AB fikrini ortaya atan De Gaulle’ nin gayesi, kudretli bir Fransa ve iki süper güce eşit mesafede olan ve birlikte hareket edebilen, birleşik Avrupa’nın inşasıydı. Artık Fransa’nın süper güç olamayacağının farkında olan De Gaulle, Fransa liderliğindeki Avrupa’nın üçüncü kutup olabileceğini düşünüyordu.
De Gaulle’den sonra İngiltere’nin AB’ye katılması ve ekonomik olarak çok hızlı kalkınan Almanya’nın etkinliğini arttırmasıyla AB, üç ülkenin liderlik ettiği bir yapıya dönüştü. SSCB’nin yıkılmasından sonra genişleyen ve ekonomik olarak büyüyen AB, bu büyümeyi finanse eden Almanya’nın liderliğini kabullendi. Bu liderlik İngiltere’nin birlikten ayrılması ve Fransa’nın yeni açılımlara yönelmesiyle sonuçlandı.
Fransa, kendi liderliğinde, işbirliği kuruluşları oluşturmaya çalıştı ama başarılı olamadı. Akdeniz İçin Birlik ve Avrupa Siyasi Topluluğu isimlerini taşıyan bu kuruluşlar bugün yok hükmünde. Fransa’yı, her on yılda bir, yeni örgüt kurmaya iten motivasyon, Almanya’nın liderliğinden ve gücünden duyduğu rahatsızlık.
Fransa’nın ekonomisinde, Afrika’daki eski sömürgelerinden elde ettiği gelirlerin ciddi payı var. Çin, Rusya ve Türkiye’nin 2000’li yıllarda Afrika’ya yönelmeleri Fransa’yı derinden etkiledi. Fransa, Libya iç savaşında, Kaddafi’nin devrilmesini sağlayan hava saldırılarını düzenledi. Akabinde Hafter’i destekledi. Lübnan krizine ve Suriye iç savaşına müdahale ederek Orta Doğu’da etkili olmaya çalıştı. Eski sömürgesi olan Afrika memleketlerinde menfaatlerine halel geldiğinde, darbeler veya askeri operasyonlar düzenledi. Doğu Akdeniz doğalgaz rezervleri konusunda, Türkiye karşıtı koalisyona önderlik etti. Fakat bu girişimlerinin hiçbirinde başarılı olamadı.
Paris, özellikle Libya, Doğu Akdeniz ve Afrika’daki başarısızlıkların nedeni olarak Türkiye’yi görüyor. Ankara’ya ‘’Siz benim planlarımı bozarsanız, bende sizinkileri bozarım.’’ diyor. Liderlik yaptığı Avrupa Siyasi Topluluğu’nun genişleme alanı eski SSCB cumhuriyetleri. Yani topluluğun rakipleri TDT ve Rusya. Fransa’nın planlarına göre Ukrayna savaşı nedeniyle Rusya zayıflayacak ve oluşacak boşluğu topluluk vasıtasıyla Fransa dolduracaktı. TDT’nin kurumsallaşması, genişlemesi ve teveccüh görmesi bu ihtimali ortadan kaldırdı.
Paris’in Ermenistan’a silah hibe etmesinin hem kendisinin hem de AB’nin yaptığı mali yardım tutarını arttırmasının ve Ermeni ordusunun, ‘’NATO orduları seviyesine çıkarılma hedefi’’ çerçevesinde, eğitimini üstlenmesinin altında Erivan üzerindeki ağırlığını arttırarak Zengezur koridorunu engelleme düşüncesi var. Bu koridor Nahcivan’la Azerbaycan’ı yani Türkiye ile Azerbaycan’ı dolayısıyla Türkiye ile Türk cumhuriyetlerini bütünleştirecek.
Gürcistan’ında Türkiye ve Azerbaycan’a entegre olduğu düşünüldüğünde, Anadolu, Orta Asya ve Kafkasya, beş milyon kilometre kare genişliğinde, 180 milyon nüfuslu, bütünleşmiş bir Türk coğrafyası olacak. Türkiye ve Azerbaycan çok güçlenecek ki bu Paris tarafından kabul edilemez. Bu coğrafyanın ortasında kalan 2 milyonluk Ermenistan, Erivan dirense bile Türk dünyasına entegre olacak. Yani Paris Kafkasya’daki çıban başını kaybedecek. Oysa Fransa açısından Kafkasya, Türkiye ve/veya Rusya’nın kontrolünde olacağına kaos içinde olmalıdır.
Paris, Zengezur koridorunu engelleyerek, bu koridordan geçmesi planlanan, Avrupa’ya doğalgaz taşıyacak olan Hazar geçişli nakil hatlarının yapılmasını da önlemiş oluyor. Böylece bir taşla çok kuş vuruyor. Zira bu hatlar yapılırsa Türk ülkeleri ekonomik olarak hem bütünleşecekler hem de güçlenecekler. Ermenistan zenginleşerek Fransa’ya muhtaç olmaktan kurtulacak. Bu hatların taşıyacağı doğalgaz ve petrolü kullanacak olan Doğu Avrupa ülkeleri, maliyetleri düşeceğinden Fransa’ya göre daha rekabetçi olacaklar. Zira Avrupa, enerji ihtiyacını Amerika’dan kaya gazı alarak gideriyor. Kaya gazı doğalgazdan 3-4 kat daha pahalı.
Paris hem bu sebeplerle hem de Fransa’daki Ermeni lobisini memnun etmek için Karabağ savaşlarında Ermenistan’ı destekledi. Barış görüşmelerini bloke etti. Hesap hatasını, Rusya’nın Azerbaycan’ın zafer kazanmasına müsaade etmeyeceğini düşünerek yaptılar. Azerbaycan İkinci Karabağ Savaşından zaferle çıkınca daha fazla kaybetmemek için Ermenistan’a olan desteklerini katlayarak arttırdılar.
Bu artış ve Erivan’ın Batıya yönelmesi, Kremlin’in Karabağ’ın tamamının Azerbaycan’ın kontrolüne girdiği operasyona onay vermesine neden oldu. Bu gelişme Paris’i doğal olarak daha da tahrik etti. Henüz Zengezur Koridorunun Ermenistan’da kalan kısmının inşaatının başlamadığı, Hazar geçişli nakil hatlarıyla ilgili somut bir gelişme olmadığı ve imzalanacak barış anlaşmasıyla ilgili görüşmelerde mesafe alınamadığı göz önüne alındığında, Fransa an itibariyle başarılıdır.
Bakü, Paris’e savunmada kalarak değil saldırarak yanıt vermeyi tercih etti. Fransa’nın sömürgelerindeki bağımsızlık taraftarı hareketlere ulaştı, onları destekledi ve en önemlisi bir araya getirerek, bir üst çatı altında birleştirdi. Nispeten sakin olan sömürgeler, özellikle Kaledonya ve Korsika 2022 senesinden itibaren hareketlendi. Gösteriler süreklilik kazandı. Kalabalıklar giderek arttı.
Bu gelişmeler neticesinde Paris Korsika’ya özerklik vermeyi ve Kaledonya’nın özerkliğini genişletmeyi kabul etti. Bağımsızlık taraftarları bu gelişmeleri yeterli bulmuyorlar ve tam bağımsızlığın oylanacağı referandumlar istiyorlar. Paris ile ayrılıkçılar referandumda kimlerin oy kullanacağında anlaşamıyorlar. Korsika’nın özerkliği yahut bağımsızlığı diğer azınlıklara yani Britonlara, Basklara, Alsazlılara ve Katalanlara da örnek olacak. Fransa’da halkın sadece %60’ı Fransız. Kaledonya’nın bağımsız olması diğer on iki denizaşırı toprağa ilham verecek.
Ankara’da artık savunmadan saldırıya geçmeli. Ankara’nın; Libya’da, Doğu Akdeniz’de ve Karabağ’da Fransa’nın planlarını bozması yeterli değil. Ankara, bağımsızlık isteyen sömürgeleri, insan hakları konsepti çerçevesinde desteklemeli hatta sahiplenmeli. Türkiye bu konuda liderliği üstlenirse bağımsızlık taraftarlarına destek katlanarak artar. BM üyesi ülkelerin çoğu eski sömürge.
Sömürgeci ülkeler, sömürge düzenini ‘’denizaşırı topraklar’’ ifadesini kullanarak gözlerden ve dikkatlerden uzak tutuyorlar. Bu konu ısrarla gündeme getirildiğinde nasıl savunacaklar? Kendi kamuoylarının ve uluslararası toplumun baskılarına nasıl direnecekler? Böyle bir liderlik Ankara’nın elini güçlendirir, itibarını arttırır ve etki alanını genişletir. Hepsinden önemlisi, ezilen halkların yanında olmak Türk milletinin tarihi misyonunun gereği.