Aslolan tarihin sizi nasıl yazdığıdır. Bazı insanlar doğar, yaşar, ölür; yaşamları bittikten sonra hiç hatırlanmazlar. Bazıları yaşadıkları ve yönettikleri toplumları geri götürdükleri ve yaşamlarını olumsuz etkiledikleri için kötü anılırlar. Neron, Yezid, Voyvoda, Hitler, Stalin, Ceaușescu bunlardan bazıları olarak sayılabilir.
Hiçbiri yaşamıyor fakat zihinlerde lanetlidirler.
III. Edward, İngiltere’de 1250’de Magna Carta’yı kabul etmiş ve İngiliz kapsayıcı demokrasisinin temelini atmış ve İngiliz milletine dünyayı yönetme kapısını açmıştır.
Napolyon Bonapart, iflas etmiş Fransa’yı Avrasya ölçeğinde önemli bir devlet haline getirmiş bir generaldi. Kristof Kolomb’u finanse eden İspanya kralı Ferdinand ve Kastilya kraliçesi İsabella, Amerika kıtasının keşfi ve fethi sonucunda kıtanın zenginliğini ülkesine taşıyarak İspanya’yı Avrupa’nın önemli devletlerinden biri haline getirmiştir.
Bunlar da yaşamıyor fakat mensubu oldukları milletlerin gönlünde tabii ki minnetle yâd ediliyorlardır.
Bizim Kürşad’ımızı, Bilge Kağan’ımızı, Sultan Alparslan’ımızı, Sultan Fatih’imizi anlatmaya gerek yok. Milletimiz bin yıllarca onları gönüllerde yaşatacaktır.
Bugün 10 Kasım, Türklüğün son kahramanının ölüm yıldönümü.
Mustafa Kemal Atatürk’ün yaşadığımız bu coğrafyadaki insanlara, bizlere en büyük hediyesinin “kimliğimiz” olduğunu kabul etmeliyiz.
Düşünelim; yaşıyorsunuz ama kimliğiniz yok, uzayda yürüyormuş gibi, boşlukta kalırız herhalde.
Taşıdığımız “Türk” kimliğimizi bize tekrar kazandıran, vatanımıza Türkiye ismini, bayrağımıza Türk bayrağı, devletimize Türkiye Cumhuriyeti olarak kimliğini veren; Mustafa Kemal Atatürk’ü ölüm yıldönümünde saygı ile minnet ile anıyorum.
O da kendisinden önceki büyük Türk kahramanları gibi, Türklük yaşadıkça Türk milletinin gönlünde yaşayacaktır.
Tabii ki meczuplar olacak, Tabii ki mankurtlar olacak, Tabii ki hainler, devşirmeler olacak, Tabii ki emperyalizme satılmış yerli işbirlikçiler olacak,
Ama bilsinler ki Oğuz’da er tükenmez, tükenmeyecek…