Meclis Komisyonu'nda kabul edilen Anayasa paketinde sistemin adının konmadığına dikkat çeken Şener, “Bu gelen rejimin ne olacağıyla ilgili genel kabul görmüş bir kavramlaştırmaya gidilmedi. Şu kesin, bunun adı demokrasi değil” dedi. FETÖ mücadelesinde AKP'nin kendi içindeki işbirlikçileri de temizlemesi gerektiğini anlatan Şener, sorularımızı şöyle cevaplandırdı:
– Anayasa paketi hayata geçtiğinde nasıl bir Türkiye olacak?
12 Eylül 1980'den bugüne kadar Türkiye'de hem kamuoyunun hem de siyasetin temel talebi daha fazla demokratikleşmeye olan ihtiyaçtı. Bu son 35 yılın en temel çizgisidir. Fakat Türkiye'nin daha demokratik bir ülke inşa etme projesinin tamamen tersyüz edildiği bir sürece girmiş olduk. Mevcut anayasaya rağmen son yıllarda özellikle Sayın Erdoğan'dan kaynaklı olarak daha da otoriterleşen bir rejim görmeye başlamıştık. Bütün bunlar paketle şu demektir; yürütme dediğiniz tek bir kişidir, yasama dediğiniz tek bir kişidir, yargı dediğiniz tek bir kişidir. Bu gelen rejimin ne olacağıyla ilgili genel kabul görmüş bir kavramlaştırmaya gidilmedi. Şu kesin, bunun adı demokrasi değil. Geldiğimiz nokta, Türkiye'nin 90 yıllık birikimlerinin gerisine düşüyoruz. Aslında irtica dediğiniz şey budur.
– Paket MGK'dan geçer mi?
Buna en fazla dikkat etmesi gereken TBMM'dir. Bunu Erdoğan'ın isteyip istememesi de önemli değil. Sorumluluk Meclis'e, milletvekillerine aittir.
– Böyle bir Türkiye nasıl oldu?
Böyle bir Türkiye'ye girilmesinde iktidar ile Gülen Cemaati işbirliğinin de önemli payı vardı. Bu işbirliği 2010 ve sonrasında çok koyu bir şekilde işlemiş yargıda, Emniyet'te, istihbarat birimlerinde, TİB'de iktidarın yerleştirmesi sonucunda Gülen'in hakim konumuna gelmiş olması Türkiye'de hukuk devleti, insan hakları ihlallerinin yaşanmaya başladığı bir dönem olmuştur.
15 Temmuz'la birlikte düzenli ve sistematik bir şekilde FETÖ'nün üzerine gidilmeye başlandı. Ama işbirliği dönemindeki ana çizginin kaybolmadığını görüyoruz. Nedir o? Devletten FETÖ temizleniyor ama hukuk devleti çok daha fazla ihlal ediliyor. Yargı bağımsızlığı daha fazla ortadan kaldırılıyor.
– AKP'nin içindeki FETÖ'cüler temizlenmek istenmiyor mu?
Sen kendi içini temizlemediğin sürece FETÖ ile mücadele etmiş olamazsın. Bank Asya'da hesabı var, okuluna çocuğunu göndermiş diye hesap soruyor. Sen 10 yıl boyunca partinin en üst istişare toplantılarını Bank Asya'nın Kızılcahamam tesislerinde yaptın, bunu sorgulamayacaksın. Aynı bankaya para yatırmış insanı sorgulayacaksın. Bunda adalet ve eşitlik yok. Sayın Erdoğan'ın etrafında ve kendi teşkilatı içindeki FETÖ'cüleri temizlemesi şart. Yoksa gizli düşmanlarla kuşatılmış olur.
– AKP'lilerde “Erdoğan sonrası ne olacak” tartışması var…
Bu yetkiyi kime verirseniz verin çok güzel bir şekilde kullanır. Çünkü her şeye müdahale hakkı var. Ne getiriyor? Cumhurbaşkanı başbakanlığı da üstleniyor. Hükümeti kendisi kuruyor. Hükümet ve tüm idare bir kişiye bağlı. Yasama organı ortadan kaldırılmış vaziyette. İktidar milletvekillerini belirleyecek olan Cumhurbaşkanı. Bu milletvekilleri hükümetin kuruluşunda güvenoyu vermeyecekler. Meclis'in içinden ve dışından isimler hükümeti kuracak Cumhurbaşkanı. Hükümet yanlış işler yapıyor, ülkeyi felakete götürüyorsa Meclis'in hükümeti düşürme hakkı da yoktur.
– Anayasa değişikliği ile gelen rejimin dünyada örnekleri var mı?
Aklıma Arap baharının uğradığı ülkeler geliyor. Kuzey Afrika'dan Orta Doğu'ya kadar bunun etkisini yaşayan ülkeler. Libya, Tunus, Yemen, Suriye, Irak ve Mısır. Bu ülkelerde ne vardı? Bu ülkelerde tek adam liderliği vardı. 2004 yılında ABD'de G-8 toplantısı yapıldı. Türkiye üye değildi ama gözlemci olarak katıldı. İlk kez bu toplantıda Büyük Ortadoğu Projesi'ni (BOP) açıkladılar. Kuzey Afrika ve Ortadoğu'daki ülkelerde ‘tek adamdan demokrasiye geçileceğini' açıkladılar. Batının dış dinamiklerle etkilemesi sonucunda insan hakları ve demokrasi standardı yükselecek dendi. Sayın Erdoğan, BOP'un eş başkanı ilan edildi. Siz bölgenize demokrasi getirmek için eş başkanlığı üstleniyorsunuz, kızdığınız zaman o ülke liderlerine ‘hadi bakalım Esad demokrasiye geç' diyorsunuz. Sonra da o değiştirmek istediğiniz ülkelerin modeline uygun bir modeli Türkiye'de inşa etmeye çalışıyorsunuz.
– Ülkemiz için sonuçları ağır olabilir…
Ortadoğu'yu kasıp kavuran şiddet hareketleri böylesine rejimin ortaya çıktığı ülkelerde gerçekleştirilmişken Türkiye de mi Arap baharı sınırının içine çekilmeye çalışılıyor? Bunun çok ciddi sonuçları olabilir. Bu konuda en fazla düşünecek olan da yasama organıdır.
– 2016'yı ekonomik olarak kötü geçirdik. 2017'de nasıl bir tablo öngörünüz var?
2002-2007 arasında Başbakan Yardımcısı olarak ekonomiden sorumluydum. Ekonomiye yol haritası çizerdik. Bırakırken geldiğimiz nokta şu idi; Türkiye 800 milyar dolarlık bir milli gelire, kişi başına 10 bin dolara yakın bir gelire ulaşmıştı. Aradan geçti 9 sene. Bir ay önce yapılan hesap değiştirme yöntemini saymazsanız, Türkiye'nin milli geliri bıraktığım 9 yıl öncenin gerisine düşmüştür. Kişi başına gelir de 9 yılın gerisinde. Görev yaptığım 5 yılda, yıllık ekonomin büyüme oranı yüzde 6.9'dur. Benden sonraki 9 yılın ortalaması yüzde 3 civarındadır. Önce bu ülkeye ne hale getirmişler bunun hesabını versinler. Ben bırakırken dolar 1.1 lira idi. Şimdi dolar 3.5 lirayı geçti. Paranın değeri 10 para olmuş! Ekonominin rekabet gücü bitmiş. 2017 ekonomik olarak zor geçecek bir yıl olacak.
– Bu sıkıntılar nasıl atlatılabilir?
Ülkenin demokratik niteliğini artırarak yakalarsınız. Tek bir kişinin aklı ülkeyi küresel rekabette en iyi olmaya taşıyamaz. Mümkün olduğu kadar çok aklın, hatta muhalif ve aykırı görüşlerin özgürce haykırdığı öneriler geliştirip, iktidar sahiplerini zorladığı bir ortamı oluşturamadığınız sürece bu ülke ekonomik olarak da çöker. Şu anda iktidarın ülkeyi yönetme biçimi ekonomiyi çökertecek niteliktedir. Üretim tıkandı, üreten ekonomimiz yok. Mülkiyet hakları son derece önemlidir. Sürekli mala el konması sadece cezalandırma anlamına gelmiyor. Bir insan 40 yıl emekli keseneği ödemiş; memur, kamu görevlisi. Siz bunu içeri atıyorsunuz. Suçun şahsiliği ilkesi var. Bütün malına el koyduğunuz gibi emekli maaşını da kesiyorsunuz. Onun evindeki masum çocuğa yaşama hakkı vermiyorsunuz. Bu tür müsadereler iyi değil. 177 yıl önce ilan edilmiş olan Tazminat Fermanı'nda bile müsadere yasaklanmıştır. Bu ülkede askeri darbeler oldu, başbakanlar, bakanlar idam edildi ama mülkiyete dokunmadılar.