Ağanın cömertliği kimin cebinden?

Abone Ol

14 Mayıs 2023 Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekili seçimlerini hayati bir konu haline getiren Cumhurbaşkanı seçimleri kazanmak için para musluklarını sonuna kadar açarken, bir yıl geçmeden ortaya çıkacağı belli olan büyük ekonomik krizlerin temelini de atmış oluyordu. Onca yıllık devlet deneyiminden ve en güçlü tondan ileri sürdüğü ekonomistlik iddiasından sonra, bonkörlüğünün büyük bir ekonomik krize yol açacağı öngörememesi her halde mümkün değildi. Nitekim, attığı adımlar beklendiği gibi büyük bir ekonomik tahribata neden olurken, 31 Mart 2024 seçimlerinde kendisinin oylanmadığından olsa gerek, başta emekliler olmak üzere, büyük ölçüde kendisini destekleyen dar gelirlilerin hayat seviyesini koruyacak gelir artışını sağlamayarak bu grupların büyük protestosu ile karşılaştı

Daima gizli bir ajanda ile hareket eden, çoğu uygulamasını, bırakın toplumla paylaşmayı,kendi bakanlar kurulundan gizleyen, Meclisteki soru önergelerine bile “bu işlemler sır kapsamındadır” diye akla ziyan cevaplar veren Cumhubaşkanının niye böyle yaptığını yorumlayabilmemiz için işlemlerin üstünden zaman geçmesi gerekti. Fotoğraf şimdi daha net. Her şeyin gizli olduğu tüm iktidarlarda olduğu gibi sonuçlardan giderek atılan adımların nedenlerini kestirmeye çalışıyoruz. Olsa olsa metdodu ile açıklayacak olursak; önce, Mehmet Şimşek ile “gerçekçi ekonomik anlayışa döndüm” mesajı verilip faiz artışlarına evet denecek, dar gelirlilerin gelirlerinde iyileşme reddedilecek ve tarımsal ürünlerin fiyatları düşük tutulacaktı.

Çünkü, dünya finans çevrelerindeki akbabalar, Türkiye’yi soymak için senaryoyu çoktan yazmışlar ve oynayacak aktörleri seçmişlerdi. İleri sürülen savlar mantıklı ve kolay anlaşılabilir hatta hak verilebilir cinsten seçilmişti. “senin ekonomin dış ticarette her geçen yıl daha fazla açık veriyor, sen de bu açığı ekonomik faaliyetlerinle kapatamadığın için sürekli döviz krizi yaşıyorsun, borç bulma maliyetin de çok yüksek. Bu durumda seni kurtaracak olan kuru düşük tutup yüksek faiz politikasına geri dönersen bize financial carry trade yolunu açmış olursun biz de sana sıcak para yağdırırız” dediler. Nitekim, kısa süre içinde Merkez Bankası rezervleri uzun süreden bu yana ilk kez pozitif bakiye verir hale geldi. Ülke soydurulurken bu fazla bir övünç olarak anlatılmaya başlandı. Şefliğini Cumhurbaşkanının yaptığı yandaş korosu fazlayı ekonomik bir başarı gibi tekrarlamaya başlayınca, “her şey yoluna giriyor” havası doğdu. Üstüne tüm beklentilerin aksine kur baskılanarak tutulunca, herşey yolunda imajı verilmeye başlandı.  Oysa Financial Carry Trade’in sonunun ne olacağı az çok belli olduğu gibi AKP hükümetleri döneminde bunu kaç kez yaşayıp, kaç kez olumsuz sonuçlarına katlanmak zorunda kaldık hatıralardadır. Bir kez daha hatırlayalım. Bu gün gelen döviz, Merkez Bankasında bozdurulup TL olarak vadeli hesaplara yatırıldıktan sonra, dönem sonunda faizi ile birlikte yeniden yabancı paraya dönüştürülerek ülkeden çıkarılacak. Ancak bu kez daha  büyük bir parayı ödeyebilmek için Merkez Bankasının yapmadığı şaklabanlık kalmayacak.

Üstünden çok geçmedi, Rusya geçen yıl seçimlerde Cumhurbaşkanını desteklemek adına, ödenemeyen gaz bedelleri için “siz canınızı sıkmayın, paranız olunca ödersiniz” demişti. Bu kez de 29 Mayıs 2024 tarihinde gazetelerde geçen haberlere göre, bu borça işletilen faizleri silerek bir adım daha attı. Uluslararası toplumda hamleleri oldukça sınırlanan, hatta tutuklanma ihtimali olmadan gidebileceği ülke sayısı 5’i geçmeyen Putin, NATO içindeki bir ülkeyi yanında tutabilmek için bu tür güzellikler yapmaya devam edecek gibi görünmesinin yanında bu faiz silme operasyonunu “bakın Amerikan yaptırımlarına uymayan ülkeleri ödüllendiriyoruz” diyebilmek için de kullanıyor.

Seçimlerde, Rusya’nın desteğiyle, Cumhurbaşkanının yaptığı asıl ağalık ise, Karadeniz’de gaz bulduk diyerek 22 milyonu aşan gaz abonesinin tüketimlerinden 25 sm3’lük kısmının 1 yıl süreyle bedava olacağı, 6.600.000.000 sm3 ve güncel piyasa değeri 4-5 milyar dolar olan, 40 milyar TL tutarındaki gazın tüketicilere fatura edilmeyeceği müjdesi idi. Böylece verilen diğer rüşvetlerle birlikte gaz rüşveti dağıtılıp Cumhurbaşkanlığı seçimi kazanıldı.  


24 Mayıs 2024’te bu kez Enerji Bakanı bir mucize balonu daha uçurdu: Karadeniz gazında günlük  5 milyon m3 üretim seviyesine erişilmişti. Bu hesaba göre yıllık 1,5 milyar m3 gazla ülkemizin yıllık ihtiyacının % 2,5’ini kendimiz üretir hale geldiğimizi söylediği gibi hızını alamayıp 2 milyon konutun gazını üretiyoruz diye bir balon daha uçurdu.

Oysa, EPDK’nın her ay yayınladığı verilere göre 7 aylık toplam üretim 606.251 m3 yani 606 milyon standart m3 ile 200 günlük faaliyet süresinde ortalama  3 milyon standart m3/gün üretim yapılmıştı.

EPDK verilerine göre ilk gazın elde edildiği günden Mart sonuna kadar elde edilen Karadeniz gazı aşağıdaki gibidir.

Açıklamasından anlaşılıyor ki; sayın Bakan standart m3 ile normal m3 değerlerini karıştırmış olmalı. Belki de daha büyük göründüğü için milyon rakamını telaffuz etmek istemiştir. 2 milyon konutun ihtiyacı karşılanıyor denildiğine göre, evsel tüketimin nasıl bir seyir izlediğine daha yakından bakmak gerekiyor. Toplam 50-60 milyar m3 arasında değişen toplam gaz tüketimimizin % 28-35 arasındaki kısmı evlerde kullanılıyor. Son yılların en yüksek evsel kullanım rakamı 2021 yılınında toplam tüketimin % 35’ine denk gelen 21 milyar m3 olarak gerçekleşmiş, son 3 yıl ortalaması olan 50 milar m3’lük yıllık toplam tüketimi esas aldığımızda evsel tüketim bu miktarın %32’si kadar yani 18 milyar m3’tür. Sayın Bakanın telaffuz ettiği 2 milyon abonenin gaz tüketimini karşılamak için 1,8 milyar m3 gaz üretmek gerekir. 5 milyon standart m3 günlük üretimde bile bu rakamın ancak yılda % 10’luk kısmı üretilmiş olacak, toplam tüketimin ancak % 1’I civarında bir rakama karşılık gelecektir. Belki de Sayın Bakan yalnızca bedava verdiğimiz kısım kadar üretim yapıbilir hale geldik demek istemiştir.

Görülüyor ki, tüm ekonomik davranışlarda olduğu gibi bugün aldığınız kararlar, yarın ortaya çıkmasını istemediğimiz bir sonuçla karşımıza çıkmaktadır. O halde siyaset kurumunda devlet adamı ile siyaset adamını nasıl ayıracağız? Tıpkı gaz örneğinde olduğu gibi ya seçim kazanacak ve milletin geleceğini nasıl kullanılacağı belli olmayan ellere ipotek edeceksiniz, ya da bir devlet adamı olarak milletin refah ve mutluluğunu öne çıkararak bugün seçim kaybetme pahasına alınması gereken kararları alarak tarihe geçeceksiniz.

Uzağa gitmeyelim, 100 yaşını yeni tamamlamış Cumhuriyet tarihimizde bile, birinci tipteki siyasetçiden bolca olmak üzere her iki tipten devlet yöneticilerimiz olmadı mı? Daha 20 yıl önce iktidarda olanların adını bile hatırlamadıklarımız olduğu gibi, yattığı yerde 100 yıldır cap canlı ve hayatımızın her anında şükranla yad ettiimiz devlet adamlarımız da var. Biz hangisine bakıp hangisini örnek alacağız, galiba cevap vememiz gereken temel soru bu.