İstişare Toplantısındaki konuşmanızın bir bölümünde size gelip “Beni liste başına al” dediğimi, olmayınca da istifa ettiğimi söylemişsiniz.

Bu durumda Teşkilat yoklamasındaki şaibeleri aktardığım görüşmemiz konusunda bir hafıza tazelemesi zorunluluğu doğuyor.

Bu görüşmemizde öncelikle kazanmamız halinde oluşacak parlamentonun bir kurucu meclis gibi olacağını, bu tarihi süreçte parlamentoda görev yapmak istediğimi, dolayısıyla MV adaylığına başvurduğumu söyledim.

Başta önseçim deyip daha sonra temayül yoklamasına çevirdiğiniz uygulamanın bütün parti üyelerinin katılımıyla yapılacağı sözünüze güvenerek ve parti içi demokrasiyi savunan bir kişi olarak bu yoklamaya katıldığımı ifade ettim.

Fakat temayülün üyelere duyurulmadan sadece teşkilatlarla sınırlı tutulduğunu, çıkar ilişkileriyle anahtar listelerin hazırlanıp teşkilat mensuplarına dağıtıldığını söyledim.

Size ulaşamadığım için temayül gününden önce saptadığım bu şaibeleri size iletmek üzere danışmanınız Buğra Kavuncu’ya aktardığımı, hatta kendisine anahtar liste örneği gönderdiğimi söyledim.

Beni dinledikten sonra “Böyle olacağını bilseydim temayül yoklamasını yaptırmazdım” dediniz.

Partiyi kurarken çektiğiniz maddi sıkıntıları anlatarak teşkilatların böylesi akçalı ilişkilerinin siyasetin bir gerçeği olduğunu söylediniz. Daha sonra Beni ve Buğra Kavuncu’yu çağırarak bu konuda bir değerlendirme yapacağınızı söylediniz ve görüşme sonlandı.

“Beni başa al” dediğim şeklindeki ifadenize gelince.

Bu görüşme ikimizin arasında olduğu için Yüce Allah’tan başka şahit gösterme şansım yok.

Ben, inançlı bir insan olarak, bu görüşmede “Beni başa al” şeklinde liste pazarlığı yönünde bir ifadem olmadığına dair Allah’ın huzurunda iki çocuğumun başı üzerine yemin ediyorum.

Siz, küçüklüğünden beri 5 vakit namaz kıldığını ifade eden inançlı bir insan olarak “Beni başa al” şeklinde bir ifadem olduğuna dair Allah’ın huzurunda benzer bir yemini yapabilir misiniz?

Hiç sanmıyorum.

Ayrıca bu ifadenizin kasıtlı değil, bir hafıza karışıklığından kaynaklandığını düşünmek istiyorum

Sayın Genel Başkanım,

Partiden ayrılışımı ve İYİ Partiyi eleştirmemi “Ahlaki Sorun” olarak gördüğünüzü söylemişsiniz.

Hintliler “Gerçeğin çok yüzü vardır, Ne taraftan baktığınıza bağlı” derler.

Benim tarafımdan bakıldığında:

İstişare toplantısında “Mecliste muhteşem bir performans sergilediler” diye tanımladığınız, partinin geleceğinin belli olmadığı dönemde, iktidarın yoğun baskılarına rağmen kurucu olup ellerini taşın altına koyan, Cumhur İttifakına karşı beş yıl boyunca mecliste, sahada ve ekranlarda cansiperane bir mücadele veren 36 milletvekilinin 25’ini (%70) bütün üyelerle yapılacağı sözü verilip teşkilatlara indirgenen şaibeli bir temayül yoklaması operasyonuyla, bazılarını yoklamaya katılmadınız diye, bazılarını da teşkilatların önüne atıp itibarsızlaştırarak tasfiye etmek de, kalan 11 milletvekilini bu operasyondan muaf tutup doğrudan aday yapmak suretiyle adaletsiz davranmak da bir Ahlaki sorundur.

Bugün art arda partiden ayrılan veya sırasını bekleyen iş adamlarının bu şaibeli temayül yoklamasıyla veya doğrudan üst sıralara yerleştirilmiş olmaları da bir Ahlaki sorundur.

İstifa gerekçelerimi, istifamdan sonra partiden atılan itibarsızlaştırıcı bir tweet nedeniyle şahsınıza yazıp 27. Dönem MV. Grubuyla paylaştığım 9 sayfalık uzun mektupta ayrıntılarıyla yazmıştım. Buraya sığdıramayacağım için kısa bir alıntıyla yetiniyorum:

Kılıçdaroğlu'ndan tarihe not düşen savunma Kılıçdaroğlu'ndan tarihe not düşen savunma

“Ne yazık ki İYİ Parti’nin geniş tabanlı bir iktidar partisi olma potansiyelini kaybetmiş olduğunu düşünüyorum. Bu nedenle kuruluş döneminde uzlaştığımız hedeflere ulaşma konusunda size ve partiye olan inancımı kaybetmiş bulunuyorum. Sizi ve siyasi uygulamalarınızı gönül rahatlığıyla savunmak imkansız bir hale gelmiştir”

Partiden ayrılma gerekçelerim bugün de geçerliliğini korumaktadır. Bir siyaset yorumcusu olarak AKP iktidarına karşı partisiz muhalefet yapmayı sürdüreceğim.

Saygı ve esenlik dileklerimle.

Prof. Dr. Ahat Andican

Editör: Habererk Com