Açlıkla terbiye Allah’ın işidir, yönetenlerin görevi insanları aç ve açıkta bırakmamaktır

Abone Ol

Cumhurbaşkanı’nın bir toplantıda Bakara Suresi 155. Ayet’te buyurulan “Açlık ve yoklukla sınanma” konusunu dillendirmesi çok konuşulup tartışılınca bir defa anlaşıldı ki, başta “dindar” geçinenler olmak üzere milletimiz gerçekten de din cahilidir. Piyasada bulunan ve inceleme imkânı bulduğum elli civarındaki mealde yer alan; vaazlarda, hutbelerde 15 asırdan beri söylenegelen bu ayetin sanki yeni bir vahiy gelmiş gibi algılanması başka nasıl izah edilebilir?

Hele de kendilerini “dindar” olarak vasıflandıran karnı tok sırtı peklerin, bu ayetten haberleri yokmuş gibi kendi üzerlerine kondurmadan sıkıntı içinde olanlara “Ya, gördünüz mü Allah ne diyor? Sabredeceksiniz” dercesine mallarına mal, maaşlarına maaş, hırslarına hırs katmaya devam etmelerine ne denir?

Mesela Cumhurbaşkanı millete o Ayeti hatırlatırken aile boyu makam ve mevki verdiği Kavakçılar, Sayanlar ve benzerlerini, siyaseten avantaj sağlama düşüncesiyle yaptığı görevlendirmeleri, Yönetim Kurulu atamalarını, birkaç yerden maaş bağlananları hatırlamış mıdır bilmiyorum. Bu ayet gündeme geldikten sonra birkaç yerde Yönetim Kurulu üyeliği olan, üç beş yerden “Hakkı Huzur” adı altında “Sorma Ver” parası alanlar o haklarından feragat etmişler midir, onu da bilmiyorum! Çünkü bu ayetten onların da alacakları dersler vardır.

Bu Ayet okunurken “İtibardan tasarruf olmaz” sözü ile lüks, israf ve şatafat içinde yaşayanlar, yaşananlar da akıllardan geçmiş midir acaba? Hele de “Müşteri garantili” ve dahi “Döviz kuru ödemeli” yaptırılıp taahhüt edilen ama müşteri sayısının üçte birine, dörtte birine bile ulaşılamayan tesisler yüzünden millete yüklenen yükün kat be kat artmasının vebali, sorumluluğu düşünülmüş müdür?

Söz konusu edilen Bakara Suresi’nin 153, 154, 155, 156 ve 157. Ayetlerinin, Müslümanların Bedir ve Uhud savaşlarında çektikleri sıkıntılar üzerine bir teselli olarak gönderildiği rivayet edilmektedir. O zamanki şartlar başka günümüzdeki şartlar daha başkadır. Bu ayetler elbette günümüz insanlarına da hitap etmektedir ve alacağımız dersler vardır. Ancak yönetimin hatalarından, zafiyetlerinden doğan sıkıntıların yönetilenler tarafından çekilmesi ve yukarıda verdiğimiz haksız uygulamalar ortada iken onlara “Sabır” tavsiye edilmesi kabul edilemez.

“Açlık ve yoklukla sınanma”, elde olmayan sebeplerle ve çaresizlik içinde o duruma düşenler içindir. Kısacası söz konusu ayetin asıl muhatapları iş arayıp bulamayan, haksızlığa, adaletsizliğe uğrayıp mağdur olan, ailesini, çoluk çocuğunu açta, açıkta bırakmamak için uğraşıp didinen ama başaramayınca çalıp çırpmayarak haksız kazanç elde etmeye yeltenmeyen kişilerdir.

Oysa günümüzde haksızlık ve adaletsizlikler ayyuka çıkmış durumdadır. Türedi zenginler, hak etmedikleri makamlara gelen/getirilen insanlar ortada dururken bütün iyi niyetlerine, gayretlerine rağmen hayatın sillesini yiyen insanlara “Sabır” tavsiye etmek olacak iş değildir. Onlara sabır tavsiye edenler ve işi Allah’a havale edip Ayet okuyanlar öncelikle kendi durumlarını ve sorumluluklarını sorgulamak zorundadırlar.

Allah’ın emirleri/naslar… Hepsine inanır ve uyarız; Amenna ve Saddakna! Bakara Suresi’nin her bir ayetinin olduğu gibi gündeme getirilen 155. Ayet de başımızın tacıdır. Ancak yakın geçmişte “Bakara makara, takara tukara diyerek her Cuma bir ayet sallıyorum” diyen biri vardı. Kendisi ört bas etmeye çalışsa da telefonun karşısındaki muhatabı olan gazeteci o diyaloğu dürüstçe kabul etmişti. Ama ne oldu? Önceden de Bakanlık, Danışmanlık gibi üst görevlerle taltif edilen o kişi, meşhur dolandırıcı ve rüşvetçi Rıza Zarraf’ın listesinde adı geçip yıpranınca hakkında işlem yapılmak yerine yine taltif edilerek Çekya’ya Prag Büyükelçisi olarak atandı. Bakara Suresi’nin tamamı ve dolayısı ile Kur’an-ı Kerim’in bütünü ile alay etmesine rağmen ödüllendirilip 10 BİN DOLAR (Yaklaşık 140.000TL) maaşa bağlanırken garibanlara 155. Ayeti hatırlatıp sabır tavsiye etmenin dindeki yeri nedir acaba?

“İktidarın fetvacısı” olarak nam salan Hayrettin Karaman ve dahi siyasetin emrinde olduğunu her fırsatta açık eden Diyanet İşleri Başkanı bu konuda niye sessiz kalmaktadırlar? Ayrıca, Kur’an-ı Kerim’le, Allah’ın ayetleri ile alay etmenin şer’an ve yürürlükteki yasalarımıza göre müeyyidesi nedir? Peygamberimiz zamanında Kur’an-ı Kerim’le alay eden birinin akıbeti ne olurdu? Hadi, cevap verin bakalım!

Hz. Ömer siyasilerimizin ve özellikle mevcut iktidar mensuplarının dilinden hiç düşmez ama nedense devamlı örnek verdikleri Halife’nin yolundan gitmezler. O’nun gibi adil olmazlar, olamazlar. Hele de atadığı valilere verdiği öğütlerden haberleri bile yoktur. Hz. Ömer, atadığı valilerine özetle şu direktifleri veriyor:

“Kim, ne için gelirse gelsin aracısız olarak size ulaşıp derdini anlatacak. Asla şaşaalı elbiseler giymeyecek, lüks bineklere binmeyeceksiniz, yönettiklerinizden farklı olmayacaksınız. Maaşınızla yetinecek, Beytülmal’a el uzatmayacaksınız. Ne yaptınız, ne yaşadınız ve neye şahit olmuşsanız her şeyi kayıt altına alacaksınız!” Kısacası, “İtibardan tasarruf olmaz” deyip har vurup harman savurmayacak, sonra da millete nasihat edip sabır dilemeyeceksiniz!

Evet… “Açlık ve yoklukla sınanma”, elde olmayan sebeplerle ve çaresizlik içinde o duruma düşenler içindir. Kısacası, söz konusu ayetin asıl muhatapları iş arayıp bulamayan, haksızlığa, adaletsizliğe uğrayıp mağdur olan, ailesini, çoluk çocuğunu açta, açıkta bırakmamak için uğraşıp didinen ama başaramayınca çalıp çırpmayan, haksız kazanç elde etmeye yeltenmeyen kişilerdir ve onlar açlık ve yoklukla sınandıkları halde sabredip Allah’tan ümitlerini kesmedikleri için mükâfatlandırılacaklardır.

Bununla birlikte yönetenlerin görevi ise onlara sabır dileyip şükretmeyi öğretmek yerine aç ve açıkta kalmamalarını sağlamaktır. Bunun için de Allah’ın buyruklarını özümseyip “Açları doyurdum, çıplakları giydirdim” diyen Bilge Kağan’ı doğru anlamak gerekir.