Yargının hiçbir standardı kalmadı. Bunu birbiriyle çelişen kararlarda görmek mümkün. Önceki gün Diyarbakır 8.Ağır ceza mahkemesi HDP milletvekili İdris Bakuken’in tahliyesine karar verdi. Baluken, Devletin birliğini ve bütünlüğünü bozmak, örgüt üyesi olmak, örgüt propagandası yapmak ve toplantı ve gösteri yürüyüşleri kanuna muhalefet etmek” iddiaları ile ağırlaştırılmış müebbet ve 18 yıl hapis cezası istemiyle yargılanıyordu. Mahkeme 2013 Yılında Anayasa Mahkemesinin Mustafa Balbay için verdiği kararı emsal göstererek Baluken’i tahliye etti.AYM kararında “Tutukluluk halinin milletvekili olarak siyasi faaliyet ve temsil hakkını engellemesi nedeniyle seçilme hakkına bir müdahale teşkil ettiği, Başvurucunun (Balbay) seçilme ve temsil hakkıyla yargılamanın tutuklu olarak sürdürülmesindeki kamu yararı arasında makul bir dengenin gözetilmediği, Milletvekilinin tutuklu olmasının sadece onun seçilme hakkına değil, aynı zamanda seçmenlerin serbest iradelerini açıklama hakkına yönelik de bir müdahale olduğu, ifade edilmişti. Nitekim, bu karardan sonra Balbay serbest bırakıldı. AYM kararı, milletvekillerine münhasır bir karar olmasına rağmen yaslandığı gerekçelerin benzer davalarda da kullanılması mümkün. Baluken, ceza yasasındaki en ağır suçlamalarla yargılanıyordu,bugün cezaevleri bu suçlamaların yüzde birinin bile muhatabı olmayan tutuklularla dolu.
Yargıda çifte standart devlete olan güveni sarsar. Yasaların genelliği ilkesi, kuralların herkese aynı şekilde uygulanmasını gerektirir. Uygulama farklılıkları standartlaşmayı yok ettiği gibi keyfiliği yargının bir vasfı haline getirir.
Bu ülkede HDP ve vekillerinin etnik kimlikleri nasıl kaşıdığı,ülke bütünlüğünü nasıl hedefe aldığını herkes biliyor. Etnik veya mezhep siyaseti asla demokratik bir hakkın kullanılması değildir.Uluslararası hiçbir sözleşme –insan haklarının- bölünme aracı haline getirilmesine cevaz vermez.
Baluken dışındaki HDP’lilerin çoğu da ifadeleri alındıktan sonra serbest bırakıldı. İçeride olanların da yakın bir gelecekte serbest kalacağı ve bunun referandum ayarlı siyasi konjüktörle alakalı olduğu anlaşılıyor. Nitekim, dokunulmazlıklar kaldırıldığında Antalya’da toplantıya çağrılan başsavcılara HDP milletvekilleriyle ilgili-zorla getirme- kararı vermeyin talimatı verilmişti. O dönem ifadeye çağrılan hiçbir HDP’li ifadeye gitmedi. Ne zaman ki MHP ile Başkanlık ittifakı kuruldu HDP’lilerin evlerine baskın yapılarak zorla mahkemeye götürüldüler. Bu uygulamaların MHP tabanını kazanmaya dönük olduğu açık. Muhtemelen AKP/MHP ittifakı olmasa bu göz altılar da olmayacaktı. Tutukluların bu kadar ağır suçlamalara karşılık kısa sürede bırakılması ise HDP tabanına bir yatırım. Belli ki tutuklayarak veya sorgulayarak MHP tabanı, tahliye kararları ile de HDP tabanı idare ediliyor.
Esas olan ne şu siyasetin, ne bu siyasetin geleceğidir. Esas olan, devlet ve milletin bekasıdır. Devletin bekasının en önemli güvencesi de adalettir. Bunun için de –yargının-herkese eşit mesafede ve tamamen adaleti temin etmek için çalışması gerekir. Bugün yargının hiçbir standardı yok. Daha ağır suçlamaların muhatabı olanlar serbest bırakılırken daha hafif suçlamaların muhatabı olanlar aylarca tutuklu kalabiliyor. Bu çifte standardın bir an önce ortadan kaldırılması lazım. Nitekim, sn Cumhurbaşkanı da birkaç defa at izi it izine karıştı demek zorunda kaldı. Özellikle örgüt davalarında örgütle ilişki içinde olanların ilişki boyutlarının iyi tefrik edilmesi lazım. Her ilişki örgüt kapsamında değerlendirilemez.Örgüt suçları –özel kast-gerektiren suçlardır. Bir kişi bir örgütü suç örgütü olarak değil de, mesela dini veya milli bir yapı olarak görüp gitmişse –örgüt üyesi –olarak mütalaa edilemez. Meşru görünen kimi faaliyetlerine sempati duymuşsa örgüt üyesi olarak görülemez.Ama devleti ele geçireceğini bile bile gitmiş ise örgüt üyesi olarak değerlendirilebilir.Darbe yapmak,askere, polise, vatandaşa kurşun sıkmak,devlete tuzak kurmak suç ve ihanettir bunun için –özel kast-aranmaz.
Bunları niye yazdım,bir, hem yargıda ki çifte standardı göstermek için,iki, çok tutuklama yapmanın her zaman adalet anlamına gelmediğini göstermek için. İçeri alınan her kişi aslında suçlandığı örgüte tapu ediliyor.Hele örgütle organik bağı yoksa devletle olan bağları tamamen kopuyor,şartları oluştuğunda devlet karşıtı bir silaha dönüşüyor. Adalet, suçluyu suçsuzu iyi tefrik etmek,at izi ile it izini birbirine karıştırmamak,önüne geleni içeri alarak insanları örgütlerin mülkü haline getirmemektir.