Aziz okurlarım, Anadolu bir ırklar ve medeniyetler mezarlığıdır. Tarih öncesinden başlayan nice ırk ve nice devletler yok olmuşlar ve Anadolu mezarlığında yerlerini almışlardır.
Batı, ABD ve içimizdeki bazı satılmışların gayret ve çabaları; Anadolu’yu Türklere mezar yapmak istemekteler. Eğer ki, Kurtuluş Savaşı’nı yüzümüzün akıyla başaramasa idik, bu mezarlıkta yerimizi alacaktık. Önce Allah (c.c), sonra Atatürk ve Mehmetçiğin sayesinde Anadolu mezarlığında yerimizi almaktan kurtulduk. Ve Tanrıya şükür bin yıldan beri de Anadolu’da yaşamaktayız.
Ağaçların ağaç olarak kalabilmeleri, toprağa tutunmalarıyla ve tutundukları toprakta kök salmalarıyla mümkündür. Kök salamayan bir ağaç tutunamaz!
Yüz yıl önce bizler, Arabistan’daydık, Balkanlar’da, Afrika’da, Avrupa’daydık. Buralarda tutunamadık. Toprak bizim değildi, kök salamadık. (Başka etkenler de var ya!)
Bir yerde kalıcı olabilmek için toprağa tutunmak şart. Toprağa tutunmanın ilk ve tek şartı; milli ekonomi ve üretmektir, üretkenliğin adil şekilde paylaşımı ve birlikte yaşama iradesidir.
İspanya’da Araplar kök salmadığı ve üretken olamadıkları için, Afrika ve Avrupa’da ha keza biz de aynı gerekçelerle tutunamadık, kök salamadık ve zamanı gelince de gittiğimiz gibi geri döndük. Buralarda at koşturmuşsun, kan dökmüşsün, destanlar yazmışsın ammaaa; kök salamamışsın, tutunamamışsın… Heyhat!
Şöyle diyebiliriz; toprağa tutunamayan, kök salamayan kalıcı olamıyor. Bu gerçeği iyi anlamak ve akılda tutmak gerekiyor.
Bugün için tutunup kök saldığımız bir toprağımız var; ANADOLU. Türk’e vatan, Türkün vatanı! Birlikte yaşadığımız, birlikte ürettiğimiz (adaletsiz olsa da) birlikte paylaştığımız bir ANADOLU!
Fabrikalar kurmuşuz, limanlar yapmışız, çiftlikler, hava alanları, ticaret merkezleri, barajlar, köprüler, bankalar, iletişim tesisleri vs kurduğumuz bir ANADOLU. Bütün bunlar, bu toprağın sahibi Türkler tarafından oluşturulmuş. Böylece de bu toprağa tutunmuşuz, kök salmışız, vatan yapmışız. Üretmişiz, dünya ile rekabet etmişiz, katma değer kazanımlı varlıklar oluşturmuşuz.
Siz, üretmiyor sadece tüketiyorsanız; bu ülke benimdir diyebilir misiniz? Siz bu topraklarda ev sahibi sayılabilir misiniz? Size kiracı demezler mi? Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK, “ Çalışmadan, yorulmadan, üretmeden yaşamak isteyen toplumlar önce haysiyetlerini, sonra hürriyetlerini ve daha sonra da istiklâl ve istikballerini kaybederler.!” demiyor mu?
Bir yere tutunmak ve kök salmak için ise orada yüz yıllık, bin yıllık tesisler kurmanız ve bu tesislere de sahip olmanız gerekir.
Bugün ülkemin fotoğrafına bakıyorum da; Anadolu’ya tutunmamızda kök olan, limanlarımız, Türk Tekom’umuz, Tüpraş’ımız, bankalarımız, fabrikalarımızın pek çoğu, mega marketlerimiz gibi yüzlerce kök-kurumumuz; özelleştirme adı altında yabancılara satılmış. Süleyman şah Türbemiz yerinden koparılmış.
Çanakkale’de, Balkanlar’da, Kafkaslar da, Kurtuluş Savaşı’nda omuz omuza olan insanlarımız ötekileştirilmiş, ayrıştırılmış birlikte yaşama azimleri kırılmış!
Sözün özü dostlar, bu topraklarda hızla KİRACI olmaya doğru gidiyoruz. Zira, kök durumundaki yapılarınız ve değerleriniz yabancıların eline geçmiş.
Batıyor muyuz? Asla ve kat’a. Karamsarlığa da kapılmak gerekmez. Benimkisi sadece bir ikaz ve dikkat çekmedir.
“Sahipsiz vatanın batması haktır, / Sen sahip olursan, bu vatan batmayacaktır!”
Tüketen değil üreten, yabancı destekli ekonomi değil, iç dinamiklerine bağlı milli ekonomiler gerekmektedir.
Kiracı toplum olmamak için, üretmeliyiz, kök olacak yatırımlar yapmalıyız, üretimi hakça ve adilce paylaşmalıyız, kula kul olmaktan da kurtulmalıyız. Aksi halde saman ve et ithal eder duruma geliriz.
Esen kalınız.
NOT: Bu yazı Ekim 2010 yılında yazılıp yayımlanmıştır. Bir iki ilave yapıldı. N. P.