İnsan, sadece ellerinden,ayaklarından zincire vurulmaz,asıl esaret aklın zincire vurulmasıdır. İdeolojiler bunu yapar,insanı belli kalıplara,paketlenmiş düşüncelere mecbur eder.Aklı sınırlarını aşamayacağı bir mahpushaneye sokar, cam bir fanus içinde sağa sola çarpan bir kuş gibi aynı fasit daire içinde dolandırıp durur.
İdeolojiler değişmez reçeteler sundukları için aklı zincirler, düşünmeye mahal bırakmazlar. Toplum değişir, zaman değişir ama ideolojik şablonlar değişmez. Bu da zamanla hayattan, gerçekten kopuşa neden olur. Hayatla ideolojiler arasındaki makas açıldıkça ideolojiler totaliterizme kayar, görüş ve düşüncelerini hayata uydurmak yahut güncellemek yerine hayatı ideolojik kalıplara uydurmaya çalışırlar.
Abuk-subuk iddialar, ifratla tefrit arasında gidip gelen hissi taşkınlıklar hep bu bakış tarzının sonucudur.İdeolojiler marjinalleştikçe savrukluklar artar,hayatı ve toplumu kavrayamamanın hayal kırıklığı tepkisel ve sert çıkışlara neden olur.
Hatırlayın, yakın geçmişte K.Mısırlıoğlu, milli mücadele ve M.Kemal'ı eleştirmek için -keşke Yunan kazansaydı- diyecek kadar savrulmuştu. Bazıları da buna destek verdi. Onlara göre Yunan kazansa milli ve dini direnç artacak,Yunan er geç kapı dışarı edilecek, Atatürk inkilapları da olmayacaktı.
Hayata ideolojik saplantılarla bakarsanız gerçek düşmanı değil, işte böyle ideolojik düşmanı görürsünüz. Dininize, vatanınıza, namusunuza, ezanınıza, barağınıza musallat olan size sevimli gelmeye başlar.Toplumun kalbi milli mücadelede atarken, sizin kalbiniz başka yerde yatar. Oysa Mısırlıoğlu,bunu diyecek kadar körleşmese etrafında olup bitenleri daha rahat görecek işgal görmüş ülkelere bakarak daha sağlıklı bir değerlendirme yapabilecekti.
Bu mantıkla baktığınız zaman, İsrail'in Filistin'i, Sovyetlerin Türk-İslam coğrafyasını, Fransa'nın Cezayir'i, Çin'in Doğu Türkistan'ı işgal etmesi milli direnci artıracağı ve dindarlaşmayı derinleştireceği için desteklenmesi gerekiyor. Halbuki, bu işgallerin hiç biri Mısırlıoğlu'nun bu coğrafyalarda beklediği dindarlaşma veya öze dönüşü sağlamamıştır. Hepsi de uzun yıllar sömürge olmuş, işgalci baskısı altında giderek kendi özlerinden uzaklaşmışlar, büyük acılar çekmişlerdir. Son elli yılda, bizim İstiklal harbimizden çok sonra bağımsızlığını kazananların hiç biri Mısırlıoğlu'nun beklediği noktaya gelmemiş, tam aksine bu ülkelerde Müslümanlığın sadece adı kalmıştır. Mısırlıoğlu'nun hiç memnun olmadığı, Müslümanlığını beğenmediği için Yunan'ın kazanmasını istediği Türkiye ise bugün Mısırlıoğlu'nun temenni ettiği işgalleri yaşayan ülkelerin çok ilerisindedir. Günümüzde hangi İslam ülkesi Türkiye ile mukayese edilebilir? Özgürlüğün,bağımsızlığın olmadığı yerde dindarlık ta olmaz.
Cumhuriyet de Osmanlı da yanlış ve doğrularıyla bizim geçmişimizdir.Geçmiş geçmiştir.İdeolojilerin yaşanan hayata dair söyleyecek sözü kalmayınca geçmişi bugüne taşımaya çalışırlar.Düne dönüş bugünden kaçıştır. Her ideoloji ve düşüncenin test edildiği alan hayattır.Bir ideolojinin hayata söyleyecek sözü olduğu müddetçe hayatiyeti devam eder. Hayatla arasındaki mesafe açıldıkça ölmeye başlar.İslamcılık, bir ideoloji olarak İslam'ı temsil etmez, kendini İslam'a yasladığını iddia eden bir bakış tarzını temsil eder.İslamcılıkta hayata bakan İslam değil, onu ideolojileştirenlerin bakış tarzıdır.Yani ilahi kaynaklı değil, insani kaynaklıdır. İnsani kaynaklı olan hiç bir düşünce veya ideoloji kendini dinle özdeşleştiremez. Üstelik İslamcılık İslam'ı bugünün idraki ile anlamadığı için hayattan kopuktur. Bugün İslam'ın en muhtaç olduğu şey, İslam'a bugünün mantığı, kültürü, bilgisi ile bakmaktır. Her asrın İslam'dan çıkarımı farklıdır.Bu başarılmadığı takdirde Mısırlıoğlu örneğinde ifadesini bulan savrulmalar, toplumla karşı karşıya gelmeler kaçınılmaz olacaktır. Bize lazım olan İslam'ı ideolojikleştirip belli yorum ve şablonlarda dondurmak değil, onu her gün yeniden anlamaktır.