Sn.Cumhurbaşkanı, aslında bu köşede Azerbaycan iktidarını eleştiren fikirlerim az olmamıştır. Bu eleştiriler vatanıma bağlılığımın ve orada yaşanan haksızlıklara itirazımın ifadesidir. Bu aralar yazmayı düşündüğüm eleştirileri ise ertelemenin, vatanımızın şu zor günlerinde birlik ve beraberlik için çaba göstermenin gerektiğini düşünüyorum. Size yaptığım bu çağrı da aynı düşüncenin devamı ve vatanıma olan sevginin tezahürüdür.
Malum olduğu gibi son günler azgınlaşmış Ermenistan’ın Tovuz bölgesine saldırısı ile başlanan olaylar halkımızın sabrını taşırmıştır. Pandemi riskine rağmen halkımız sokaklara dökülmüş, yüz binlerce insan Vatan müdafaasına kalkmıştır. Ana muhalefet liderleri de devletimiz ve ordumuzun etrafında birleşme çağrıları yapmış, insanlar ülkenin Başkomutanı olarak sizin emrinize amade olduklarını beyan etmişler.
Zira halkımız büyük Rus şairi Puşkin’in ifadesi ile alçak, hain, korkak ve sinsi olan Ermeniler ’in ağabalarının kışkırtmaları ile Tovuz bölgesini işgale yeltenmesinin arka planını iyi anlamıştır. Bu plan Karabağ’ın işgali ile felce uğratılmış Azerbaycan’ın varlığını yer yüzünden silme planıdır. Bu plan o bölgedeki petrol, gaz boru hatlarının ve ülkeler arası demiryollarının kontrolünü ele geçirmekle ülkemizin şah damarını kesmeye yeltenme alçaklığıdır.
İşte bu yüzden bütün ülke ayaklandı. Bu yüzden muhalefet partileri başta olmakla herkes “birlik mesajı” verdi. Bu yüzden gençler devletimizin emrine amade olduğunu haykırdı. Bu yüzden halkımız içte ve dışta tek yumruk oldu. Hatta zaman-zaman Azerbaycan iktidarının memurları tarafından yapılan uluslararası boyuttaki rüşvet, yolsuzluk ve cinayetlere itiraz olarak farklı ülkelerdeki sefirliklerimizin önünde piket düzenleyen insanlar bu defa o sefirliklerin önünde nöbet tutarak onu düşmanlarımızın olası tecavüzüne karşı korudular. Yani halkımız bu süreçte bütün heyecanı ve samimiyeti ile Ya BİRLIK ya ÖLÜM düşüncesinin hakikatini tezahür ettirdi…
Aynı zamanda bu yaşananlar ülkemizin bu günü ve yarını için önemli olan gerçekleri de gün yüzüne çıkarmış oldu. Artık malum oldu ki, 100 yıl önce bizim topraklarımızda ağabalarının baskıları ile devlet olan bu soysuzlar bizim varlığımıza dahi tahammül edememektedirler. Artık anlaşıldı ki, yaşanan son olaylar ile ÖLÜM veya YAŞAM retoriği Azerbaycan için gerçeğe dönüşmüştür.
Sn.Cumhurbaşkanı işte böylesi tarihi fırsatı ülkemizin lehine değerlendirmek yerine maalesef Azerbaycan iktidarı herkesi şoke edecek yöntemlere başvurdu. Milli Meclis binasının önünde şahsınızı kast ederek “başkumandanın emrine amadeyiz” diye haykıran gençleri meclis binasına davet ederek onları provoke edenlerin devlet görevlileri olduklarına dair yeterince kanıtlar sosyal medyada dolaşmaktadır. Olayların akabinde sizin bu vatansever insanları hedef alan tehditvari çıkışlarınız ise bu manada talihsiz bir vukuat olmuştur. Bunlar azmış gibi sahte gerekçelerle onlarca insanın hapsi de devletimiz adına aynı neviden olan üzücü davranışlardır. Ayrıca vatanımızı gönüllü olarak savunmaya hazırız çağrıları eden yüzbinlerin sayısını sizin 150 kişilik gönüllü olarak ifade etmeniz de sadece halkımızı üzmemiş hem de düşmanlarımızın sevinmesine neden olmuştur. Ne acı ki, bu meyanda yaşananların listesi uzayıp gitmektedir…
Sn.Cumhurbaşkanı oysaki, sokaklara sığmayan on binlerin beklentisi devlet erkânının, özellikle de sizin onların önüne çıkmanız, halkımızın böylesi içten ve fedakârca tumumuna hemrey olmanız idi. Zira böyle bir tavır birliğimiz adına önemli bir davranış olurdu. Aslında bununla siz şahsınız ve iktidarınız adına tarihi bir fırsatı çok yönlü olarak değerlendirmiş, halkımızın tarihinde Cumhurbaşkanı olarak önemli bir makam kazanmış olurdunuz. Bu davranış hem de babanızın adı ile ilişkilendirilen önemli hata ve kusurları da bir miktar izole etmiş olurdu. Zira bugün siz de sıkça devlet memurlarının halka zulüm ettiğini söylüyorsunuz. Bu yüzden sizin devlet kurumlarında ıslahatlar yaptığınızı düşünenler de vardır. Maalesef son süreçte yaşanan bazı olaylar özellikle de muhalif düşünceli fedakâr insanların hapse atılmaları bu ıslahat düşüncesini gölgelemektedir.
Oysaki, bakanlar ve bürokratlar ile ilgili sizin seslendirdiğiniz ithamlar da ülkenin memur ordusu tarafından dahili işgale uğradığını göstermektedir. Evet, halkımız sadece Ermeni kılıflı dış güçlerin işgaline maruz kalmadı. Ülkemiz hem de yıllardır kah eşi, kah annesi, kah dedesi, ninesi Ermeni olan nice bakan, bürokrat veya devlet görevlilerinin işgaline uğradı. Ve bu işgal devam etmektedir. Zira Azerbaycan babanız tarafından oluşturulan ve sizinle devam eden bir iktidardan muzdarip durumdadır. Global düzeydeki yolsuzluklar, ülke servetini talan etmeler, milletin milyarlarca dolar değerinde servetini yurt dışına kaçırmalar, bunlara karşılık ise ülkede çocuk parası, sağlık sigortası ve nice temel gereksinimlerin olmaması zaten her şeyi ortaya koymaktadır. Son günlerde ülkenin en üst düzey kurumlarından aşağılara doğru görevden almalar veya hapisler de bunun göstergesi olsa gerek. Kısacası damarlarında Ermeni kanı taşıyan veya Ermeniler ile kan bağı bulunan hain memur ordusunun dahili işgaline uğramış Azerbaycan’ın Karabağı geri alması zor gözüktüğü gibi bağımsızlığı da tehdit altındadır.
Evet Azerbaycan’ın devlet yapısı ve o yapının idari mekanizmaları anti-milli ve despotik elementler ile kuşatıldığı içindir ki, on yıllardır ülkenin iç ve dış siyaseti, iktisadi çalışmaları, lobi ve diaspora faaliyetleri hiçbir netice vermemektedir. Bu ise kötü durumdaki halkın vaziyetini daha da ağırlaştırmakta, Karabağ sorununun çözümünü daha da uzatmaktadır. Zira bu gidişle ülkemiz hızla felakete doğru yuvarlanmaktadır.
İşte her şeye rağmen yaşanan son süreçte halkımız olup bitenleri bağrına basarak sizin emrinize amade olduğunu beyan etti. Tüm ülke tek vücut olarak devletimizin yanındayız dedi. Herkes birlik ve beraberlik diye haykırdı. Hem de acımasız, amansız ve düşmanca yürütülen dahili işgale rağmen. Artık bu yüzden vatanımızın geleceği, Karabağ’ımızın kurtuluşu, ülkemizin ve Türk dünyasının istikbali için halkımızın sağduyu ile ortaya koyduğu bu tarihi fırsat kaçırılmamalı ve Milli birlik ilan edilmelidir. Muhalefet partileri, özellikle de Milli Şura, Müsavat ve Halk Cephesi ile diyaloglara başlamak bu yolda önemli bir adım olurdu. Hem de geç olmadan, bir an önce…