Analar çocuklarınızı sevin. Ama insan gibi sevin. Sevmeyi sizden öğrensin.
Sevin ki dünya güzelleşsin.
Karnımıza düştüğünde içimize düşen sevgisini, emzirip karnını doyururken sevginizle de ruhunu doyurun.
Çok iddialı bir söz demeyin, birazcık zihninizi ve duygularınızı zorlarsanız sizi etkileyen birçok şeyin analarımızın gölgesinde büyüdüğünü fark edersiniz.
ÇÜNKÜ;
Bir çocuk içine doğduğu evin, ailenin mayasında kabarır veya ekşir.
Aile ocağı kişiliğin temel taşlarıdır. Ocağın ateşi de ananın maharetine bağlıdır. Aile bir noktada her şeydir.
Su bulunduğu kabın şeklini alır. Bu basit bir fizik kuralıdır.
Ne ekersen de onu biçersin bu da doğanın kanunu. Allah elma ağacında kavun yetiştirmez. İnsanın da ekicisi anadır.
Su içinde bulunduğu kabın şeklini alır dedik ya ÇOUĞUNUN kabı da aile içinde ANADIR.
Ana gibi analar, babadan dahi gelebilecek olumsuzlukları giderecek güçtedir.
Ondandır belki, kadın doğurduğu çocuğun bilerek veya bilmeyerek geleceğini belki de kaderini çizer.
Yani, BİREY olabilmek anının sevgisinin içinde saklıdır.
Ana, severse, çocuk hayatı severek yaşar. Hayata güzel bakmayı bilir.
Sevmeyi de sakın her istediğini yapmak olarak algılamayın. Ona ilmek, ilmek emekle adım, adım özveriyle sunarken aile bağlarını kuran da anadır.
Güzel sevmeyi bilen anne sevgisiyle evladının kalbine öyle güzel motiflerle dantel gibi örer ki hayatını gül bahçesine çevirir, dikenlerini de iyice belletir.
Her ilmeğinde merhameti, vefayı, samimiyeti, çıkarsız sevmeyi, adaletli olmayı da işler.
Hayır veya olmaz dediğinde de onun geleceğini düşündüğünü hissettirebilir.
Sevemezse veya sevmezse de eksik kalır insan. Bu eksikliği de hiçbir akademi asla tamamlayamaz.
Ana sevmezse çocukta sevmeyi bilemez. Çünkü aldığını sunar.
Sınırsız sevgisi de ölümcül olabilir.
Kargaşa içine doğan ve onu gören bir çocuk o ortamı hayatın kendisi zanneder. Hayatta da o doğrultudan devam eder.
İçine doğduğu aile kaderi olur.
Aklı, fikri, gönlü kötüyü görürse başka türlü düşünemez. Kirlenir.
Farklı yaşamlar gördükçe de bunalıma düşer ve sudan çıkmış balık gibi çırpınır durur.
Bütün etkenler bir araya gelse de ilk öğrendikleri benliğinde temel taşı olmuştur değiştirmek zordur. Ana ve aile ocağı insana asıl şeklini vermiştir. Diğerleri bu temel üzerinden yükselir.
İnsan hayata ilk ana kucağının sıcaklığında başlar. Sevgisiyle gelişir, kişilik kazanır. Veya sevgisizlikte boğulur.
Yani nasıl bir kaba korsan onun içinde büyür.
Ne kadar kabını değiştirmek istese de en usta heykeltıraş edasıyla yontsa da en güzel ustalara denk gelse de ilk kabın şeklinden kalıntılardan asla kurtulamaz. Çünkü ananın mayası ile yorulmuştur. En âlâ okullara gitse de yine kalıntılar ana ocağının verileridir.
Ana onu sevgisiyle büyütürse o da hayatı sever, bu sevgisini de hayatına yansıtır.
Ana kucağında ruhu gerçek sevgi ile beslenmişse ve saf şefkatle varsa hayatında da olumlu şeylere odaklanır. Odaklandığı noktadan bakar yaşantısına.
Paylaşmayı bilirse adilliği kendine yol çizer.
Emek ve özveriyle yaşamaya başlamışsa kimseden beklentisiz hayatının ipini elinde tutar. Bu da hayatta özgüvenle yürümesini sağlar. Kişilik kazanır.
Anası çocuğundan sevgisini esirgerse çocuğu da ilerdeki kuracağı yuvada huzuru bulamaz. Hayatında da mutluluğu, başarıyı zor bulur. Çalkalanır durur.
Yani kısacası dünya anaların sevgisi sayesinde yaşanır hale gelir veya sevgisizliğinde kaybolur.
Çocuklarınıza sevin analar, en çok siz sevin, eksik kalmasınlar.
Kalın Sağlıcakla__Sevin Analar, Sevgi Bedava__Meyrem’ce