma komisyonu ve oylamada suçlamanın muhatabı olanlar aklanacağına Yüce Divan’a gönderilselerdi bugün en azından T.C Hükümeti sanık sandalyesinde olmayacak, zanlılarla arasına bir çizgi çekmiş olacaktı. Dönemin başbakanı Ahmet Davutoğlu’da Çağlayan, Bağış ve Güler’in Yüce Divan’a gönderilmesinden yanaydı. CB Erdoğan’la arasının açılmasına neden olan olaylardan biri de bu dava ile ilgili farklı görüş ve düşüncelere sahip olmalarıydı.
Gelinen nokta Türkiye ve iktidar için övünülecek bir nokta değil. Ülkenin adının yolsuzluklarla anılması,imajının bozulması kimseye fayda sağlamaz. Bugün gelinen noktanın esas sebebi, bir türlü hukuk devleti olamamaktan kaynaklanmaktadır. Hesap verme korkusunun olmadığı yerde insanların hırslarını frenlemek, yolsuzluk ve rüşveti engellemek mümkün değildir.
ABD’deki davanın bir başka boyutu da, ülkeyi yönetenleri rehin alma, ülke menfaatlerini koruyamama sonucunu doğurmasıdır. Siyasetçi kirlendikçe bağımsız siyaset yapma imkanını kaybeder. Başkalarının elinde oyuncak olur. Son yıllarda yapılan –siyasi hataların- bazılarının sebebi budur. Ülkeyi yönetmeye talip olanlar önce ahlaka, yolsuzlukla mücadeleye talip olmalıdırlar. Yolsuzluğa bulaşan yolunu kaybeder. Bu davada en iyi sonuç, yargılamanın kişilerle sınırlı kalması, ülke menfaatlerine zarar verecek, muhataplarını rehin alacak noktaya varmamasıdır.