Anayasal Süreçler 5 : Anayasayı koruma görevi kime aittir?

Abone Ol

Anayasa Mahkemeleri Anayasayı Koruyabilir mi?

Dünya tarihinde anayasayı koruma görevinin ilk icra edildiği yer, ilk anayasa yapan ülke olan Amerika Birleşik Devletleri’dir. Konunun tam olarak anlaşılabilmesi için anayasal gelişmelerle bitişik ve her türlü anayasal gelişmeyi doğrudan etkileyen dönemin siyasal tarih süreçlerine kısaca bakmakta yarar var.

Önce Avrupa’ya, ardından da tüm dünyaya esin kaynağı olan Amerika’daki Anayasacılık Hareketleri kolonilerin kendi anayasalarını yaparak, İngiltere’den bağımsız olduklarını ilan etmeleri ve 13 Kolonisinin 1776’de ilan ettikleri bağımsızlık bildirisi ile başlamıştır. Amerikan Federal Anayasası ise, 1790 yılında yürürlüğe girmiş, devletin kurulmasını takip eden günlerde ilk ele alınan işlerden biri de adalet sistemi ve bağımsız mahkemelerin kurularak yargıçların tayin edilmesi olmuştur.

Anayasanın 3. maddesinde yer alan yargı sisteminin kurulması ve hukuk sisteminin en tepesine Federal Yüksek Mahkeme’nin oturtulması 1. Kongre (Temsilciler Meclisi ve Senato) tarafından 1789 yılında çıkarılan Yargı Yasası ile tamamlanmıştır. Amerikan anayasası çoğu Kıta Avrupası Anayasaları gibi sorunları önceden öngörüp çözümü detaylı şekilde açıklayarak anayasa metnine yerleştirmediğinden hukuk kuralları mahkemeler ve özellikle de Federal Yüksek Mahkeme kararları ile hukuk alemine çıkmaktadır. Mahkeme kararları uygulandıkça hukuk gelenekleri oluşmaktadır. Amerika ve İngiltere’deki bu yönteme yargıçların hukuk yaratması, ya da içtihadi hukuk sistemi diyoruz.

Hukuk sisteminin en tepesinde yer alan Federal Yüksek Mahkeme, her türlü dava, ABD anayasası veya federal yasalarla ilgili sorunlara dayanan eyalet mahkemelerinde verilen kararların nihai temyiz yeridir. Ayrıca büyükelçiler, kamu görevlileri ve konsolosları etkileyen tüm davalar ile bir eyaletin taraf olacağı davalar üzerinde de birinci derece mahkemesi olarak yargı yetkisine sahiptir. Anayasanın bir hükmünü iptal eden bir yasayı iptal etme ve Başkanlık kararnamelerinin anayasaya uyguluğunu denetleme yetkisine sahiptir.

Yüksek Mahkeme 1803 yılında Marbury v Madison davası ile anayasa yargısı konusunda çığır açan kararla,  yasayla anayasanın bir hükmünün geçersiz kılındığına hükmederek ilgili yasayı iptal etmiştir. Federal Yüksek Mahkemenin bu adımı ile anayasaya uygunluk denetimi fiilen başlamış, diğer yandan da bu kararla iktidarların ve parlamentoların çalışmalarının meşruiyet kaynağının seçim değil anayasa uygunluk olduğu tescil edilmiştir. 1945’den sonra Federal Yüksek Mahkemenin görevlerine benzer görevleri yerine getirmek üzere Kıta Avrupa’sında Anayasa Mahkemeleri kurulmaya başlamıştır.

Anayasa Mahkemelerinin almış olduğu kararlar özü itibarıyla en çok siyasal iktidarları etkilemektedir. Anayasa yargısı hukuk ile siyasetin kesiştiği o belirsiz alanın belirgin hale getirilmesini sağlarken, Mahkemenin anayasal denetimi bütün olarak hukukilik denetiminin yapıldığı anlamına da gelmez. Anayasa mahkemeleri temelde anayasayı yorumlama görevini yerine getirdiklerinden aynı konuda farklı zamanlarda ve farklı yargıçların görev yaptığı sürelerde birbirine zıt kararlara rastlanabilmektedir.

Hukuk düzeninin korunması, her türlü mahkeme kararına ilgili tarafların uyması ile mümkün olur. Mahkeme kararlarının bağlayıcılığı birçok anayasada açıkça belirtilmiştir. (TC Anayasası 138/4) Karara uymama veya karara direnme anayasal bir suç haline gelir. (Anayasa Mahkememizin Can Atalay kararına ve karar sonrası siyasal kurumların davranışlarına dikkatinizi çekerim)

Anayasa Mahkemesinin Can Atalay kararında vermiş olduğu hak ihlali kararına karşılık Anayasanın 138/4 numaralı hükmüne karşı hile yolu geliştirilmesi için Yargıtay tarafından bir başka karar ihdas edilerek anayasanın 138/4 maddesindeki hükmü şekli olarak yerine getirilmiş ve mahkeme kararını yerine getirmeyenler suçlu olmaktan kurtarılmıştır. Bununla birlikte anayasanın 40. Maddesi anayasa ile verilmiş hakların kullanılmasının engellenmesini suç sayarken diğer yandan da kanuna karşı hile yolu çeşitli kanunlarda (örne: MK Md2, TTK Md 356) ayrı ayrı düzenlenerek yasaklanmıştır.

Amerikan anayasal sürecine geri dönüp Marbury v Madison davasında Mahkemenin vermiş olduğu karara o zaman yeni seçilmiş başkan olan Thomas Jefferson uymamış olsaydı ne olurdu diye sorduğumuzda vereceğimiz cevap Federal Yüksek Mahkemenin saygınlığı daha başlangıçta yok edilmiş olacağı için bir bütün olarak Amerikan hukuk sistemi yerle bir olacaktı. Tıpkı bugün bizde olduğu gibi, yargı sistemine kimse inanmayacak ve mahkemeler gereksiz kurumlar haline dönüşecekti. Bu durumun bir adım ötesi ihkak-ı hak yolu ile herkesin kendi adaletini sağlama yoluna gitmesidir.   

Böylesi bir ihtimalin varlığı Amerika’da kurucuları ek bir önlem almaya itmiştir. 1791 yılında ikinci ek ile halkın direnme hakkı ve direnme hakkını kullanmak için de silahlanma hakkı getirilmiştir. İkinci değişiklik metnini İngilizce ve Türkçe olarak veriyorum:

A well regulated Militia, being necessary to the security of a free State, the right of the people to keep end bear Arms, shal not be ingfringed.

İyi düzenlenmiş bir milis gücü özgür bir devletin güvenliği için gerekli olduğundan halkın silah bulundurma ve taşıma hakkı ihlal edilmeyecektir.

Amerika’da silahlı pek çok ölüm olmasına rağmen sivil halkın silahlanmasının önüne geçecek bir güç bulunmamakta, anayasanın bu hükmünün iptal edilmesi teklifleri olağanüstü sert tepkilere yol açmaktadır. Amerikan halkı tarafından bu hak anayasanın ve anayasada belirtilen özgürlüklerin korunmasının biricik yolu olarak 250 yıl önce belirlenmiştir.