"Uzun saçları, atletik yapısıyla kızılderili şefi gibiydi"
17 Ağustos 1999
Görülmemiş şekilde yıkılmıştık.
Deprem bölgesinde taş üstünde taş kalmamıştı.
Bilgi sahibi olmak ve okura aktarmak için uzman aramaya başladık.
Her ulaştığımız profesör “sıra İstanbul'da” diyordu.
Haritaları açıyorlar, İstanbul'u yıkacak fayları gösteriyorlardı.
“8 büyüklüğünde olacak” diyorlardı.
“9 büyüklüğünde olacak” diyen bile vardı.
Profesör Şener Üşümezsoy'un adını ilk o gün öğrendim.
Bir tanıdığımın önerisiyle kendisini aradık, gazeteye davet ettik.
Sağolsun geldi.
Uzun saçları, atletik yapısıyla, profesörden çok kızılderili şefi gibiydi.
Her gelen profesör takım elbiseliyken, o kovboy şapkasıyla geldi.
Aykırıydı.
Profesör algımızı yerle bir etmişti.
Sohbete başladık.
Çok süratli konuşuyordu, dinlerken kelimeleri kaçırıyorduk.
“Sıra İstanbul'da değil” dedi.
Dedim ya, süratli konuşuyordu, yanlış duydum herhalde diye düşündüm, tekrar ettirdim, “sıra İstanbul'da değil” dedi.
Ya nerede?
“Düzce'de.”
Niye dedim?
Kağıt kalem istedi, çizmeye başladı.
O kadar pratik ve mantıklı izah etti ki, adeta gözümüzde canlandı.
Dokuz sütuna manşet yaptım.
“Düzce'ye dikkat!”
Dikkat mikkat edilmedi tabii.
Kulak asan bile olmadı.
Üç ay geçmedi.
Düzce yerle bir oldu.
Yüzde yüz isabetle, gösterdiği nokta kırılmıştı.
Gölcük depremiyle Düzce depremi arasında geçen süre zarfında, adının önünde “profesör” sıfatı bulunan
çok sayıda bilim insanı, ısrarla “sıra İstanbul'da” demeye devam ediyordu.
Peki ne yapmalı?
“Sarıyer sırtları sağlam” diyorlardı.
“İstanbul'da sadece oralarda oturulur” diyorlardı.
İnsanlar panik halinde Sarıyer'e saldırdı, villa almak için yarıştı.
E, merak ettik.
Sarıyer'de araştırma yaptık.
“İstanbul yıkılacak, Sarıyer sağlam” diyen profesörlerin Sarıyer sırtlarında ortaklaşa kurduğu villakooperatiflerini bulduk iyi mi!
50 bin dolara kimse almıyordu.
“Sadece Sarıyer sırtları sağlam” haberlerinden sonra 500 bin dolara fırlamıştı.
Bilahare…
“Tsunami olacak” haberleri başladı.
Aynı profesörler söylüyordu.
“Tsunami olacak.”
“Florya boğulacak.”
“Kadıköy sahili su altında kalacak” diyorlardı.
Bütün sahillere “satılık” levhaları asıldı.
Milyon dolarlık daireler 100 binli seviyelere indi.
Kaçan kaçanaydı.
Tapular yok pahasına şakır şakır el değiştirdi.
“2B” denilen kavram işte o zaman patladı.
İnsanlar orman bölgelerine taşındı.
Ağaçlar katledildi, siteler yapıldı, çuvalla paralara satıldı.
Tesadüfe bakın ki… “Tsunami olacak” diyen profesör arkadaşlar, meşhur müheahhitlere danışman olmuşlardı, “bu sitenin o kadar güvenli zemini var ki, bakın ben bile burada oturuyorum” diyerek, o müteahhitlerin reklamını yapıyorlardı, hatta hızını alamayıp, bizzat inşaat şirketi kuran profesörler bile vardı.
O günden beri, sadece Şener Üşümezsoy'u takip ederim.
Başkası ne derse desin, ben onun ne dediğine bakarım.
Danışmanlık yapmaz.
Şirketi yok.
Bağımsızdır.
Bilgisinin gücü bağımsızlığındadır.
Saygın bilim insanlarımızı elbette tenzih ederim ama… Benim açımdan Şener Üşümezsoy sadece jeoloji profesörü değil, kahin'dir.
17 Ağustos'tan bugüne kadar bir kez olsun ıskaladığını görmedim.
Van'ı da çok önceden söylemişti, Elazığ'ı da, Akhisar'ı da, son olarak Seferihisar'ı da.
Ve şimdi diyor ki…
“Aydın-İkaria fayı kırılabilir.”
“İzmir Körfezi içinden, kordon boyunca yürüyen, Narlıdere ve Urla'ya devam eden bir fay var, bu fayda kırılma beklenebilir.”
Tarih vermiyor.
Verebilmesi mümkün değil.
Tarihi kimse bilemez.
Ama, adresler bunlar.
İkaria adası, Kuşadası'nın karşısında, Sisam'ın tam arkasında yeralıyor. Dümdüz fay hattını çiz… İkaria, Sisam, Kuşadası, Söke, Aydın'a uzanıyor, Nazilli'ye devam ediyor.
İkaria tarafında kırılırsa, nispeten zararımız az olur.
Ama Aydın tarafında kırılırsa, fena yıkılırız. Kuzeyde Selçuk'u da yıkar, güneyde Didim'i de.
Yılmaz Özdil- 'kahin' yazısı