Hayati Özkaya’nın “Ateşi Yeniden Yakmak” isimli belgesel romanını okumaya başladığımda gözlerimde bir şeyler oluyordu. Sonuna doğru yaklaştığımda on gün ara ile iki gözümden de operasyon geçirince ateşi yakamadan okumaya ara vermek zorunda kaldım. Kitap bana bakıyor, ben kitaba bakıyordum ama toparlanma gayretinde olan gözlerim son 25 – 30 sayfayı okuyup ateşin yakılmasına şahit olmama ve oradan alacağım kıvılcımla gayrete gelmeme engel oluyordu. Ancak gözlerim müsaade edip kitabı bitirince anladım ki roman kahramanları Yusuf, Ayas, Deniz, Nuray ve Doktor İlhan da Ömer Seyfettin’den aldıkları korları avuçlarımıza bırakıp benliğimizde şimşekler çaktırarak çıkan kıvılcımlarla Türklük ateşini alevlendirmemizi istiyorlar. Çünkü 12 Eylül öncesinde feleğin çemberinden geçen kitapçı Yusuf dönüp dolaşıp kendine gelen Seher’e hâlâ âşık ama açılamıyor ya da kırgınlığını atamıyor. Ayas rol ve iş arkadaşı Deniz’le, murada eremiyor ve gençlik yıllarında Yusuf’la birlikte çile çeken Dr. İlhan eşinden çok işine âşık olan Nuray’la bir dargın bir barışık olup yuvalarındaki ateşi küllendiriyorlar. Romanın, bütün bu görünen kahramanların üstünde bir de başkahramanı var: Ömer Seyfettin!
Yusuf’un teklif ve yol göstericiliği ile durmadan Ömer Seyfettin okumaları yapan, araştıran, sorup öğrenen ve adeta Ömer Seyfettin’le yatıp kalkan Ayas, çalışma ve gönül arkadaşı Deniz’le birlikte O’nun başlıca eserlerini sahneye koyacaktır. İşin içine öylesine girer ki gece rüyasında, gündüz işinde Ömer Seyfettin’le konuşmakta, bunaldığında kendisini teselli etmekte, moralini yüksek tutmaktadır. Öyle ki, bu olup bitenler okuyucuya da Ömer Seyfettin’i yeniden keşfettirmekte, çoğunu değilse bile hiç değilse bir bölümünü okuduğu kitapları yeni baştan okuma ihtiyacı doğurmakta, Balkan bozgununu, Selanik gibi bir diyarın elden çıkıp gidişini yaşayan, kısacık ömrü cephelerde geçmesine rağmen gelecek nesillere pek çok kitap yazıp bırakan o müstesna insanın bilinmeyen yönlerini tanıma imkânı vermektedir.
Ateşi Yeniden Yakmak, aynı zamanda bir 12 Eylül Romanı olarak da değerlendirilebilir. İhtilaller, darbeler ülkemize büyük zararlar vermiş, pek çok ocağı söndürmüştür. Ömer Seyfettin, İmparatorluğun çöküş yıllarında Türk Ocaklarını kurup yaşatan Yusuf Akçuralar, Mehmet Eminler, Ağaoğlu Ahmetler, Ziya Gökalpler, Hamdullah Suphiler gibi bir ateşi yeniden yakma gayretinde idi. Asker hüviyeti ve yazma melekesi ile iki cephede birden savaşan ender kişilerden biri idi. O’nun bir ara kaldığı Münferit isimli mekânından ilhamla Münferit Kitabevi’ni işleten Yusuf’un organizesi ile büyük bir işe girişen Tiyatro Sanatçıları Ayas ve Deniz tam işin sonuna gelip hazırladıkları oyunları kaymakamlığın desteği ve Gazeteci Nuray’ın gayretleri ile peş peşe sahneleyecekleri sırada aksilikler peşlerini bırakmaz ve o ateşi yakmayı bizlere, daha doğrusu genç nesillere bırakarak giderler…
***
Masamda bekleyen ve yarım kalmış başka kitaplar da vardı ama Ateşi Yeniden Yakmak kitabını bitirirken Gaziantep’ten kitap dostu, kültür elçisi Oğuzhan Saygılı tarafından kargoya verilen ve Ağabey’i Doç Dr. Hasip Saygılı tarafından kaleme alınıp “Kültür Hadimi Osman Oktay Ağabeyimize” diye imzalanan kitap elime geçti: Rumeli’de Bizden Ne Kaldı?
Hasip Saygılı da tıpkı Ömer Seyfettin gibi eli kalem tutan bir subay. Türk Ordusu’nda görevli olduğu yıllarda başka vazifelerinin yanında Kosova’da Türk Temsil Heyeti Başkanlığı da yaptığı için Evlad-ı Fatihan diyarını iyi biliyor. İyi bilmenin yanında, görüp bildiklerini, gözlemlerini yazıya dökerek; -çoğundan cevap bile almasa, teşekkür beklemese de- mektuplarla işin muhataplarına ulaştıran, topladığı bilgi ve belgeleri, resimleri kitap olarak yayınlayan değerli bir asker ve akademisyen.
Hasip Bey’in hem Ömer Seyfettin gibi kalem erbabı bir asker ve aynı zamanda akademisyen oluşu, hem yukarıda söz ettiğim kitabın konusuna uygun olarak küllenen bir ateşin yakılmasını bekleyen Balkanları konu alması hemen ilgimi çekti. Çünkü Balkanlarda beni en çok etkileyen Kosova’daki Prizren’den ağırlıklı olarak bahsediyordu. Dolayısıyla bu iki kitabı birlikte ele almayı uygun buldum. Kitapta, “Rumeli’yi İkinci Defa Kaybetmek Üzereyiz” başlığı altında verilen ve Hasip Bey’le yapılan bir röportajın yer aldığı bölüm zaten “Ateşi yeniden yakmanın” lüzumunu haykırıyor.
Yazar yeri geldikçe bürokrasiden, daha doğrusu o diyarlara gönderilen görevlilerin bilgi, kültür ve hatta davranış biçimleri konusunda yetersiz olduklarından yakınıyor. Osmanlı atamız, Anadolu’yu adeta kendi haline bırakırken baştanbaşa Balkanları âbad etmiş; yol, köprü, çarşı, han, hamam ve cami gibi pek çok eserle donatmıştır. Her tahribat ve saldırılara rağmen o eserlerin çoğunun hâlâ ayakta duruyor olması oralara kalıcı olarak gidildiğinin en büyük nişaneleridir. “Balkanlarda Osmanlı Hayaleti Dolaşıyor” olmasına rağmen, Sayın Saygılı’nın haklı bir tespitte bulunduğu üzere, “Rumeli Türklüğünü Göçler Bitirmiştir!” Geçmiş hükümetlerin uyguladığı yanlış politikalar yüzünden oralarda kalan kardeşlerimiz zor durumda bırakılmışlardır. Batı Trakya’da, Bulgaristan’da bir iki soydaşımız milletvekili seçildi diye seviniyoruz ama o göçler olmasaydı belki Balkan ülkelerinin parlamentolarında daha fazla Türk görülebilecek, Türkler belki de bazı ülkelerde çoğunluğu bile sağlayabilecekti. Bu örnekten yola çıkarak Irak ve Suriye’deki Türkmenlerin geleceği hakkında da hüküm yürütebiliriz.
Yahya Kemal’in şehri Üsküp… Makedonlar, o güzel şehri berbat etmek, -yakıp yıkamasalar da- Türk eserlerini, Fatih’in hatırası Taş Köprü ve camileri gölgeleyebilmek için ne lazımsa yapmışlar. Ben de hiç alâkasız yerlere kondurulan heykellerden rahatsız olmuştum. Hasip Bey de o konuyu dile getiriyor,
Kitabın ilgi çekici taraflarından biri elbette yazarının hem asker, hem kalem erbabı olmasının yanında Türk tarihini, kültürünü, örfünü bilen biri tarafından yazılmış olması ve elbette özellikle yurt dışı hizmetlere gönderilen asker ya da sivil görevlilerin bu özelliklere sahip olmasının önemini vurgulaması. Hasip Saygılı’nın, Türk Temsil Heyeti Başkanı olarak bulunduğu Kosova’daki Sultan Murat Kışlası’nda halka ve ileri gelenlere açık olarak organize ettiği kültürel faaliyetler gerçekten övülmeye değer. Bunların rapor edilerek Genelkurmay’a da gönderilmiş olması İnşaallah benzer görevlere gönderilen ve gönderilecek olanların seçiminde dikkat edilmesine vesile olmuştur.
Kısacası, okumak gerekiyor. Burada konu edip kısaca tanıtmaya çalıştığım M. Hayati Özkaya’nın Ateşi Yeniden Yakmak ve Hasip Saygılı’nın Rumeli’de Bizden Ne Kaldı isimli eserlerini tavsiye ediyor, yazarlarını tebrik ediyorum.
(*) Ateşi Yeniden Yakmak, M. Hayati Özkaya, Çoban Yayınları, e-mail: bilgi@dogukutuphanesi.com
(**) Rumeli’de Bizden Ne Kaldı? Hasip Saygılı, İlgi Kültü Sanat Yayıncılık, e-mail: info@ilgikultur.com