Trump gümbür gümbür iktidara geliyor. Başta küreselleşmeciler, NATO’cular, gelenekçi Cumhuriyetçiler yani Cumhuriyetçi Partinin elitleri, Yahudi Lobisi ve Demokrat Partinin yöneticileri hatta Avrupalı devletler olmak üzere müesses nizamın bütün unsurları, bu süreci kırmak için ellerinden geleni yaptılar, yapıyorlar, yapacaklar. Bu grupların düşünceleri, planları ve programları birbirinden oldukça farklı. Fakat hepsi mevcut paradigmanın içindeler, süregelen sistemin bir kanadını temsil ediyorlar. Trump’a ölümüne karşılar çünkü Trump başkan olursa bütün taşlar yerinden oynayacak. Muhtemelen yeni bir paradigma oluşacak.
Açılan onlarca siyasi davanın amacı, Trump’ın aday olmasını hukuki yollardan engellemek ve onu, yaptığı rezillikleri halka duyurarak yıpratmaktı. Halka ulaşmasını önlenmek için tweet atması dahi yasaklandı. Halka ulaşamayınca daha doğrusu mesajlarını geniş kitlelere ulaştıramayınca, Trump’ın popülaritesini kaybedeceği umuluyordu. Trump önüne çıkarılan engelleri aşmasını bildi. Geçen hafta düzenlenen suikast Trump’ın başarısının sonucu. Başkan olmasının engellenemeyeceğini gören zinde güçler onu yok etmeyi hedeflediler. Trump başkan olana kadar hatta başkanlığı esnasında da suikastlar düzenlenecektir.
Trump’ın müesses nizamla ters düştüğü konuların başında Ukrayna savaşı, daha doğru bir ifadeyle Rusya geliyor. Trump’a göre; ‘’ABD’ye yönelen en ciddi tehdit Çin’den geliyor. Çin; yaptırımlar, ambargolar ve ekstra vergiler uygulanarak zayıflatılmalı. Böylece Amerika’nın cihan hakimiyeti devam ettirilmeli. ABD’nin başarılı olması, Avrupa ve Orta Doğu’dan çekilerek Pasifik’e yani Çin’e konsantre olmasıyla mümkün.’’ Trump, bu tespitten hareketle Rusya ile anlaşma taraftarı. ‘’Putin’e istediklerini verelim. Gerekirse Ukrayna’nın yarısını alsın. Ama anlaşalım. Rusya’yı Çin’den ayıralım, yanımıza çekelim.’’ düşüncesinde olan Trump, doğal olarak Ukrayna’ya yapılan yardımlara karşı. Sürekli seslendirdiği iki seçim vaadi; Ukrayna’ya yardımları durdurmak ve Putin’le görüşüp savaşı bitirmek.
Trump’ın Orta Doğu’dan çekilmekten asıl kast ettiği Suriye ile Irak’tan çekilmek ve diğer ülkelerdeki Amerikan askeri varlığını azaltmak. Trump geçen dönem Suriye ve Irak’tan çekilmek istediğini ama bunun engellendiğini sürekli vurguluyor. Engelleyenleri, isimlerini vererek en ağır şekilde eleştiriyor, hatta hakaret ediyor. Cumhuriyetçilerin başkan yardımcısı adayı Vance bu konuda Trump’tan da radikal. ‘’İran’la barışalım, barışamıyorsak ta ekonomik enstrümanlarla mücadele edelim ama asla askeri olarak karşı karşıya gelmeyelim.’’ fikrini savunuyor.
ABD’nin Suriye’den çekilmesi, YPG-PYD ve PKK’nın yok olması demek. Bölücüler, ABD ile Türkiye ilişkileri iyileştirme sürecini başlattıktan sonra, Amerika’dan gelen desteğinin azaldığından ve Türk ordusunun artık sürekli hale gelen operasyonlarına Beyaz Sarayın tepki vermemesinden şikayetçiler. Bölücülerin, Trump’ın başkan olmasını önlemek için yapmayacağı hiçbir şey yok. Onlara göre ABD, Türkiye’nin Irak operasyonuna onay vermiş durumda. Trump iktidara geldiğinde Suriye operasyonuna da onay çıkacağını düşünüyorlar. Tek umutları İsrail’in Lübnan’a saldırması ve bölgenin karışması.
Trump ve ekibi İsrail’i destekliyorlar fakat ‘’İsrail düşmanlarıyla baş edebilecek güçte’’ söylemiyle mali ve askeri yardım yapmaya karşı çıkıyorlar. Bu söylem İsrail’i ve İsrail’i destekleyen Yahudi ABD vatandaşlarını rahatsız ediyor. Genelde cumhuriyetçileri destekleyen Yahudi seçmenler hem bu söylem yüzünden hem de Biden’ın İsrail’e verdiği cömert destek nedeniyle Demokratlara yönelmiş durumda. Yahudi lobileri seçimin kazanılamayacağını ön gördüklerinden ‘’Trump’ın başkan olmasını nasıl önleriz?’’ sorusuna yanıt arıyorlar.
Aslında Trump’ın karşı olduğu İsrail’e yardım yapmak değil. Yurtdışında yapılan harcamaların çoğu ona göre gereksiz: ‘’Başta savunma harcamaları olmak üzere yurtdışı harcamalar minimum düzeye çekilerek oluşan fonlar vatandaşlara hizmet etmek için harcanmalı.’’ Trump neredeyse her mitinginde ‘’Neden biz Avrupa’nın, Japonya’nın ya da Kore’nin savunması için para harcıyoruz?’’ sorusunu dillendiriyor.
Trump, NATO konusunda da farklı düşünüyor. Trump’a göre NATO, Amerika’nın sırtında yük. NATO’nun mali ve insani yükü adil paylaşılmalı. Her ülke kendini koruyabilmeli. Diğer üyelerin savunma harcamaları ve NATO’ya yaptıkları katkılar katlanarak arttırılmalı ki adaletsizlik giderilsin. Trump’ın bu yaklaşımı NATO’cuları ve Avrupalıları son derece tedirgin ediyor. Son NATO zirvesinde çok sayıda önemli ve uzun vadeli kararın alınmasının ana nedeni de bu tedirginlik. Trump başkan seçildiğinde daha önceki başkan tarafından alınan kararları ve uygulanan siyasetleri kolaylıkla değiştirebilir. Fakat 32 ülkenin mutabık kaldığı, imza altına alınan kararların değiştirilmesi o kadar kolay olmaz. Yani muhalifleri, son NATO zirvesindeki kararların bir kısmını, başkan olmasını engelleyemeyeceklerini idrak ettikleri Trump’ın elini kolunu bağlamak için aldılar.
Müesses nizam, Trump’ı, ilk döneminden daha riskli allgılıyor. İlk döneminde Trump, Cumhuriyetçi Partide önseçimleri kazanmış tanınan bir iş adamıydı. Geçmişte bazen cumhuriyetçileri bazen demokratları desteklediğinden sıkı bir cumhuriyetçi bile sayılamazdı. Ekibi Cumhuriyetçi Partinin elitlerinden oluşuyordu. Bu dönem Trump bir fikir akımının lideri. Kendisine inanan ve ölümüne bağlı kadrolar var. Sadece cumhuriyetçilerin değil geniş halk kesimlerinin desteğine sahip. Onun sayesinde her daim demokratları destekleyen siyahi, Latin kökenli, çalışan kadın hatta eşcinsel seçmenlerden cumhuriyetçilere yönelim var.