Almanya’da 50 yıldır faaliyet gösteren derneklerin kapatılması için önerge verildi.
Üzerinde çalışılıp sonra Meclis’in onayına sunulacak.
Enteresan olan taslağı hazırlayan Sol parti milletvekili Sevim Dağdelen ve Yeşiller partisinden eş genel başkan Cem Özdemir.
Fakat Meclis’e oylamaya sunulacak yasa teklifinde parlamentoda bulunan iktidar partileri Almanya Hristiyan Demokratlar Birliği CDU - CSU - Almanya Sosyal Demokratlar Partisi SPD muhalefetten Yeşiller - Sol Parti ve Hür Demokrat Parti FDP var.
Burada bir gariplik size gelebilir ırkçı, bölücü, ayrıştırıcı, ötekileştiren olarak kabul edilen Türkiye ve gurbetçileri kaygılandıran Almanya için Alternatif AfD parti bu yasa teklifinde yok.
Bunu özellikle yaparak buradaki Türk derneklerini AfD kategorisinde yani ırkçı, ayrıştırıcı, uyum karşıtı konumunda göstermek istiyorlar.
Ki bunda da başarılılar Alman toplumuna mahallerinde bulunan uyum içerisinde ki Türk derneklerin kötü bir imaj oluşturmak istiyorlar.
AfD dışarıda tutularak sanki Türk dernekleri düşünce ve zihniyet olarak AfD çizgisinde gösteriliyor, müthiş bir algı kamuoyunda oluşuyor.
Avrupa’da kurulan bütün Türk dernekleri dünyada ki göçmenlerin yaptığından farklı olmamıştır.
Bir örnek verecek olursak; Avrupa’dan Amerika’ya göç eden Avrupalılar Almanlar, İngilizler, Polonyalılar, İtalyanlar.
Orada kendi inançlarını yaşamak için İbadethaneler.
Kendi kültür değerlerini korumak kollamak için ABD'da Sivil Toplum Örgütleri adı altında yapılandılar.
Ve hala bu süreç 200 yılla yakın olmasına rağmen devam ediyor.
Öyle ki; İspanyol’ca ABD'da ikinci dil olmuş, Çin'ce üçüncü dil.
200 yıla yakın orada yaşayan İtalyanlar gibi milyonlarca göçmenlerin İngilizce bilmediği malum.
ABD'de yaşayan Alman göçmen sayısı 43 milyon olduğu biliniyor.
Bugün Trump Almanya'nın şansölye Angele Merkel'in ABD'leri politikalarını beğenmediği, ters düştüğünden dolayı ABD'deki bütün Alman derneklerini kapatması mı gerekiyor?
Demek isteğim göç tarihinde bunlar vardır.
Avrupa’ya işçi olarak gelen Türkler farklı bir şey yapmadılar.
Bende bu yapılar içerisinde bulundum 1976 yıllarında Türk Federasyonu kurucuları ile genç yaşta tanışma imkânım oldu.
Bu benim Almanya'da daha iyi uyum sağlamama, iyi bir eğitim almamı, aynı zamanda kendi geleneğimi, örf, adet, töre gibi değerlerimi koruma imkânı buldum.
Bu derneklerde inanç dünyamı, dilimi koruyup, yaşadığım ülkenin değerlerini tanıdım.
Yine bu derneklerde demokratik katılımcı toplumun nasıl işlediğini yasaları, kuralları öğrenme fırsatım oldu.
Almanya'da kurulan Türk dernekleri tabii ki; küresel dünyada geldikleri anavatanlarında olan bitene duyarlı olacaklar.
Sonuçta Türkiye ile organik bağları var. Kültürel olarak Türkiye'den besleniyorlar buda kültürlerini koruma açısından önemli.
Bugün geldiğimiz noktada özellikle Coronavirus salgını sürecinde, iletişim çağında, kaygıyla ülkeler birbirlerini takip ederken buradaki Avrupa'daki Batı Avrupa Türklerinin Ülkemiz Türkiye ile bağlantılarını koparmamızın istenmesi ne hukuka uygun ne de vicdana sığar.
Birçok eksiklerimize rağmen Türk dernekleri Avrupa'da toplumsal yaşama, barışa, uyuma, politik katılımı sağlamış barış ve huzur içinde 60 yıldır yaşamaktadırlar.
Özellikle Almanya'da bireysel suçlar işlenmiştir bunları sosyolojik olarak açıklayabiliriz.
Fakat Türk toplumundan örgütsel, düzenli, teşkilatlı herhangi bir terör örgütü ne inanç dünyasından, ne sağdan ne de soldan Almanya'ya karşı bir eylem içerisinde olunmamıştır.
Dolayısıyla Alman parlamentosunda ki bu gayreti anlamak mümkün değil.
Sonuç itibariyle Türkiye'deki iktidarlar gelir gider veyahut politikalar değişir.
Almanya unutmasın Batı Avrupa Türklerinin bir sözü vardır.
" Biz iki kadın severiz. "
Hem annemizi, hem de eşimizi.
Biz hem yaşadığımız ülkeyi, hem de geldiğiniz ülkeyi seviyoruz. Birisi Anavatanımız biri Baba vatanımız.
Avrupa'daki Türk dernekleri 1.neslin tabiri caizse tırnakları ile kurdukları sadece kültür dernekleri, spor dernekleri, camii dernekleri, cem evleri değil. Her birinde hatıralar, anılar, duygular, yaşanmışlıklar var.
Bugünlerde kayıp ettiğimiz belki salgın vesilesi ile cenazesine dahi katılmadığımız emektar, vefakar, çileli Türk insanın alın teri var. Bize buraları vefakâr insanların hatırasına dahi olsa yaşatmak korumak ahde vefa adına demokratik mücadele içerisinde yasal haklarımızı kullanıp, hukuk çerçevesinde sahip çıkmak.
Kendimize bir borç olarak kabul etmemiz gerekiyor. Almanya buradaki Gurbetçiler için ne ibadethane, ne kültürel mekânlar yapmamıştır.
Bu insanların tek gidip geldikleri sosyal hayatları olduğu, statü kazandıkları, dostluklar, ahbaplıkların oluştuğu, dertleştikleri, aileleri ile buluştukları, hobileri, boş vakitlerini geçirdikleri yerler.
En önemlisi bu mekânları maddi manevi kendi imkânları ile yaptıkları bu derneklere hiç bir katkısı olmayan Almanya ne yapmak istiyor.
Avrupa'da ırkçılığın yükseldiği bu günlerde, gurbetçilerin günlük hayatlarında uğradıkları sözlü ayrıştırıcı ithamlardan, şiddet eylemlerine kadar varan yaptırımların faturasını Türk derneklerine çıkarması kabul edilemez.
Siyasetin keskin dili, seçimlerde kullandıkları ifadelerin bedelini burada huzur içinde yaşayan Türk toplumundan çıkarmak hangi vicdan ve akıl işidir. Velev ki; sorun varsa bunları demokratik katılımcı çözümlerle çözmek siyasetin görevidir, çözemediğiniz, çözümleyemediğiniz her şeyi kapatmak çözüm değildir.
Son olarak Avrupalılara bizim insan olduğumuzu duygularımızın olduğunu hatırlatmak ister.
Avrupa'daki derneklerin umarım meclisten karar çıkmadan önce birlik beraberlik içerisinde nasıl bir eylem planları olduğunu kamuoyu ile paylaşırlar.
Kalın sağlıcakla…