27 Eylül 2020 günü Azerbaycan ordusu, yaklaşık 30 senedir Ermenistan işgali altında olan bölgelerin kurtarılması için askeri operasyona başlamış, bu haber en az Azerbaycan kadar Türkiye’de de heyecan yaratarak ilgi ile takip edilmeye başlanmıştı. Azerbaycanlı kardeşlerimizin “Vatan Muharebesi” dedikleri bu kutsal savaş devam ederken Rusya ve ABD’nin devreye girmesi ile üç defa ateşkes ilan edilmesine rağmen Ermenistan tarafının uymaması yüzünden her defasında bozulunca kahraman Azerbaycan ordusu işgal altındaki yurtlarını bir bir kurtarmaya devam etti. En son, Dağlık Karabağ'ın kilit noktası durumunda olan Şuşa kurtarılmıştı ki, her an bir jandarmalık yapması beklenen Rusya, bu endişeli beklentilerin haklı olduğunu göstererek kesin zaferin ilan edilmesi sevincini yaşatmadan duruma el koydu. Böylece, 1,5 ay boyunca topraklarını geri alma mücadelesi veren Azerbaycan, buruk bir sevinçle de olsa tarihi bir zafer kazanmış oldu. “Buruk bir sevinçle” diyorum, çünkü son darbenin vurulup işgal altındaki toprakların kurtarılmasına ramak kalmıştı. “Buruk sevinçle” diyorum, çünkü 9 Kasım Azerbaycan’ın “Bayrak Günü” ya da “Bayrak Bayramı” idi. O aşkla, o şevkle Hocalı da, Hankendi de alınacaktı. Karabağ baştan sona azad edilecek, Azerbaycan Türkleri asıl sevinci o zaman yaşayacak, 3 renkli ay yıldızlı bayrak asıl o zaman daha anlamlı dalgalanacak, Bayrak Günü daha bir anlam kazanacaktı…
Peki, nedir Bayrak Günü?
28 Mayıs 1918 tarihinde yüz yıllık Rus hâkimiyetine son veren Azerbaycan Türkleri, Mehmet Emin Resulzade’nin liderliğinde Demokratik Azerbaycan Cumhuriyeti’ni kurmuşlar ve Resulzâde, “Bir kere yükselen bayrak bir daha inmez” demiş, Cumhuriyet’in 9 Kasım 1918 tarihli toplantısında da 3 renkli Azerbaycan Bayrağı kabul edilmişti. Bayrak’taki mavi renk Türklüğü, kırmızı renk Medeniyeti, yeşil renk de İslamiyet’i temsil ediyordu. Tarihin derinliklerinden beri Türklerle özdeşleşen Hilalle Türk boylarını sembolize eden sekiz köşeli Yıldız da bayrağın süsü olarak yerini aldı. Azerbaycan sonra tekrar Rus işgaline uğrasa da 1991 yılında yeniden bağımsızlığına kavuşunca üç renkli şanlı bayrağı dalgalanmaya devam etti. Bayrağın bu dalgalanması elbette 9 Kasım 1918’i hatırlatıyordu ve Cumhurbaşkanı İlham Aliyev, 2009 tarihinde aldığı bir kararla 9 Kasım’ı Bayrak Günü olarak ilan etti.
Gelin görün ki bölgenin Jandarması gibi davranan Rusya, çevresinde bulunan devletlerin üzerinden elini çekmiyor, sevinçlerini bile doğru dürüst yaşatmıyordu.
Bana göre İkinci Stalin durumunda olan Putin; o kasabın taktiklerini çağın şartlarına uydurarak uygulamaya devam etmektedir. Kırım’ı bu anlayışla ilhak ettikten sonra Kafkaslar üzerinde fırsat kolluyordu. Stalin’in icat ettiği bir devletçik olan Ermenistan’ın uzantısının Azerbaycan’la Nahcivan arasına bir bıçak gibi sokulması gibi şimdi de Hocalı ve Hocavend’e doğru Ermenistan süngüsü bırakıyor ya da orada kendisine yer açıyor! Yani orada hep bir çıbanbaşı olsun ki Jandarmaya iş düşsün!
Konu ile ilgili olarak Putin’in açıklamasında geçen “Azerbaycan ve Ermenistan kontrol ettikleri pozisyonlarda kalacaklardır" ifadesi bence oldukça kritiktir ve geleceğin soru işaretleri bu cümlede gizlidir. Dolayısıyla kesin zafere bir kala Rus Rusluğunu göstermiştir. Dikte ettirdiği anlaşmaya göre Rusya, “Barış Gücü” adı altında iki bin civarında askeri ile Azerbaycan topraklarına yerleşecek ve Allah bilir ne zaman çıkacaktır! Haklı olarak, Azerbaycan’ın ürettiği insansız hava araçlarına verilen “İti Govan” isminden hareketle, “İt kovuldu ama sahibi geldi” benzetmesi yapılmaktadır. Çünkü Ermenistan işgali sırasında ve Hocalı’da bir soykırım yapılırken Rusya ateşkes yaptırıp “Barış Gücü” göndermeyi düşünmediği gibi, Ermenilere destek olmaktan da geri kalmamıştı.
Anlaşma metninde olmamasına rağmen Türkiyemizin de Barış Gücü içinde bulunacağına dair görüşmeler yapılmakta, haklı olarak Azerbaycan’ın bunu özellikle istediği bilinmektedir. Bu gerçekleşir ve Türkiye sembolik olarak değil de Ruslarla aynı şartlarda asker gönderebilirse Azerbaycan için büyük bir moral kaynağı olacaktır.
Anlaşmanın en önemli maddelerinden biri de, dokuzuncu maddede geçen “Ermenistan Cumhuriyeti; vatandaşların, araçların ve malların her iki yönde engelsiz hareketini organize etmek için Azerbaycan Cumhuriyeti'nin batı bölgeleri ile Nahcivan Özerk Cumhuriyeti arasında ulaşım bağlantıları/kanalları sağlayacak. Ulaşım kanalları üzerindeki kontrol, Rusya Federal güvenlik servisinin Sınır Servisi organları tarafından gerçekleştirilecek. Tarafların mutabakatı ile Nahcivan Özerk Cumhuriyeti'ni Azerbaycan'ın batı bölgelerine bağlayan yeni ulaşım hattının inşası sağlanacak” ifadeleridir.
Bu yolların açılmasının Ermenistan’ın insafına bırakılması doğru değildir. Ermenistan’ın zaten bunu yapacak, başaracak gücü de teknolojisi de yoktur. Kontrolün Rusya tarafından sağlanacağı belirtildiğine göre orada açılacak yolları pekâlâ Türkiye yapabilir ve yapmalıdır da. Yapılacak görüşmelerde Türkiye ve Azerbaycan bu konuda diretmelidirler. Çünkü bu yolların açılması Türkiye ile Azerbaycan’ı doğrudan birbirlerine bağlayacak, oradan Orta Asya’ya, Uzak Asya’ya, bir başka söyleyişle Adriyatik’ten Çin Seddi’ne karayolu bağlantısı kurulmuş olacaktır.
Ortada belirsizlikler bulunmasına rağmen elbette karamsar olmamalıyız. Azerbaycan’ın kazandığı büyük zafer ve bu harekâtın hemen her safhasında yanında duran, maddi ve manevi olarak destekleyen Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile Azerbaycanlı kardeşlerimizle aynı heyecanı duyan Türk Milleti, büyük şair Bahtiyar Vahapzâde’nin, “Bir milletiz, iki devlet/Aynı arzu aynı niyet/Her ikisi Cumhuriyet/Azerbaycan – Türkiye” mısralarında ifadesini bulan kardeşliği pekiştirmiştir.
Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ve Yardımcısı Hikmet Hacıyev bu süreçte birer yıldız gibi parlamışlar, hem milletin heyecanını canlı tutarak hem de olup bitenleri, haklılıklarını anında bütün dünyaya duyurarak büyük başarı kazanmışlardır.
Şimdi, İlham Aliyev’e düşen büyük bir görev daha var: Azerbaycan Bağımsızlık Hareketi’nin sembol ismi EBULFEZ ELÇİBEY’İN İTİBARINI GERİ VERMEK!
Malum, Azerbaycan bu günlere çok kolay gelmedi…
Bilindiği gibi 1988'de Azerbaycan'da Sovyetler Birliği’ne karşı bir hareket başlamıştı. Bu hareket 1989 yılında Azerbaycan Halk Cephesi (AHC) ismi altında kurumsallaşmış ve Ebulfez Elçibey Halk Cephesi Başkanlığı’na getirilmişti. 18 Ekim 1991’de, yani Mehmet Emin Resulzâde’nin ilan ettiği Birinci Azerbaycan Cumhuriyeti’nden tam 73 yıl sonra, Atatürk’ün deyimi ile “Dili bir, soyu bir kardeşlerimizi elinde sımsıkı tutan” Sovyetler Birliği dağılmış, Azerbaycan 18 Ekim 1991’de ikinci defa bağımsızlığına kavuşmuştu.
7 Haziran 1992'de yapılan seçimlere AHC adayı olarak katılan ve bağımsızlık hareketinin öncüsü olan Elçibey yüzde 60,9 oyla Azerbaycan Cumhurbaşkanı seçildi ve ilk iş olarak Sovyet Rus ordusunu Azerbaycan'dan çıkardı. Artık Milli bir Devlet olmanın gerekleri bir bir yerine getiriliyordu. Önce ordu kuruldu, sonra devletin kendi parası bastırılarak Sovyet parası devreden çıkarıldı ve Kiril Alfabesi yerine Latin Alfabesi’ne geçildi.
Cumhurbaşkanı seçildikten sonra ilk yurt dışı ziyaretini 24-27 Haziran 1992'de Türkiye'ye gerçekleştiren Elçibey, TBMM'de yaptığı konuşmada, takip ettiği yolun "Mustafa Kemal'in yolu" olduğunu vurgulamış, Anıtkabir ziyareti sırasında da hatıra defterine, "Ey büyük Türk, büyük komutan! Sizi ziyaret etmekle kendim ve milletim adına onur duydum. Senin askerin Elçibey" ifadelerini yazmıştı.
Ancak ne var ki Elçibey'in cumhurbaşkanlığı, Ermenistan'ın Dağlık Karabağ'a gerçekleştirdiği saldırılar ve iç karışıklıklar nedeniyle uzun sürmedi. Devlet henüz kurulmuş, ordu henüz teşkilatlanıp silahlanamamış, devletin kurum ve kurulları tam oluşmamıştı. Bunu fırsat bilen Ermenistan, elbette Rusların desteği ile Karabağ ve başka yerleşim yerlerini işgal etti. Böyle bir durumda birlik ve beraberlik içinde olunması gerekirken Haziran 1993'te Albay Suret Hüseyinov'un Gence'de isyan çıkarması işleri büsbütün karıştırdı.
Vatan ve millet sevgisi her şeyin üstünde olan Elçibey bir iç savaş çıkmasını önlemek için adeta kendisini feda ederek Haydar Aliyev’i Bakü’ye çağırdı ve kendisi, doğduğu köy olan Nahçivan’daki Keleki’ye çekildi.
Sovyetler döneminde Politbüro üyeliğine kadar yükselen Haydar Aliyev politikayı çok iyi biliyordu. Kısa zamanda iç karışıklıkları sonlandırmayı başardı. Ancak Ermenistan tarafından işgal edilen Azerbaycan toprakları kanayan bir yara olmaya devam ediyordu ve kurtarılması için yaklaşık 30 yıl daha beklenecekti!
“Ebulfez Elçibey’in itibarının geri verilmesi” diye bir ifade kullanmam durumu bilmeyenler tarafından yadırganmış ya da merak uyandırmış olabilir. Onun için açıklık getirmem gerekiyor. Ne yazık ki bugün Azerbaycan tarihinde Elçibey dönemi adeta yok sayılıyor.
2004 ve 2016 yıllarında olmak üzere Azerbaycan’a iki defa gitmek nasip oldu. 2016 yılındaki son gidişimizde Bakü’deki Haydar Aliyev Kültür Merkezi’ni gezme imkânı bulmuştuk. Eşsiz bir mimari ile yapılan ve her katında ayrı güzelliklere şahit olduğumuz merkezde, Azerbaycan tarihinin kronolojik olarak yazı, resim ve haritalarla, ayrıca da sesli olarak anlatıldığı bölümü incelerken dikkatimizi çeken bir şey oldu. 1990’ların başındaki Bağımsızlık mitinglerinden de söz ediliyor ve resimleri gösteriliyordu ama Bağımsızlık hareketinin sembol ismi Elçibey’in adı ile görüntüsü hiç geçmiyordu. Yanılıyor muyuz, kaçırdık mı diye arkadaşımla birlikte tekrar tekrar baktık ama yoktu. Oysa o belgesel tarih anlatımında Elçibey’e mutlaka yer verilmesi gerekirdi. Nitekim merakımızı celbeden bu konuyu sorduğumuz bir Azerbaycanlı kardeşimiz, “Bazıları anlatımlarda olmasa da gönüllerde yaşar” diyerek durumu özetlemişti.
Elçibey artık aramızda değil ama gönüllerde yaşamaya devam ediyor. İyi niyetli bir davranışla ve iç savaşı önlemek amacıyla adeta kendisini feda ederek Haydar Aliyev’in, dolayısıyla da İlham Aliyev’in önünü açan o değerli insan, Azerbaycan tarih anlatımındaki yerini almalı ve itibarı iade edilmelidir. Çünkü Elçibey yalnızca siyasi bir kişilik değil, kendisini milletine feda eden bir kahramandır.
Harekâtın başından beri sık sık açıklamalar yaparak kendinden emin duruşuyla yumruğunu vura vura “Karabağ Azerbaycan’dır” diyerek askerlerine ve milletine moral veren İlham Aliyev’in, varılan anlaşmadan doğan pürüzleri de kararlılıkla gidereceğine, ayrıca Ebulfez Elçibey’in Azerbaycan Tarihi’ndeki yerini almasını sağlayacağına inanıyorum. Bunu yaparsa Azerbaycanlı kardeşlerimizin olduğu gibi Türkiye Türklerinin sevgisini de bir daha, bir daha kazanacaktır.