Prof. Dr. Rıdvan Akın, Atatürk'ün Prag Büyükelçileri'ni yazdı.

12 punto'daki köşe yazısında Rıdvan Akın, 

"Bu yazımda, Atatürk döneminde Prag’da elçi veya büyükelçi unvanıyla görev almış, Ahmet Cevat Bey, Şefkati Nuri Bey, Hasan Basri Menteş, Celal Osman Abacıoğlu ele alınmayacaktır. Devrim tarihimiz açısından özel önem taşıyan Vasıf Çınar, Cevat Açıkalın, Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun Prag sefirlikleri incelenecektir." dedi.

Çekoslovakya Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra kurulmuş bir devlettir. 1867'den beri ikili monarşinin (Avusturya-Macaristan İmparatorluğu) egemenliği altında bulunan Bohemya Prensliği, imparatorluğun dağılmasıyla kurulan yeni devletlerden biri oldu.

Çekler ve Slovaklar birleşerek yeni bir devlet kurdular. Mütarekeye giriş ile birlikte Avusturya-Macaristan İmparatorluğu 1867-1918 arasında hüküm sürmüştü. Kutsal Roma-Cermen İmparatorluğu'nun mirasçısı olarak Avusturya 12 Kasım’da, Macaristan 16 Kasım’da cumhuriyet ilan etti.

Çekoslovakya, 28 Ekim 1918’de Prag’da Çekoslovak Ulusal Konseyi'nin bağımsızlık ilanı ile kuruldu. Tarihi Bohemya’nın merkezi Prag, yeni devletin başkenti ilan edildi. Sovyet sisteminin çöküşü sonrasında Çekler ve Slovaklar kavgasız-gürültüsüz bir şekilde ayrıldılar: 1992.

TÜRKİYE İLE ÇEKOSLOVAKYA ARASINDA DİPLOMATİK İLİŞKİ KURULMASI

11 Ekim 1924’te Ankara’da imzalanan Türkiye ile Çekoslovak Cumhuriyeti arasında Münakit Muhahedename ile iki ülke arasında diplomatik ilişki kuruldu. İlişki önce elçilik düzeyindeydi. İlk elçimiz Vasıf Çınar, 20 Ağustos 1925’te göreve başladı.

VASIF ÇINAR’IN DİPLOMATLIĞI VE DEVRİM TARİHİMİZDEKİ YERİ

Vasıf Çınar, Atatürk’ün Maarif Vekili'dir. Mustafa Necati’nin çok yakın arkadaşıdır. Milli kurtuluş savaşımızın başlangıç evresinde Balıkesir’de İzmir’e Doğru gazetesini birlikte yayınladılar. Vasıf Çınar, 1923’te II. Dönem TBMM'ye Saruhan mebusu seçildi. Laik eğitimin dönüm noktası olan Tevhidi Tedrisat yasasının hazırlayıcısı ve ilk uygulayıcısı olmuştu

Diplomatik hayatının özeti şöyledir: 16 Haziran 1925’ten 11 Aralık 1927’ye kadar Türkiye’yi Prag’da temsil eden Vasıf Çınar'dır. 1927-1928 arasında Budapeşte’de elçilik yaptıktan sonra, Moskova’ya tayin edildi. Mustafa Necati’nin ölümü üzerine yine Maarif Vekaleti'ne getirildi: 1 Ocak 1929. Roma’da büyükelçilik yaptı. 1932-1934. 16 Temmuz 1934’te Moskova büyükelçisi oldu. Görevi başında hayatını kaybetti: 2 Haziran 1935.

LATİFE HANIM’IN AVRUPA’DA SANATORYUM TEDAVİSİ GÖRMESİ VE VASIF ÇINAR

Gazi’nin Uşşakizade Latife Hanım'la evliliği uzun sürmedi. Latife Hanım boşanma sonrası hayatının sonuna kadar sürecek derin bir sessizliğe büründü. Evrakı metrukesi, yazdığı hatırat ailesi tarafından Türk Tarih Kurumu'na verildi. Bilirkişi Ord. Prof. Reşat Kaynar Hocanın raporu ile bir süre daha erişilmesi ertelendi, hususi meseleler dolayısıyla. Burada başka bir şeyden bahsedeceğiz: Latife’nin tüberküloza (verem) yakalanması ve ısrarlar üzerine Avrupa’ya tedaviye gitmeyi kabul etmesi. Ne tuhaftır ki, Çankaya’da soğuk bir şekilde karşılandıktan sonra intihar eden Fikriye Hanım da verem tedavisi için Avrupa’ya gönderilmişti. Yani ikisi de verem hastalığına tutulmuşlardı.

Megan is Missing Megan is Missing

O yıllarda verem çok yaygındı. İsmet Paşa mesela. Heybeliada’daki evin alınması da vereme yakalanması ile ilgiliydi. O yıllarda tedavi imkanları kısıtlıydı: iyi beslenme/iyi hava. Penisilin ve streptomisin henüz keşfedilmemişti. İyi tedavi görmek, Avrupa’da sanatoryumda tedavi almak demekti o yıllarda. Mesela Yakup Kadri, iki yıl tedavi görmüş Avrupa’da.

Latife’nin Avrupa’ya sanatoryum tedavisi için gideceği kesinleşince, başka bir kimlikle pasaport verilmiş, Bakanlar Kurulu kararı şöyleydi: "Tedavi için Avrupa'ya seyahat edecek Uşşakizade Latife Hanımefendiye Fatma Sadık namıyla siyasi pasaport verilmesi (kırmızı pasaport) ve refakatinde hastabakıcı Hasibe Ahmet hanımın da pasaporta dahli hakkında BKK." Hatırlatalım, Gazi’nin Latife Hanım'la ilişkisi bir mektup ile bitmişti: 5 Ağustos 1925. Gazi mektubunda “Sizi serbest bırakmayı muvafık bularak tatlik ettim” demişti. Bu, "sizi boşadım" demek.

Latife Hanım'la Prag Büyükelçisi Vasıf Çınar arasında haberleşmeler olmuş. Sanatoryum tedavisi sürecinde. Mektupların ilki 10 Aralık 1926 tarihli. Mektuplardan aralarında samimi bir ilişki olduğu anlaşılıyor. Latife Hanım’ın mektuplardaki cümleleri ve seçtiği sözcükler onun ciddi bir eğitim almış olduğunu gösteriyor. "Incognito kalacağım" diyor Vasıf Bey’e. Yani kimliğim gizli kalacak demek.

Latife, önce Viyana’da Bristol Otele iniyor. Doktorlarla görüşüyor. Profesörler ifadesini çok kullanıyor. Onların tavsiyeleri uyarınca mevsimlere göre birkaç yerde (ülkede) tedavi gördüğü anlaşılıyor. Bir tanesi Karpatlarda, Sanatoryum Palace Tatra. Yazışmalardan telefonla da görüştükleri anlaşılıyor.

1927 baharında (Mart ve Nisan) doktorların tavsiyesi üzerine İtalya’da Mera diye bir yere gidecek. Bütün bu tedavi seyahatleri esnasında hep Prag büyükelçisi Vasıf Çınar’la temas halinde. Belki de büyükelçiye özel olarak Latife ile ilgilenmesi görevi de verilmiş olabilir. Tedavi boyunca sıkı haberleşme buna karine.

SOVYETLERİN VASIF ÇINAR’IN CENAZESİNİ TÖRENLE GETİRMELERİ

Vasıf Çınar’ın arkadaşı Mustafa Necati gibi çok genç yaşta vefat etmesi hakikaten üzüntü verici. Bana tuhaf gelen husus şu: 30’larda batın semptomları ile birçok vefat var. Berlin Sefiri Kemalettin Sami Paşa, Berlin’de mide ameliyatı sırasında masada kaldı. Mustafa Necati akut apandisit, Frunze apandisit ameliyatında öldü. Troçki’nin oğlu Leon Sedov da Paris’te apandisit. Keza Vasıf Çınar’ın Moskova’da bağırsak düğümlenmesi nedeniyle hayata veda etmesi ilginç. Bunu bir şey ima etmek için yazmıyorum. Ama 1935’te Türk Büyükelçinin Sovyet başkentinde kurtarılamaması bana tuhaf geliyor.

Ruslar büyükelçimizi büyük bir törenle Türkiye’ye getirdiler. Stalin nakil işine özel önem verdi. Moskova’da, Sivastopol’da görkemli törenler yapıldı. Ben Vasıf Çınar’ın Moskova-Sivastopol-İstanbul-Ankara güzergahı ile getirilerek defnedilmesini, 1946’da Amerikalıların savaş sırasında ABD’de vefat eden ve Arlington mezarlığına defnedilen Washington büyükelçimiz Münir Ertegün’ün Missouri uçak gemisi ile getirilmelerine benzetiyorum. Her iki olayda da Türkiye’ye jest var.

Ruslar, başta Kalinin, Voroşilov, Litvinov olmak üzere teessür ve taziyelerini Türk hükümetine bildirdiler. Cenaze, görkemli törenlerden sonra trenle Sivastopol’a getirildi. Çernova Ukrayna kruvazörü ile Türkiye’ye gönderildi. Bir uçak filosu, Vasıf Çınar’ı taşıyan kruvazöre eşlik etti.

Çernova Ukrayna’yı Boğaz'ın girişinde Kocatepe zırhlısı karşıladı. Cenaze Tophane rıhtımında devralındı. Aynı gün Haydarpaşa’dan trenle Ankara’ya götürüldü. Ankara’da da hatıralarda yer bırakacak bir tören yapıldı. Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras dokunaklı bir konuşma yaptı. Vasıf Çınar, Cebeci’de toprağa verildi.

Bilal Şimşir, *Bizim Diplomatlarımız* başlıklı kitabında hakkında şunları yazmış: “İnkılap çocuğu bir Ankara devrimcisi idi." Falih Rıfkı ise şöyle diyor: "Genç keşfetmek, yeni adam yetiştirmek Atatürk’ün merakları arasında idi. Vasıf Bey keşfedilen gençlerden biridir. 28 yaşında bakan, 29 yaşında elçi oldu. 39 yaşında bu dünyadan göçtü. Kabına sığmayan ateşli bir Türk inkılapçısı idi. Vasıf Çınar’ın Atatürk’ün Büyükelçisi olarak ilk görev yaptığı yer Prag oldu.

CEVAT AÇIKALIN’IN BÜYÜKELÇİLİĞİ VE DİĞER GÖREVLERİ

Atatürk dönemi Prag büyükelçileri içinde önemli bir isim Cevat Açıkalın’dır. Açıkalın, Cumhuriyet hariciyesinin en parlak simalarından biridir. 70’lerde talihsiz bir kaza neticesinde Sapanca’da hayatını kaybeden Açıkalın, II. Abdülhamit’in son mabeyn başkatibi Cevat Bey’in oğlu idi. Mekteb-i Sultani’den mezun olduktan sonra Cenevre’de hukuk öğrenimi görmüştü. Mezun olur olmaz Cumhuriyet hariciyesinde görevlendirildi. Lozan Barış Görüşmeleri'ne katip olarak katıldı. Heyette mali meselelerle ilgili komisyonlarda Hasan Saka, Münir Ertegün, Yusuf Hikmet Bayur’la birlikte çalıştı. Lozan Konferansı, Açıkalın’ın genç yaşta ilk diplomatik tecrübesi oldu (1901 doğumlu).

İlk elçiliği Varşova’dır (1924). Latife Hanım'ın kız kardeşi Rukiye Celalet Hanım'la evlendi. Emanullah Han nezdine (Kabil) hukuk müşavirliği göreviyle gönderildi. İki yıl Afganistan’da kaldı. Belgrad ve Tahran’da diplomatik görevlerde bulundu. 1929’da Prag’a atandı.

Açıkalın soyadı ile müsemma bir diplomattır. Hayatı boyunca görev düsturu onurlu, şeffaf, gerçekçi duruş olmuştur.

Görev aldığı önemli bir müzakere Montrö Boğazlar Sözleşmesi idi. Türk heyetinin genel sekreterliğini yaptı. Uluslararası hukuk müktesebatı ve güçlü müzakereciliği ile Açıkalın, Montrö’de Türk tezinin kabul edilmesinde önemli rol oynadı

Açıkalın’ın büyük bir misyonu da Hatay’ın Türk ve Fransız hükümetleri arasındaki görüşmelerden sonra Türkiye’ye iltihakına nezaret etmek oldu. Bilindiği üzere, Hatay, Fransız mandası altındaki Lübnan gibi bir statüye sahipti.

Türkiye, Suriye ve Lübnan’ın statüsünde değişiklik yapılırken Fransız hükümetinden Hatay için de aynı rejimi istedi. İsteği kabul edildi.

Burada önemli bir etmen, Avrupa’da şiddetlenen savaş rüzgarları idi. Türkiye, Lozan’dan itibaren uluslararası hukuka samimiyetle uygun davranan bir ülke olmaya özen göstermişti.

Fransa’nın Türkiye ile iyi ilişkiler kurma siyaseti gereği – bir taraftan da Avrupa siyasetine yoğunlaşma zorunluluğundan – Hatay’a özerk devlet statüsü verildi. Hatay Özerk Devleti Meclisi'nin verdiği kararla Türkiye’ye iltihak kararı alıncaya kadar geçen süreçte Cevat Açıkalın çok önemli bir rol oynadı.

Hatay seçimleri ve referandumun Türk ve Fransız jandarmasının gözetiminde yapılması, Meclisin toplanması, Türkiye’ye iltihak kararı verilmesi süreçlerinde Açıkalın hep önde görünen diplomattı. Resmi sıfatı Türkiye Hükümeti Hatay fevkalade murahhası idi.

15 Temmuz 1938’den itibaren Fransa’nın Suriye ve Lübnan temsilcisi Damien de Martel ve Hatay temsilcisi Albay Collet ile birlikte Açıkalın olağanüstü temsilci sıfatıyla görev yaptı. Açıkalın iltihak kararından sonra, Hatay’ı teslim alan heyete başkanlık etti. Cevat Açıkalın, Atatürk ve İnönü dönemi hariciyesinin en güvenilir, en tecrübeli diplomatlarının başında geliyordu. Uzun süre Dışişleri Bakanlığı Genel sekreterliği de yapmıştı. Cemal Gürsel tarafından 1962’de kontenjan senatörlüğüne atandı. Eşi ile birlikte bir kazada hayatını kaybetti.

YAKUP KADRİ KARAOSMANOĞLU: KADRO'DAN BÜYÜKELÇİLİĞE

CHP’nin 1931 Kurultayı’ndan sonra parti programı daha berrak hale gelmişti. Bu arada Türk İnkılabının ideolojisini yapmak iddiasıyla Kadro Dergisi yayınına başlamıştı. Dergi, partinin sağ kanadının kuşkulu bakışları altında 3 yıl kadar yayınını sürdürdü. İlk sayı Ocak 1932, son sayı: Aralık 1934.

Yakup Kadri’nin imtiyaz sahibi olduğu derginin yazarlarının çoğunluğu sol çizgiden geliyordu. İsmail Hüsrev, Şevket Süreyya, Vedat Nedim gibi. Burhan Asaf ve Şevki Yazman’ı o kategoride görmediğimi belirteyim. Yazarlar, 20’lerde Rusya’da eğitim görmüş, sonradan Kemalizme iltihak etmiş simalardı.

Dergide Marksizmden yararlanarak Kemalizme sınıflar üstü devrimci bir misyon arama fark ediliyordu. Kadro’nun bu kadar uzun süre yayınına devam edebilmesini sağlayan Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun derginin başında (imtiyaz sahibi) olmasıydı.

İlerde (1962’de), partinin Atatürk devrimlerinden saptığı gerekçesiyle CHP’den ayrılacak olan Karaosmanoğlu’nun 30’larda Marksist eğitimden geçmiş üç yazarla Kadro’yu kurmuş ve devam ettirmiş olması üzerinde durmaya değer doğrusu. İlginç bir nokta, derginin ilk sayısına Başbakan İsmet Paşa’nın çok olumlu bir sunuş yazısı yazmış olmasıydı.

Sonunda Atatürk, derginin yayınına son vermesini istedi. Bu kararın ideolojik-politik nedenleri üzerinde ayrıca yazılabilir. Gazi, yazarların her birine uygun kamu görevleri buldu. Yakup Kadri’ye düşen ise Tiran büyükelçiliği oldu.

Arnavutluk, Balkan Savaşları ile Osmanlı’dan bağımsızlığını kazanmış yeni bir devletti. İtalya, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu, Sırp-Hırvat-Sloven Krallığı ile gerilimler altında cumhuriyet ve krallık rejimleri arasında gidip geldi. İki dünya savaşı arası dönemde.

Yakup Kadri, diplomaside bir birikimi, becerisi olmadığı gerekçesiyle başta görevi kabul etmek istemedi. Sonuç itibariyle, reisicumhur’un ısrarı ve direktifleriyle Yakup Kadri ve Leman Hanım’a (Murat Belge’nin halası) Tiran yolu göründü.

Karaosmanoğlu, "Politikada 45 Yıl" ve "Zoraki Diplomat" adlı eserlerinde Tiran’da nasıl bir ortamın kendilerini beklediğini anlatır. Orada Osmanlı’dan müdevver yönetici seçkinler sınıfını ve devletin kurucu önderlerini görmek mümkündür.

Yakup Kadri, Tiran’da fazla durmadı. Anlaşıldığı kadarıyla, daha iyi bir pozisyon yaratmak için Prag büyükelçiliği boşaltılarak bir süre sonra Çekoslovakya’nın başkentine atandı (17.2.1936-16.9.1939).

YAKUP KADRİ'NİN BÜYÜKELÇİLİĞİ: TİRAN'DAN PRAG'A

Yakup Kadri, Tiran’a Ruşen Eşref Ünaydın’ın yerine gelmişti. Kral Zogu’ya (Ahmet Muhtar Zogoğlu) güven mektubunu sundu, 12 Aralık 1934. Kral Zogu’nun babası bir Arnavut aristokratı olan Zogollu Cemal Paşa idi.

Zogu önce cumhurbaşkanı seçilmiş, sonra kendisini kral ilan etmişti. Louis Bonaparte’ın yaptığı gibi. Cumhurbaşkanı Bonaparte’ın darbesi, Marks tarafından "Louis Bonaparte’nin 18 Brumaire" olarak anılmıştı. Bu adla yayınlanmış bir kitap da bulunmaktadır. O da önce cumhurbaşkanı seçilmiş, sonra kendisini imparator ilan etmişti. Benzer yönler var.

14 yıl mebusluk ve parlak bir yazarlık hayatından sonra diplomatik görev başlangıçta Yakup Kadri’ye zor gelmişti. Hatta kariyerden gelen diplomatlar karşısında kendisini sığıntı gibi hissettiğini yazmıştı

Arnavutluk’ta uzun süre kalmadı. Ama bir isyana da şahit olmuş. Hatta eylemciler bütün elçilikleri basmışlar, Türk elçiliği özel muamele görmüş. Kısa zamanda duruma intibak etmiş. Büyükelçiden ziyade Osmanlı valisi gibi hissetmiş kendini. 1939’da Faşist İtalya Arnavutluk’u işgal etti. Kral Zogu ülkesini terk etmek zorunda kaldı. Bunu da not düşelim.

YAKUP KADRİ PRAG'DA

Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra 7 milyon Çek, 2 milyon Slovak, 3 milyon Südet Almanı ve 700 bin Macar, kurucu cumhurbaşkanı Tomas Masaryk’in bağımsızlık ilanı ile yeni bir devlet kurdular. Bu devletin adı Çekoslovakya idi.

Masaryk, kurucu önder olarak bütün etnik unsurlar arasında yatıştırıcı ve birleştirici bir politika gözetmeye özen gösterdi. 1935’te ölünceye kadar yeni devletin kurumlarını pekiştirmeye çalıştı.

Yakup Kadri, büyükelçi olarak Prag’a atandığında Masaryk’in yerine Edvard Benes gelmişti. Güven mektubunu ona sundu. Bir süre sonra Münih Antlaşması yapıldı. Antlaşma Çekoslovakya’yı rızası hilafına bölüyor, Südetleri Nazi Almanyası’na veriyordu. Bu durum Prag yönetimini krize soktu. Edvard Benes cumhurbaşkanlığından ayrıldı, ülkesini terk etti. Dr. Hacha cumhurbaşkanı seçildi. Bütün bu kaos devam ederken Yakup Kadri, Türkiye’nin Prag büyükelçisi idi.

Öfkeli Çekler, Münih Anlaşmasını protesto etmek için İngiliz, Fransız misyonlarını basmak istediler. Diplomat arabalarını tahrip ettiler. Yakup Kadri ve Türk elçiliği de az daha karışıklıklardan nasibini alacaktı. Öfkeli kalabalıklar Yakup Kadri’nin arabasına yönelince sürücü "Türk" diye bağırmış. Birden kalabalık durmuş, büyükelçimize ülkelerinin satıldığından bahsetmeye, politikacılardan yakınmaya başlamışlar.

Bu süreçle eş zamanlı başka bir gelişme, büyük Atatürk’ün vefatıdır. Arkasından Çekoslovakya Hitler Almanyası tarafından işgal edildi. Bağımsızlığı kaybederek “protectorate” idaresine dönüştürüldü. Bunun üzerine Yakup Kadri Karaosmanoğlu Lahey’e büyükelçi olarak tayin edildi.

PRAG BÜYÜKELÇİLERİMİZ ÜZERİNE BİR KAÇ SÖZ

Türkiye ve Çekoslovakya, Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra kurulmuş iki yeni devletti. Çekoslovakya, küçük olmakla birlikte, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu'nun en gelişmiş bölgesi olan Bohemya’nın ticaret, sanayi ve kültür hayatının mirasçısı oldu. Özellikle Skoda fabrikaları, silah ve otomotiv sanayisinin kurulmasına öncülük etmişti. Skoda, uluslararası çapta üne sahip bir firma olmuştu ve hâlâ da öyledir. Ben ilkokula giderken belediye otobüsleri Skoda idi.

Çekler, bilgi, teknoloji ve bayındırlık yatırımları alanında epey ileri bir seviyeye ulaşmışlardı. Türkiye bu birikimden yararlanmak istedi. 30’lar Türkiye'sinde Çekoslovak mühendis, teknisyen ve nitelikli işgücü (ustalar) istihdam edildiler.

Çekoslovakya, 1939’da Nazi Almanyası tarafından işgal edildi ve Türk büyükelçi Karaosmanoğlu Lahey’e tayin edildi.

Atatürk, cumhuriyet hariciyesini kurarken, Osmanlı Hariciye Nezareti'nin birikiminden yararlandı. Ama bunun yanı sıra, Milli Kurtuluş Savaşı'nın askeri ve sivil elitine de görev verdi. Ahmet Ferit Tek ve Fethi Okyar’ın Londra ve Paris büyükelçilikleri gibi

Ahmet Muhtar Mollaoğlu, Münir Ertegün, Enis Akaygen, Suat Davaz Osmanlı’dan cumhuriyet hariciyesine geçmiş simalardı. Gazi’nin kendi kadrosundan Hüsrev Gerede, Ruşen Eşref, Kemalettin Sami Paşa, Memduh Şevket Esendal gibi isimler de hariciyede görev aldılar. Yahya Kemal, İspanya ve Varşova’da büyükelçilik yaptı. Sonra Kabil’e gönderildi.

Bu yazıda ele aldığım Vasıf Çınar, Cevat Açıkalın, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Avrupa’da bağımsızlığına yeni kavuşmuş devletlere büyükelçi olarak atandılar. Bunlar içinde meslekten yetişmiş diplomat sadece Cevat Açıkalın idi.

Vasıf Çınar, Tevhid-i Tedrisat'ın mimarı, cumhuriyet maarifinin kurucularındandı. Prag’a atanan ilk büyükelçi oldu. Tam anlamıyla bir inkılap misyoneriydi. Kısa hayatında Prag’dan başlayarak Budapeşte, Roma ve Moskova’da büyükelçilik yaptı.

Prag'da görev yapan Cevat Açıkalın, cumhuriyet hariciyesinin kurucu isimlerinden biridir. Lozan’da, Montrö’de, Hatay’ın Türkiye’ye iltihakı sürecinde büyük katkıları oldu. Hariciye kadrosu içinde daima seçkin bir yere sahip oldu. 1961 Anayasası devrinde kontenjan senatörlüğü de yaptı.

Atatürk’ün Prag’a büyükelçi olarak gönderdiği son isim Yakup Kadri Karaosmanoğlu’dur. O tarihlerden 60’ların sonuna kadar Türkiye’nin en seçkin yazarlarından biriydi. Karaosmanoğlu, pek çok alanda ürün vermiş bir Türk aydını idi.

Bu simaların her biri atandıkları başkentlerde Atatürk cumhuriyetinin prestiji ile muamele gördüler. İktidarın “monşerler” diye küçümsediği cumhuriyet hariciyesi böyle kuruldu. Sonra devir değişti. Yeni Türkiye’den bahsedenlerin vizyonlarını da kadrolarını da gördük. Görüyoruz.

Editör: Habererk Haber Merkezi