TBB olağanüstü encümen toplantısı için Ankara’ya gelen Ekrem İmamoğlu, kayyum atamaları gündemini değerlendirmek üzere siyasi parti liderlerini ziyareti kapsamında dördüncü olarak Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu ile Gelecek Partisi Genel Merkezi’nde bir araya geldi. İmamoğlu ve Davutoğlu görüşme sonrasında açıklama yaptı. İmamoğlu, şunları söyledi:

“Bu sabah itibarıyla İstanbul’dan buraya gelir gelmez TBB encümenimizi hemen olağanüstü topladık. Bu toplantı vesilesiyle süreci ele aldık. Bizim bu meseleyi hukukun üstünlüğü ve demokrasi zemininde tartışmalı ama bir sağlam bir biçimde bütün belediyeleri, bütün belediye başkanlarını hiçbir hukuk dışı uygulamanın muhatabı yapmamaya dönük bir süreç tarifleme gereği duyduk. Bu bir anayasal zeminde bir ihtiyaç doğuruyor. Ne yazık ki mevcut gündemde olan anayasa maddesi ve daha sonra oluşturulan bir kanun maddesi ve akabinde KHK düzenlemesiyle beraber bağlantı kurarak uygulama biçimi gerçekten çok tartışmalı ve aynı zamanda ülkemizin demokrasi açısından da seçme ve seçilme hakkına müdahale eden bir biçimde uygulanır durumda. Bu bizi derinden üzüyor ve sarsıyor. Başımızı öne eğdiren bir durum. Ülkemizin itibarını zedeleyen bir durum. Bu yönleriyle hep egemenlik kayıtsız şartsız milletindir şiarıyla hareket ederken, bundan bu derece uzaklaşmak, meseleyi, akşamdan sabaha bir şafak operasyonu ya da başka türlü müdahalelerle, çirkin görüntülerle ülkemizin büyük mücadelesini sıkıntıya uğratmak, gerçekten ülkemize yapılacak en büyük kötülüklerin başında.

Encümenimizle aldığımız kararla birlikte bizim mutlaka sizlerle birlikte ortak bir çalışma yaparak bu meselenin köklü bir çözüme kavuşmasıyla birlikte TBMM’ye taşınmasını sağlamak ve orada bu mücadeleyi vererek, açıkçası mevcutta bir CHP’li belediyeyi ya da DEM Partili belediyeyi savunmak değil, bütün belediyeleri savunmak. Bugünün iktidar partisinin, yarınlarda bir başka belediyesinin uğrayacağı haksızlığa ya da hukuksuzluğa karşı onu korumak ya da bugün belki karşı karşıya, farklı fikirlere sahip olduğumuz partilerin yerel yöneticilerini koruma maksatlı, bütün aşamalarını sağlam bir şekilde tariflemiş, yargıyı güçlü kılan ama yargının sonucu oluşmadan bir imzayla yerel yöneticilerin değiştiği, atandığı, atamaların yapıldığı süreci sona erdirmek şeklinde bir tarif yaptık.

''Bunun acılarını bu ülke zaten yıllar boyu çekti''

Arzumuz, TBB gündeminde ve içindeki ekiplerimiz ve komisyonlarımızla sizlerdeki yerel yönetim reformuyla ilgili yaptığınız çalışmaları, kayyum sürecine dair öngördüğünüz süreçleri elde etmek, bunların her birisini harmanlayıp, arkadaşlarımızın yapacağı çalışmalarla birlikte oluşturacağımız metni önümüzdeki hafta sizlere sunmak ve sonrasında ise sadece ziyaret ettiğim siyasi partileri değil, aynı zamanda TBMM çatısına da bunu arz etmek istiyoruz. TBMM Başkanı’na da randevu talebimiz oldu. Yurt dışı dönüşünde kabul edebileceğini tarafımıza bildirdi. Böylesi bir süreci demokratik zemininde sağlamak istiyoruz. Bugün baktığımızda bir kayyum kararı çıkıyor. Bir tutuklama ya da tutuklamasız görevinden uzaklaştırılan belediye başkanı söz konusu. Bir kere yargılama süreçleri, şafak operasyonları tarzında itibarsızlaştırma tutum ve tavırları tümden artık bu ülkenin gündeminden kalkmak zorunda. Bunun acılarını bu ülke zaten yıllar boyu çekti. Görevden uzaklaştırma belediyelerde mümkündür. Belediye başkanları yanlış, eksik işler yapabilir. Yargı bu konuda kararlar verebilir. Ama seçilmiş bir Meclis var. Şu andaki uygulama meclisi de yok sayan, tümden kapı dışarı bırakan, meclis üyeleri belediyeden içeri giremez durumda. Orada bir grup odası var. Demokrasinin temeli olan gruplara oda vermek, belediye başkanı için itibarlı bir duruştur.

''Sizlerin katkılarıyla bu süreci çözme arzusundayız''

Belediye başkanlığı uzaklaştırılmış ya da hapse atılmış. Meclis üyeleri şu anda belediyeye giremez durumda. Daha da acısı, bir atamayla bu göreve gelinen durum itibarlı değildir. Oraya atadığınız devletin görevlisi fotoğraf çekip, sanki bu işin reklamını yapar gibi bunu aktarmak ya da valinin ziyaret edip, tebrik etmesi gibi görüntüler gerçekten demokrasiye karşı yapılmış bir ayıptır. Bu tür infial ortamlarının oluşması çok sıkıntı verici bir durum. Bunların ülkemize yakışmadığını, bunların yapılmasının ülkemizi geri götürdüğünü, bugün ekonomi kötüyse, gençler bu ülkeden gitmek istiyorsa, yaşadığımız başka sorunların temelinde de hukukun üstünlüğü ve adalete uymayan bu tür durum ve tutumlardır diye düşünüyoruz. Sizlerin katkılarıyla bu süreci çözme arzusundayız.

''Siyasetçiler de topluma verdikleri mesaja dikkat edecek''

Bu tür ortamların gerilmesine, bir takım hak arama mücadelesinin demokratik ve hukukun dışına çıkan bir seyir haline dönüşmesine kimsenin asla müsaade etmemesi gerekir. Burada siyasetçiler de konuştuklarına ve topluma verdikleri mesajlara dikkat edecek. Hak mücadelesi veriyor olsa da kimsenin hakkını, hele hele devletimizi aşağıya çekecek dil ve tavırda bulunmaması gerekiyor. Bu manada hak mücadelesi veren, canı yanan herkese tutum, tavır ve davranışlarda yine hukuka uygun, demokratik mücadele uygun davranmaya konusunda hassasiyete davet ediyorum.

''Ülkemizin daha zor günler yaşamaması adına bu tedbirlerin alınması şart''

Zorlukları aşma konusunda kabiliyetleri, deneyimleri oldukça yüksek bir toplumuz. Keşke bu acıları sürekli tekrar eder bir biçimde yaşamasak ama yaşıyoruz. Keşke başka konuları ülkemiz adına dayanışma içerisinde konuşacak, istişare edebilecek ortamları yaşayabilsek. Ama ülkemizin daha zor günler yaşamaması adına bu tedbirlerin alınması şart.’’

Erdoğan ve Bahçeli görüşmesinde istifa eden MHP'li vekillerle ilgili çarpıcı iddia Erdoğan ve Bahçeli görüşmesinde istifa eden MHP'li vekillerle ilgili çarpıcı iddia

''Karşı karşıya kaldığımız durum bir demokrasi krizidir''

Davutoğlu ise şu ifadeleri kullandı:

''Kuralları işlemeyen bir siyasi sistem ne demokratiktir ne de devlet düzeni niteliği taşır. Karşı karşıya kaldığımız durum bir demokrasi krizidir. Demokrasi krizi, halkın seçme yetkisini, milli egemenlik yetkisini, halkın oylarına saygı duymadığınız anda bir demokrasi krizi yaşanıyor demektir. Ülkede herkes Türkiye’deki demokrasinin olgunlaşmış bir demokrasi olması noktasında artık yeterli tecrübeye sahip olduktan sonra tereddüt etmemesi lazım. Ama bugün bir tereddüt yaşanıyor. Biz esastan kayyum yöntemine karşı çıkarız. Halkın önüne sandığı koyduysanız, çıkan sonuca saygı göstereceksiniz. Hiç kimse hukuk karşısında istisnai bir özerkliğe de sahip değildir. Bir demokrasiyi işletmeye başladıysak iki temel eksende bunu yaşatır hale getireceğiz. Birincisi herkes için tam ve eksiksiz demokrasi, ikincisi ise tavizsiz kamu düzeni. Eğer demokrasiyi tanıyıp, kamu düzeninden taviz verirseniz kaosa yol açarsınız. Eğer kamu düzeni sağlayacağım derken, demokrasiden taviz verirseniz otokrasiye gidersiniz. Kayyum uygulaması geçmişte de bugün de hangi görevde olursam olayım karşı çıktım. Bugün de karşı çıkıyorum. Karşı karşıya kaldığımız şey bir hukuk krizidir. Kamu düzeni hepimizin düzenidir.

''Çözüm herkesin demokrasiye saygı duymasıdır''

Merkezi yönetimler ve yerel yönetimlerde ayrı partilerden bile olsa ortak bir ülke ve şehir yönetildiği bilinciyle devlet ve şehir yönetilir. Merkezi yönetim, yerel yönetimlerin tercihlerini göz ardı edip, ‘ben bildiğimi okurum, kuralı ben koyarım’ derse şehirlerde meşruiyet tartışılır. Yerel yönetim de ben burada kendime has bir hukuk alanı oluşturdum. İstediğimi yaparım’ derse ülkede hukuk düzeni kalmaz. Bugünkü yönetim krizinin sebeplerinden bir tanesi, iktidarın kamuoyuna verdiği mesajlardaki çelişkidir. Kafanız mı karışık yoksa birbirinizle mi bilek güreşi yapıyorsunuz. Bir taraftan kamuoyunun son derece hassas olduğu bir konuda terör başını Meclis’te konuşturmaya kadar gidecek bir açıklama yapacaksınız ve burada kamuoyunun tepkisini de gerektiğinde gözardı edeceksiniz. Diğer taraftan da altı ay öncesinde yapılan bir seçimde, seçilen belediye başkanlarıyla ilgili otoriter bir tasarrufta bulunacaksınız. Bu ikisi bir arada olmaz. Ayrı ayrı olur da demiyoruz. Olması gereken, Türkiye’de bugün bir demokrasi, hukuk, yönetim kriziyle karşıyayız. Bunun çözümü, herkesin demokrasiye saygı duymasıdır. Herkesin hukuk düzenine boyun eğmesidir. Hiç kimse hukukun üstünde değildir. Hiçbir belediye başkanı ‘şehri istediğim gibi yönetirim’ deme hakkına sahip olmadığı gibi, hiçbir merkezi yönetim yetkilisi de ‘ben istediğim belediye başkanını sabahtan görevden alırım. Bunun da hukuki sürecine bakmam, görevden alırım’ deme hakkına sahip değil. Kendinize tanıdığınız özgürlüğü, rakibinize tanımıyorsanız demokrasi yoktur.''

Editör: Habererk Haber Merkezi