Siyaset sadece ayartıcı değil, çok da aldatıcı. Kimseyi gerçek kimliği ile göremiyorsunuz. Görünen pozisyonlarla, görünmeyen pozisyonlar o kadar farklı ki, sol gösteren sağ, sağ gösteren sol çıkabiliyor.
Cumhuriyet tarihinin en büyük krizini yaşıyor ama bunun müsebbiplerine hiçbir bedel ödetemiyoruz. Görünüşte her partinin, liderin ayrı bir siyasal konumu var ama gerçekte bütün yollar aynı adrese çıkıyor. Öyle olmasa ülkeyi tüketenler, bugün hala aynı güç ve destekle ayakta kalabilirler miydi?
Cumhur ittifakı, genel seçimleri aldı, hem de anketler çok farklı söylemesine rağmen. Niye böyle oldu sorusunun cevabı -muhalefetin- seçim yaklaştıkça izlediği politikada gizli. Millet ittifakı, seçim kazanmak isteyenlerle adeta seçim kaybetmek isteyenlerin bir bileşimiydi. Çok renkliydi ama aynı ölçüde toplumsal çeşitliliğe hitap etmiyordu. Sonunda halkın beklemediği ama bazılarının beklediği gerçekleşti, seçim Erdoğan'a hediye edildi.
Şimdi de taammüden Yerel Seçimler, belediyeler hediye ediliyor. Böyle çok parçalı bir siyasette bir araya gelebilenler kazanır, gelemeyenler kaybederler. Kazanmak için bloklaşmak, güç birliği yapmak şart.
Kâğıt üzerinde bunu söylemek kolay, gerçekte ise ilke siyaseti yapanlar için büyük engeller var. Bir karşı blok, ancak blok partilerinin- karşı tarafın istismarına meydan vermeyecek- bir zeminde buluşmaları ile mümkün. Böyle bir zemin -farklı hassasiyetler ve bağlantılar- nedeni ile mümkün olmuyor. DEM'in varlığı, onunla ilişki kurmayı siyasetine uygun bulan veya bulmayan partileri bir noktada buluşturmayı zorlaştırıyor. Genel seçimlerde Cumhur İttifakının en büyük malzemesi muhalefeti HDP ile ilişki kurmakla suçlamasıydı. Bu propaganda kısmen etkili de oldu. Âmâ seçim kaybetmenin nedeni bu değildi, son virajda seçmene gerekli güvenin verilmemesi kaybetmeye giden yolu açtı.
Geçen haftalar AKP heyeti ile DEM arasında bir görüşmenin olduğu medyaya sızmış, taraflar da bunu doğrulamışlardı. Sızan sadece görüşme değildi, DEM'in kazanacağı belediyelere kayyum atamamanın şartları da konuşulmuştu. Bir uzlaşma sağlandı mı sağlanmadı mı derken Başak Demirtaş İstanbul'dan Büyükşehir Belediye başkanlığına adaylığını açıkladı. Ardından Selahattin Demirtaş, Diyarbakır’a hasta annesini ziyarete götürüldü. Aynı imkân herkese tanındığı müddetçe bunun eleştirilecek bir yanı yok. Hele bizim gibi yakınlarını hapislerdeyken kaybetmiş, onlarla helalleşememişler için hiç yoktur. Âmâ zamanlaması manidar değil mi?
Başak Demirtaş'ın İstanbul seçimlerini kazanamayacağını bilmek için kâhin olmaya gerek yok. Zaten hedef kazanmak değil, kaybettirmek. Kime kaybettirmek? sorusunun cevabı gayet açık. Hep birlikte aynı kaba tükürmek dediğimiz işte budur! AKP yerel seçimleri kazansın diye herkes -canla başla- çalışıyor. Bizde oturmuş değişim bekliyoruz.