Meşhur bir söz var: “Bütün kitaplar bir kitabı açıklamak içindir.”
Bu söze muhalif mefhumuyla baktığımızda doğru olmasa da içinde büyük bir hakikati taşıdığı için çok hoşuma gider.
Bu sözü merkeze alarak okuduğum kitaplar için, “Okuduğum bu kitap bana bir “Kitabı” açıklamada ne kadar destek oldu, ne kadar yardımcı oldu?” diye sorarım.
Bu sorguda sonuç ağırlıklı olarak, “Evet, oldukça yardımcı oldu” çıkarsa memnun olur ve o kitabı daha müsait zamanda okumak için özenle bir kenara ayırırım.
Eğer sorgudaki sonuç ağırlıklı olarak, “Bu kitabın sözü edilen kitabı açıklamada hiçbir faydası olmadı, aksine engelleyici, kafa karıştırıcı bilgileri kafama soktu” şeklinde çıkarsa o kitabı bir daha elime almamak üzere kaldırır, hatta yok ederim.
“Bütün kitapları etkileyen böyle önemli bir Kitap nedir?” diye sorduğunuzu duyar gibiyim.
Şüphesiz o, Âlemlerin yaratıcısı, yoktan var edicisi Allah'ın (cc) insanlara kurtuluş rehberi olarak indirdiği son kitap olan Kur'an-ı Kerim’dir.
İnananların bu hususla alakalı asla bir şüpheleri de yoktur. Olamaz da.. Çünkü ayet açık biçimde bunu bizlere ihsas ettirir:
“Kendisinde şüphe olmayan bu kitap, muttakiler (kötülükten korunanlar, Allah’ın emirlerine uyanlar) için hidayet rehberidir.” (Bakara, 2)
Peki, insanlara hidayet rehberi, kurtuluş reçetesi olarak sunulan bu Kitabı nasıl anlamalıyız? 600 sayfayı bulan bu kitapta bizi yoktan yaratan Rabbimiz, bizden ne istemektedir?
Bütün bunları öğrenmenin yolu elbette ki her şeyden önce elimizdeki Kur’an-ı okumak ve anlamaya cehdetmekten geçer. Bu yapılmadan Kur’an’ın anlaşılması elbette mümkün değildir.
“Gerçekten Kitabı, Allah'ın izniyle kendinden öncekileri doğrulayıcı ve mü'minler için hidayet ve müjde verici olarak senin kalbine indiren O'dur.” (Bakara, 97)
Allah (cc) tarafından Resuller vasıtasıyla insanlara tebliğ edilen Kur'an, Allah’ın (cc) kelamıdır ve Rab ile kul arasındaki en yüksek bağdır.
Kur’an insanın kullanma kılavuzudur.
Kur'an fertlere, sosyal hayata, insan sınıflarına, cinlere, bütün memleketlerde ve bütün devirlerde insan hayatının bütününe inerek rahmet olan maddî - manevî bir hidayet rehberidir.
İnsana dünyada istikameti gösterdiği gibi ahiret hayatının da nasıl kazanılacağını açık biçimde beyan eder.
Kur’an bu dünyada insanların ilim ve fen yönüyle hangi noktalara kadar ilerleyebileceğini de birçok ayette açık biçimde gösterir. Bu anlamda insanlar ilim ve fen alanında ne kadar ilerlerse ilerlesin, yaptığı buluşlar Kur'an'a aykırı olmaz. Zira ilim ve fenlerin neticesi Allah’ın “Kainat kitabına” koyduğu hakikatlerden başkası değildir. Bundan dolayı ilimlerin ilerlemesi Kur'an'ın tefsirini ve açıklanmasına yardımcı olur ve kolaylaştırır.
İlim ve fenlerin devasa adımlarla ilerlediği çağımızda zaman yaşlandıkça Kur'an gençleşmekte; içinde taşıdığı hakikatler daha parlak şekilde ortaya çıkmaktadır.
“Kur’an, insanlar için basiret nuruyla Allah'a yönelten ayetlerdir, kesin bilgiyle inanan bir kavim için de bir hidayet ve bir rahmettir.” (Casiye, 20)
Kur'an, insanlığın hakikî saadetini temin edecek her türlü itikat, amel ve ahlâk esaslarını ihtiva eder. Hem lâfzı, hem de manası itibarîyle, en büyük ve ebedi bir mucizedir.
Nitekim Kur'an'ın lâfzındaki üslûp ve belâgate, şimdiye kadar hiç kimse bir benzerini getiremediği gibi, bundan sonra da getiremeyecektir.
Kur'an, lâfzı gibi, manası bakımından da mucizedir. Kur’an en yüksek hakikatleri ihtiva etmekte, ilmin ve tecrübenin yüzyıllarca uğraşarak ortaya koyduğu birçok ilmî gerçekleri asırlar öncesinden haber vermektedir. Bu da Kur'an'ın doğrudan doğruya Allah (cc) kelâmı olduğunu göstermektedir.
“Şüphesiz, bu Kur’an, en doğru yola iletir ve salih amellerde bulunan mü'minlere, onlar için gerçekten büyük bir ecir olduğunu müjde verir.” (İsra, 9)
Kur'an'ın sahip olduğu meziyet ve özellikler, ayetlerde şu şekilde beyan buyrulmuştur:
“İşte bu Kur'an muazzam bir kitaptır. Onu biz indirdik. Çok mübarektir. Fayda ve bereketi çoktur. Artık buna uyun, emirlerine bağlanın ve Allah'tan korkun. Tâ ki merhamet olunasınız” (En'âm, 155).
“O Kur'an, insanları Hakk'a ulaştırır; helâl ile haramda ve din hükümlerinde hakkı batıldan ayırır...” (Bakara, 185).
“De ki: And olsun, eğer bu Kur’an’ın benzerini getirmek için insanlar ve cinler bir araya toplanıp da hepsi birbirine yardımcı olsalar, yine de onun benzerini getiremezler.” (İsra 88)
Kur’an her türlü karanlık fikirden ve fitnelerden kurtuluş aracıdır. Bunu bizzat Resulullah (sav) açıklamıştır:
“Bir gün Hz. Ali (ra) şöyle dedi: ‘Bakınız, ben Resulullah’tan (sav), ‘Yakında fitneler kopacaktır’ buyurduğunu işittim. Bunun üzerine, ‘Ey Allah'ın elçisi, bu fitnelerden kurtuluşun çaresi nedir?’ diye sordum. ‘Allah'ın kitabı, Kur'an'dır’ buyurdular.
Daha sonra Hz. Peygamber (sav), Kur'an'ın özelliklerini şöyle açıkladı:
Kur’an’da, sizden öncekilerin tarihi, sonrakilerinin haberi ve aranızdaki meselelerin hükmü vardır. Kur’an, Hak ile Batılı birbirinden ayıran kesin bir hükümdür. Her kim hidayeti ondan başkasında ararsa, Allah (cc) onu şaşırtır. Kur’an, Allah'ın (cc) kopmayan sağlam ipi, kuvvetli fikir kitabı ve doğru yoldur. Kur’an, akılların sapıtıp şaşırmamasına ve dillerin karışmamasına yegâne sebeptir.”
Çağımız, hadiste belirtilen fitnelerin en üst düzeyde toplumumuzda cereyan ettiği bir zaman dilimi olarak hükmünü icra etmektedir. Adeta hemen her şey insanı yaratılış maksadından uzaklaştırmak için var olduğu izlenimini vermektedir.
Hadiste de belirtildiği gibi bu fitnelerden ancak, Allah’ın (cc) kitabı Kur’an’a yapışanların, Kur’an’ın en büyük müfessiri olan Resulullah’ın (sav) Kur’an’ı pratikte yaşaması olan sahih sünnetine uyanların kurtulabileceği açıktır.
Müslümanlar olarak Kur'an'a karşı ilk vazifemiz, onun ve ihtiva ettiği hakikatlerin hak olduğunu tasdik etmek, daha sonra okumak, manasını anlamak ve emirlerini tatbik edip yaşamak, yüksek düsturlarını, fert ve cemiyet olarak hayatımıza hâkim kılmaktır.
O halde bütün inananlar olarak Kur’an okyanusuna dalarak aklımızı, fikrimizi, kalbimizi, ruhumuzu hülasa bütün latifelerimizi doyurmaz zorundayız. Zira tek kurtuluşumuz budur.
“Sana kendinden önceki kitapların asıllarını tasdik eden ve onlara gözcü/koruyucu olmak üzere hak olan Kur'an'ı indirdik. O halde sen de aralarında Allah'ın indirdiği Kur'an ile hüküm ver ve sana gelen gerçekten ayrılarak onların heva ve heveslerine uyma!” (Maide, 48)
Makalemi büyük bir alimin şu muhteşem çağrısıyla bitirmek istiyorum:
“Ey İslâm Âlemi! Uyan, Kur’an’a sarıl; İslâmiyet’e maddî ve manevî bütün varlığınla sarıl! Kur’an’a yönel ve onu anlamaya, okumaya ve onu bu zamanda anlatacak manevî bir ferdi olmaya çalış. Lisanın, Kur’an’ın ayetlerini âleme duyururken, hal, tavır ve ahlâkın da onun manasını yaysın.
Hâl lisanıyla da Kur’an’ı oku. O zaman sen, dünyanın efendisi, âlemin reisi ve insaniyetin saadetini kazanmasına vesile olursun.
İslâm âlemini uyanışında rehber, arkadaş, kardeş olmak için Kur’an’ın ve imanın nuruyla nurlanmış olarak İslâmiyet’in terbiyesiyle gelişip hakikî insan medeniyeti ve gelişmesi olan İslami medeniyete sarılmak ve onu, hal ve harekâtında kendine rehber eyle.”
“Bu Kur'an, akıl sahiplerinin, ayetlerini iyice düşünüp anlamaları ve ders almaları için, sana indirdiğimiz saadet kaynağı bir kitaptır.” (Sâd, 29)