Kazakistan, Türkmenistan ve Özbekistan’ın Güney Kıbrıs Rum Kesimi’nde büyükelçilik açması ve AB-Orta Asya Zirvesi’nde (04.04.2025, Semerkant) KKTC’nin bağımsızlığını gayrimeşru sayan BM kararlarına destek vermesi, Türk Devletleri Teşkilatı (TDT) içinde ayrışmaya ve Türkiye’nin pozisyonunu zorlaştırmaya yol açtı.

Türk Devletleri-Avrupa Birliği Semerkand Zirvesi Türk Devletleri-Avrupa Birliği Semerkand Zirvesi

Türkmenistan’ın tarafsızlık şerhi dışında, bu tutum KKTC’nin uluslararası varlığını tehdit ediyor.

AB’nin Stratejisi:

AB, 13,2 milyar avroluk Küresel Geçit yatırımıyla Orta Asya’da ulaşım, enerji ve dijital dönüşüm hedefliyor. Bu, bölgedeki doğal kaynaklara erişim ve Rusya’yı baypas etme amacı taşıyor.

Güney Kıbrıs’ta büyükelçilik açılması, AB’nin yatırımları için örtülü bir ön şart olarak görülüyor. Bu, Türkiye’nin Akdeniz’deki elini zayıflatıyor ve AB’nin bölgedeki nüfuzunu artırıyor.

Orta Asya’daki kritik maden rezervleri, AB’nin “yerel sanayi” söylemine rağmen yeni sömürgecilik riski taşıyor.

Çin’in Hamlesi:

Çin, 2023’teki “C+C5” Zirvesi’yle (Şian) Orta Asya’da tarihî ve sembolik mesajlarla nüfuz kuruyor. Tang Hanedanı göndermeleri, Türk devletlerine diplomatik mesajlar içeriyor.

Rusya’nın Zayıflaması:

Ukrayna savaşı nedeniyle Rusya’nın bölgedeki etkisi azalıyor. Bu boşluğu AB ve Çin, bazen rekabetle bazen ortak çıkarlarla dolduruyor.

Türkiye’nin Durumu:

Türkiye, Akdeniz’de KKTC’nin yalnızlaşması, Orta Asya’da ise TDT üyeleriyle siyasi uyum kaybı riskiyle karşı karşıya. Antalya Diplomasi Forumu’ndaki düşük katılım, Türk dünyasındaki birliği tehdit eden sistematik bir saldırı olarak değerlendiriliyor.

Öneriler:

Türkiye, kardeşlik hukuku çerçevesinde zülfüyâre dokunmadan stratejik hamleler yapmalı.

Türk Dünyası ve Akraba Toplulukları Bakanlığı kurulmalı, uzmanlar eşliğinde tek bir devlet stratejisi oluşturulmalı.

AB’nin cazibesi ve Çin’in olası hamleleri karşısında acilen bir stratejik yol haritası hayata geçirilmeli.

 AB ve Çin’in Orta Asya’daki nüfuz yarışı, Türk dünyasında ayrışmalara zemin hazırlıyor. Türkiye’nin bu satranç tahtasında hızlı, çok yönlü ve sürdürülebilir bir stratejiyle hareket etmesi elzemdir.

İŞTE AHMET SAĞLAM'IN O YAZISININ TAMAMI

Kardeş Kazakistan’ın, Türkmenistan’ın ve Özbekistan’ın Güney Kıbrıs Rum Kesimi’nde büyükelçilik açmaları, Türk Devletleri Teşkilatı (TDT) içinde yalnızca sembolik bir ayrışmaya değil, aynı zamanda Avrupa Birliği’nin (AB) Akdeniz merkezli stratejik hamlesine doğrudan bağlanan bir jeopolitik dönüşüme işaret ediyor. Bu üç ülkenin yanı sıra Kırgızistan’ın ve Tacikistan’ın da, 04.04.2025 tarihinde Semerkant’ta düzenlenen AB-Orta Asya Zirvesi’nde, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin bağımsızlık ilanını gayrimeşru sayan Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 541 ve 550 sayılı Kararlarına bağlılıklarını vurgulamaları yalnızca Ankara’nın pozisyonunun dışında konumlanmakla bırakmamış, kardeşlik hukukumuzu ve Türk dünyasındaki ortak diplomatik tutumumuzu dünya arenasında maalesef zor durumda bırakmıştır. (Türkmenistan’ın imzalanan bildirinin 4. maddesinde tarafsızlığını dile getirerek şerh düştüğünü hatırlatmakta fayda var.) Ayrıca bu tutum, Güney Kıbrıs’ta büyükelçilik açılmasından daha tehlikeli bir içerik taşımakla birlikte vatan KKTC’nin doğrudan uluslararası varlığını ve vatan KKTC’yi sıkıntılı bir süreçte bırakmıştır.

AB’nin Küresel Geçit Yatırımı ve Jeopolitik Etkisi

AB’nin bu diplomatik adımları devreye aldığı 13,2 milyar avroluk Küresel Geçit yatırım paketi bölgeye yerleşmesi girişimi ile yakından bağlantılıdır. Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen’in açıklamalarına göre bu yatırım, ulaşım, temiz enerji, dijital dönüşüm ve kritik ham maddelere odaklanmakta; AB’yi bölgeye “uzun vadeli stratejik ortak” olarak yerleştirmeyi hedeflemektedir.

Uzun Bir Yolculuğun Sonucu Olarak Orta Asya-AB Zirveleri ile Temeller Atıldı

Bu durumun ayak sesleri 02 Haziran 2023’te Kırgızistan’ın Çolpon-Ata şehrinde düzenlenen Orta Asya- Avrupa Birliği Zirvesi’nde verilmişti. Avrupa Birliği Konseyi Başkanı Charles Michel, Orta Asya’daki doğrudan yatırımın yüzde 40’ının Avrupa Birliği’ne ait olduğunu belirtmiş, enerji kaynaklarının geliştirilmesi ve çeşitlendirilmesi gerektiğini vurgulamıştı. Öte yandan, Özbekistan Cumhurbaşkanı Şevket Mirziyoyev, Orta Asya- Avrupa Birliği Zirvesi’nin bir sonraki toplantısının Özbekistan’da gerçekleştirilmesini teklif etmiş, bu da kabul edilmişti. Bizim o dönemde bu tarz girişimlere karşı tedbir almamız ve kardeş ülkelerimizle hassasiyetlerimiz konusunda fikir birliğinin temellerini atmamız gerekiyordu.

Çin’in “C+C5” Hamlesi ve Tarihsel Semboller

2023 yılı Türk Devletlerinin devlet başkanları için oldukça hareketli geçmiş ve Çin ilk defa Çin ile 5 Orta Asya Cumhuriyeti devlet başkanlarını bir araya getiren “C+C5” iş birliğinin ilk liderler zirvesini, 18-19 Mayıs 2023 tarihleri arasında ev sahipliğinde, tarihî İpek Yolu’nun başlangıç noktası olarak kabul edilen Şaanşi eyaletinin merkezi Şian’da düzenleyerek Orta Asya’da hamilik rolünün işaretini vermişti. Çin’in bu Orta Asya Zirvesi, Tang Hanedanı anısına inşa edilen Cennet Parkı’ndaki Mor Bulut Köşkü’nde gerçekleştirmişti. Zirvede mekân, Tang Hanedanı’na ait bayrak ve tamgalarla süslenmiş, Türk Cumhuriyetlerinin liderlerine bu sembollerin altında aile fotoğrafı verdirilmişti. Tang Hanedanı, tarihte Batı Göktürkleri yıkmış, hatta Çinli prensesleri Göktürk Hanedanı’na evlendirerek Türk Devletlerinden istihbarat toplamış ve yıkılmasına sebep olmuştu. Üstelik Prof. Dr. Ahmet Taşağıl’ın aktardığına göre bu prensesler gerçek prensesler de değildi. Çin bu zirveyle hem tarihî göndermeler yapmış hem sembolik mesajlar vermiştir. Daha önce Sayın Binali Yıldırım’a da Çin’e Meclis Başkanı olarak yaptığı resmî ziyaretinde Tang Hanedanı’na ait bayrak ve tamgaların altında fotoğraf verdirilmişti. Çin bu tarz sembolik söylemleri kullanarak diplomatik mesajlar vermeyi seviyor. Bizim bu tarz mesajlara çok dikkat etmemiz gerekiyor ve önceden bu tarz programların yol akışını stratejik olarak çizmemiz lazım. Keza bu tarz ziyaretlerin bölgeyi yakından bilen tarihçiler başta olmak üzere uzmanlar eşliğinde hazırlanması gerekiyor.

AB ve Çin’in Nüfuz Yarışı: Türkistan’da Yeni Dönem

Gelinen noktada, 2023 yılında AB başta olmak üzere Çin bölgede sert bir şekilde varlığını hissettirmeye başlamış ve Rusya’nın Ukrayna savaşından dolayı arka bahçesi olarak gördüğü Türkistan’da (ecnebi diliyle Orta Asya’da) zayıflamasından dolayı nüfuz oluşturmaya çalışmışlardır. Bir nevi Sovyetler yıkılırken bölgede gerçekleşen olaylar tekrar vuku bulmuştur da denilebilir. 2023 yılında hızlanan AB ve Çin bölge mücadelesi, dönem dönem ABD’nin ayağına basarak olsa da Çin ve AB’nin ortak çıkar noktasıyla da kesişmiştir. Yeni İpek Yolu Projesi hem AB hem de Çin açısından dönem dönem ekonomik ve enerji bağlamında ortak noktada buluşmuştur.

AB’nin Enerji Bağlantısı ve Türk Devletleri

AB için önemli konulardan bir tanesi hiç şüphesiz ki Rusya’yı baypas ederek Türk Devletlerindeki enerji kaynaklarına doğrudan erişimdir. Çünkü Rusya, AB’yi enerji konusunda stratejik çıkarları doğrultusunda sıkıştırmakta ve bundan güç elde etmektedir. Türk Devletleri içinse ellerindeki enerji kaynaklarını AB yatırımı ile doğrudan Avrupa’ya ulaştırmak, Rusya’nın etkisinden kurtulmaları ve bu ekonomik döngüden daha fazla pay almaları açısından önem arz etmektedir. Çin ise bölgeyi hem pazar hem ham madde kaynağı hem de Yeni İpek Yolu bağlamında ulaşım ağı olarak kullanmak için çok önemli görmektedir. Keza bu yönde Türk Devletlerinde ciddi altyapı çalışmaları da yapmaktadır. Kazakistan özelinde ise Rusya’nın dönem dönem Kazak topraklarının Rusya’nın Kazaklara bir armağanıdır tarzında işgalci açıklamaları Ukrayna’ya Rusya’nın saldırısı gibi vs. konular Kazakistan’ı bölgede partner aramaya itmiş, ekonomik ve askerî güç dengelerini çeşitlendirme arayışına sokmuştur. Ocak 2022’de Kazakistan meydana gelen olaylarda 238 kişi hayatını kaybetmiş ve Rusya’nın başını çektiği Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü (KGAÖ) Barış Gücü müdahalesi ile olaylar son bulmuştu. Bu olayların altında Rusya’nın olduğu iddia edilmişti. Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov 2021 yılında Rusya’nın resmî yayın organı Rossiyskaya Gazeta için ‘Rusya ve Kazakistan: Sınır Tanımayan İş Birliği’ başlıklı bir yazısında Kazakistan’da Kazakistan’daki Rusça konuşan vatandaşlara yönelik bir dizi ses getiren yabancı düşmanlığı eylemlerine şahitlik ettiklerini ifade etmiştir. Yine 2022 yılında St. Petersburg Uluslararası Ekonomik Forumu’nda Kazakistan Cumhurbaşkanı Tokayev ile Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in arasında gerginlik çıkmıştı. Rusya ve Kazakistan arasındaki bunun gibi birçok gerginlik yaşanmıştı. Bütün bunlar göz önüne alındığında Kazakistan’ın bölgede bir güç dengesi değişikliğini arzu ettiği su götürmez bir gerçek olarak karşımıza çıkmaktadır. Burada önemli olan bu kardeş ülkelerimizin haklı mücadele ve arayışlarına ortak strateji doğrultusunda bir çözüm yolu üretmektir. Bizim bu tarz hassasiyetleri bilmemiz ve bu doğrulta çözüm yolları arayışlarında Türk dünyasının ortak çıkarları ve hassasiyetleri doğrultusunda çözüm üretmemiz gerekmektir.

AB-Orta Asya Zirvesi: Ekonomik Birlikten Siyasi Risklere

AB, 04.04.2025 tarihinde Semerkant’ta düzenlenen AB-Orta Asya Zirvesi’nde artık bu durumu bir adım daha öteye taşımış ve Türk Devletlerine görünürde ekonomik birliktelik yönünde adım atmış gibi görünse de, Türk Devletleri için büyük risklerin kapılarını da açmıştır. Bu tabii ki AB’nin bölgede yeni bir sömürgecilik riski olarak zemin bulmasıyla doğrudan ilgilidir.

AB’nin Türkistan’daki Yeni Sömürgecilik Riski

04.04.2025 tarihindeki Semerkant Zirvesi, Kazakistan, Türkmenistan ve Özbekistan’ın Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ni adanın tüm hâkimi görmesiyle AB’nin Türkiye’ye bir mesaj niteliği taşımakla birlikte, uzun dönemde Türk Devletlerindeki tabii kaynakların AB sömürüsü hâline gelmesine sebep olacak gibi görünmektedir. AB’nin “yerel sanayiye katkı” ve “katma değerin bölgede kalması” yönündeki söylemlerine rağmen, bu yatırımların uzun vadede doğal kaynakların kontrolünün Avrupa’ya geçmesine sebep olabilir. Bu tarz girişimleri AB ülkelerinin bölgede mevcut. Orta Asya, küresel manganez, lityum, grafit gibi kritik maden rezervlerinin önemli bir kısmını barındırmaktadır. Bu zenginlik, yerel sanayi yerine dışa bağımlı bir ham madde ihracatına dönüşürse, bölgede ekonomik kırılganlık oluşturabilir. “Değer zincirine ortaklık” söylemi, pratikte dışa bağımlı bir yeni sömürgecilik biçimine evrilebilir. Kısacası zamanında Sovyetler Birliği’nin yaptığını Ukrayna savaşından önce Rusya’nın bölgede uyguladığını önümüzdeki dönemde AB yapabilir, kaldı ki bu bağlamda bir vampir edasıyla yaptığı birçok sömürü mevcut.

Akdeniz’deki Gerilimin Türkistan Ayağı (Orta Asya)

Avrupa Birliği bölgenin enerji ve doğal kaynaklarına doğrudan müdahale etmeye hazırlanırken kardeş Kazakistan, Türkmenistan ve Özbekistan’ın Güney Kıbrıs Rum Kesimi’nde büyükelçilik açması AB’nin Türkiye’nin Akdeniz’deki elini zayıflatmaya çalışmasının da Türk dünyasındaki bir girişimidir. Türk Devletlerini, Güney Kıbrıs Rum Kesimi’nde büyükelçilik açmaya ikna etmelerinin bir sebebi de AB’nin bölgeye yatırım yapmasının bir ön şartı olarak sunmasıdır. Güney Kıbrıs Rum Kesimi’nin bir AB üyesi olması gerekçesiyle AB’nin Orta Asya ülkeleriyle kurulacak bu derin iş birliğinin ön şartı olarak Güney Kıbrıs Rum Kesimi’nin siyasi meşruiyetiyle ilişkilendirilmesi sağlanmış gibi görünmektedir. Dolaylı ve örtülü şekilde, Rum Kesimi’nin “eğer diplomatik tanınma sağlanmazsa bu yatırımlara onay verilmeyeceği” mesajı verilmiş olabilir. Bu yüzden üç kardeş ülkenin Güney Kıbrıs’ta büyükelçilik açması, Avrupa fonlarına erişim sürecinde örtük bir “ön şartın” yerine getirilmesi olarak ortaya çıkmaktadır.

Rusya Zayıflıyor, Boşluk Paylaşılıyor

Rusya’nın Ukrayna savaşından dolayı bölgedeki etkinliğinin zayıflaması, Orta Asya’da güç boşluğu doğurmuş durumda. Bu boşluğu hem Çin hem Avrupa Birliği, bazen rekabet ederek, bazen de örtüşen çıkarlarla doldurmaya çalışıyor. Çin’in Bir Kuşak Bir Yol Projesi ile AB’nin Küresel Geçit girişimi, bazen aynı koridorları hedef alıyor, bazen ise karşılıklı etki alanlarını genişletme mücadelesine dönüşüyor.

Türkiye için Zor Satranç Tahtası

Tüm bu gelişmeler, Türkiye’yi hem Akdeniz’de hem de Türkistan’da (Orta Asya’da) sıkıştırmaya yönelik girişimlerdir. Akdeniz’de KKTC’nin yalnızlaştırılması, Orta Asya’da ise Azerbaycan dışındaki TDT üyeleriyle siyasi uyum zeminini kaybetme riskiyle karşı karşıyayız. Keza Antalya Diplomasi Forumu’nda Türk dünyasından bir iki istisna kardeş devleti saymazsak çok düşük düzeyde bir katılım oldu. Bütün bunlar Türk dünyasının artan iş birliğine sistematik bir saldırı olduğunu gösteriyor. Bu bağlamda hem kültürel hem ekonomik bağlarla örülü olan Türk dünyasında, Türkiye’nin öncülüğünü geri plana iten bu gelişmeler, uzun vadede Türk dünyası olarak stratejik kazanımlarımızı tehdit edebilir.

Stratejik Yol Haritası: Zülfüyâre Dokunmadan Birlik

Bu bağlamda, bölgedeki satranç tahtasında Avrupa ve Çin yeni taşlar sürerken, bizim de karşı hamleyi kardeşlik hukuku çerçevesinde stratejik bir şekilde, zülfüyâre dokunmadan, çok yönlü ve sürdürülebilir odaklı tasarlayarak hareket etmemiz artık bir tercih değil, bir mecburiyettir. Bu da ancak en kısa zamanda bir Türk Dünyası ve Akraba Toplulukları Bakanlığı ya da Diaspora Bakanlığı kurarak, bu alanda çalışan bütün kurum ve kuruluşları bu bakanlığa bağlamak suretiyle tek bir devlet stratejisi ile işin ehli olanları işbaşına getirerek mümkün olacaktır.

AB’nin Cazibesi ve Ayrışma Riski

Henüz Çin net bir hamle yapmamışken, AB’nin 13,2 milyar avroluk yatırım gibi küçük bir iş birliği paketiyle siyasi ön koşullu süreç ile Türk dünyasında ayrışmalara zemin hazırlarken Çin’in de bu yolla atacağı adımlar daha atılmadı. İş daha da içinden çıkılmaz bir hâle gelmeden stratejik yol haritamızı bir an önce oluşturup hayata geçirmeliyiz.