Baskı ve otoriterleşme arttıkça toplum demokrasinin değerini anlamaya başlıyor. Son KHK’ya gösterilen tepkileri biraz da böyle okumak gerekir.
AKP, demokrasi,özgürlük,adalet ve yolsuzlukla mücadele vaat ederek iktidara geldi. Bugün bu taahhütlerinin çok uzağında bir siyaset izliyor. Yapılan her düzenleme toplumu biraz daha baskı altına alma,susturma,itiraz edemez hale getirme maksadı güdüyor. Muhalefetin her biçimi darbecilik yahut FETÖ’cülük olarak nitelendiriliyor. Onun için en küçük eleştiri yapan,ardından bir de FETÖ’ye sallamak zorunda kalıyor. Kudüs’ün nasıl kaybedildiğini yazan bile sözü dönüp dolaştırıp FETÖ’ye getiriyor. Oysa bu yapı ile on iki yıl birlikte hareket eden,aynı menzile yürüdüğünü söyleyen AKP’den başkası değil. Yargıda,emniyette kadroları karşılıklı mutabakatla bölüşen de AKP. Bunu anlamak için eski HSYK üyesi Hamsici’nin itiraflarına bakmak kafi.
Esas anlatmak istediğim bu değil, bugün vicdanını kaybetmemiş herkes hem içte hem dışta işlerin iyi gitmediğini teslim ediyor. Anayasa fiilen askıya alınmış durumda. Darbe ve darbeciler ezilmesine rağmen OHAL devam ediyor. Tek adam yönetimini dengeleyecek yahut denetleyecek tek bir mekanizma bulunmuyor.Bu sınırsız yetki ve hukuk üstünde kalma durumu 18.- 19. Yüzyılın Monarşilerinde bile yoktu. Fransız ihtilali ile birlikte egemenlik monarktan halka geçmiş, toplum tarafından denetlenen ve dengelenen yönetimler kurulmuştu.
Bugün böyle bir denetim mekanizması yok,iktidar isterse eleştirilere kulak veriyor istemezse vermiyor. Yani her şey kendi insiyatifinde. Her şeyin tek elde toplandığı bir yönetim biçimine her şey denilse de demokrasi denilemez.
İçte ve dışta bu sıkışıklığı bertaraf etmek elbette mümkün. Bütün mesele toplumun içine düştüğümüz durumu doğru anlaması ve buna göre yeni bir siyaset belirlemesidir.
İYİ parti bu ihtiyacın ürünü olarak ortaya çıktı. Yapılan anketler, bu sarmaldan ancak –alternatif bir siyasetle- çıkılabileceğini ve İYİ partinin bu potansiyeli taşıdığını gösteriyor. Hepimizin kimi tercihlerden dolayı çekinceleri,tereddütleri olabilir.Lakin partiler millete hitap ederler,dernek veya sivil toplum kuruluşlarının kriterleriyle değerlendirilemezler. Milletin tamamına hitap eden bir kurum piyasanın tamamının hassasiyetlerini dikkate almak zorundadır.
Toplumun kahir ekseriyetini buluşturacak noktalar bellidir,vatanın bütünlüğü, demokrasi,din ve vicdan hürriyeti,tarafsız ve bağımsız yargı vs. Bu dört ayak üzerine kurulacak bir siyaset biçimine Türk toplumunun büyük kısmı sempati ile bakacaktır. İYİ parti de gördüğüm kadarıyla bu ortak değerler üzerinden siyaset üretmeye,farklılıkları değil, herkesi kuşatacak noktaları öne çıkarmaya çalışıyor. Sn Akşener’in baş örtülü kardeşimin örtüsüne uzanan eli kırarım,başı açık kardeşimin tercihine karışan eli de kırarım ifadesi böyle bir siyaset anlayışının neticesi.On sekiz ada ile ve Yargı bağımsızlığı ile ilgili gösterdiği hassasiyet de aynı düşünce ve mantalitenin ürünü. Nitekim, bu siyaset dili, karşılık da buluyor. Sivas’ta,Aksaray’da basit parti binası açılışları bile mitinglere dönüştü. Ege’de Trakya’da İYİ parti birinciliği zorluyor. Biraz daha toplumu ilgilendiren,ortak şikayetleri ve beklentileri konu edinen bir dil tutturulursa Türkiye’de ki bu kavga ve çatışma iklimini değiştirecek yeni bir iktidar alternatifi çıkar. Partiyi şimdilik Akşener’in kişisel çekim gücü taşıyor, buna alanında uzman olan ve toplum tarafından benimsenen Durmuş Yılmaz gibi kurmayları da katılmalı. Bazı çevrelerin tereddütleri de izale edilirse İYİ parti yeni iktidar arayışlarının merkezi olur.