Sevdiğim bir arkadaş beni arayarak ülkede son günlerde çok hızlı değişen gündemle ilgili “Abi Ülkede neler oluyor? Durumumuz nedir?” diye bir soru sordu. Gerçekten cevaplanması zor bu soruya nasıl cevap vermek gerekir diye düşünürken bir fıkra aklıma geldi.
Adamın birinin öküzü hastalanmış. Oğluna “Gel oğlum gidip öküze bakalım.” Diyerek ahıra gitmişler. Adam oğluna, “Oğlum öküzün arka tarafına geç, kuyruğunu kaldır.” Çocuk kuyruğu kaldırırken adam da öküzün ağzını açmış ve oğluna şöyle seslenmiş: “Oğlum beni görüyor musun?” oğlu; “hayır baba göremiyorum.” Diye cevap vermiş. Öküzün azını bırakan adam çocuğuna öküz hakkındaki teşhisini söylemiş:
“Oğlum bizim öküz bağırsak düğümlenmesi olmuş.”
Fıkra bu ama son dönemlerde ülkemizde yaşanan ve hızına zor yetiştiğimiz hadiselere baktığımda ülkemizin de bir bağırsak düğümlenmesi hastalığına yakalandığını rahatlıkla söyleyebiliriz.
Gelin isterseniz neden böyle bir kanaate vardığımı beraberce izleyelim:
Mesela Tümamiral Cihat Yaycı’yı herkes biliyor. Son dönemlerde kamuoyunda Libya ile yaptığımız anlaşmanın mimarı olarak tanındı. Ondan önce de FETÖMETRE mucidi olarak gündeme gelmişti. Gerçekten de yaptığı FETÖMETRE, TSK içindeki FETÖ militanlarını ayıklamak için oldukça başarılı bir araç oldu. Her ne kadar bana göre TSK içindeki FETÖ militanlarının yarısı bile temizlenmemiş olsa da en azından kilit noktalardaki vatan hainleri temizlenmiş oldu.
Cihat Yaycı FETÖMETRE’den beri özellikle Fetöcülerin ve Mavi Vatan projesinden dolayı da Yunanlıların hedefindeydi. Fetöcüler de 2020 başından itibaren Cihat Yaycı’nın görevden alınacağını yazıp duruyorlardı.
Ne oldu bittiyse birden bire Cihat Yaycı Paşa’nın görevinden alındığını duyduk ve ardından bunu gururuna yediremeyen Yaycı TSK’dan istifa etti.
Şimdi durup dururken FETÖ ile mücadelesi tescillenmiş (acaba durup dururken mi, yoksa işin içinde bir FEÖTKULLİ mi var?) başarılı bir amiral neden görevden alınır? Bunda TSK, siyaset ve bürokrasi içindeki kripto Fetöcülerin payı nedir?
Cumhurbaşkanı böyle bir görevden almaya nasıl razı olur?
Acaba bu Ağustos’taki YAŞ kararlarında Paşa’nın önünü kesmek için bir komplomu?
Deniz kuvvetlerine alınacak bazı malzemelerin ihale şartlarına uymadığı için teslim almamasının rolü var mı? Bu ihaleyi alan firmanın FETÖ ile iltisakı var mı?
Hulusi Akar neden Cihat Yaycı’dan hoşlanmıyor?
Gazeteci Saygı Öztürk, ihale alımında 'Milli ve yerli firmaya zorluk çıkardıkları' iddiasıyla aralarında Amiral Cihat Yaycı'nın da bulunduğu bazı görevliler hakkında başlatılan soruşturmayla ilgili şikâyetçi firmanın Yaycı'ya 'Sizi TSK'dan attıracağız' diye tehdit ettiğini ve bu firmanın sahiplerinin FETÖ'cü olarak bilinmesi nedeniyle eski firmalarını kapatıp yeni bir isimle firma kurduğunu iddia etmesi ne kadar doğrudur?
Fetöcülerin hedefindeki isimlerden biri olan emekli Hakim Albay Ahmet Zeki Üçok’un, “Cihat Yaycı hakkında başlatılan soruşturmanın asıl maksadı Cihat Yaycı’nın Ağustos Yaş kararlarında terfi etmesinin önünü kesmektir. Milli Savunma Bakanlığı bu plana alet edildi.” İddiaları ise çok vahim değil mi?
Tam bu sırada Ak parti milletvekili ve Star gazetesi yazarı Mehmet Metiner, ordu içindeki Abdullah Gül’e yakın unsurların darbe yapabileceğini açık bir biçimde söylerken sarf ettiği, “İçimdeki ses şöyle diyor: Devletin kritik noktalarına yerleştirilmiş Gül’cü unsurlara dikkat! Özellikle MSB koridorlarındakilere. FETÖ mücadelesinde başı çekenleri tasfiye konusunda Gül kisveli kripto unsurlar devrede. Bu seferki darbe biz kılıklılardan gelmesin.” Şeklindeki sözleri tartışmaya farklı bir boyut kazandırmıyor mu?
Son dönemlerde özellikle Fetöcüler ve CHP’liler tarafından gündeme taşınan darbe söylentilerinin bu görevden alma ile bir ilişkisi var mı?
Galiba fıkradaki adamın öküzü gibi ülkemizde de bağırsak düğümlenmesine benzeyen bu durum yaşıyoruz.
Bu hadiselerin içinden çıkabilmek ve mantıklı bir açıklama yapmak oldukça zor görünüyor değil mi?
**
Cihat paşa ile ilgili bir gaileler yumağı içinde boğuşurken gündeme bomba gibi düşen başka bir iddia da İyi parti ile ilgiliydi.
HDP’li Sırrı Süreyya Önder, ‘2019 yerel seçim kampanyasında kendilerine aracı gönderen İYİ Partililere fikir verdiklerine’ dair yaptığı açıklama yeni bir tartışmanın fitilini tutuşturdu.
İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, katıldığı bir yayında, “İYİ Parti HDP’yi nereye konumlandırıyor?” sorusuna karşılık, “PKK, terör örgütünün yanına konumlandırıyor. Hep bunu söyledik” demesi HDP’lileri kızdırdı. Bu açıklamalar üzerine HDP’li Önder İP’in içinden kalkamayacağı ağır ithamlarda bulundu ve şöyle dedi:
“Bize aracı gönderen, ‘Şurada kiminle çalışalım? Nasıl yapalım?’ diye fikrimizi merak eden bir siyasal parti, bugün bize koordinat biçemez. İYİ Parti’yi kastediyorum, ‘Bizim nazarımızda şuradadır’ diyemez. Bu saygısızlığı bugün yapabiliyorlarsa o gün bizim bu ilkesel şeyi dayatmış olmamamızdandır. Biz o gün böyle yapmakla bugün böylesi değerlendirmelerin muhatabı oluyoruz. Dışarıda olsaydım ben de partimin işaret ettiği doğrultuda tutumumu ortaya koyardım. Ama etkim olabildiğince bunu açık ve şeffaf ve ilkeler etrafında yaptırtmaya zorlardım.”
HDP ile asla bir ittifak kurmadıklarını söyleyen Akşener’in savunması doğal olarak bunu inkâr etmek oldu ama inandırıcı gelmedi. Çünkü İyi partinin ittifak yaptığı CHP, son seçimlerde açık biçimde HDP ile ittifak yaparak seçimlere girdi. Kaldı ki Akşener daha önceleri de ittifak kurmayacağı partilerin içinde CHP’nin olmasının asla mümkün olmayacağını açıklamıştı. Ama sözünde durmayarak CHP ile ittifak yapmakla birlikte milletvekili satın alarak kirli bir politik oyunda da rol aldı.
Seçim sonrası HDP milletvekili ve Grup Başkanvekili Fatma Kurtulan’ın sözleri de hiçte yenilir yutulur değildi. “İyi Parti, size söylüyorum: Size rağmen, içinde bulunduğunuz ittifaka, HDP ve PKK'ya içinde gönül vermişlerin de olduğu insanlar oy verdi. Şu an koltuklarınızda HDP'nin oylarıyla oturuyorsunuz. Bu ittifakta, CHP ile yaptığınız ittifakta HDP'nin oylarının etkisi vardır. Ne yapacaksınız şimdi? Ne diyeceksiniz şimdi buna?”
Şimdi İyi parti durumda ne yapar bilmem ama bu ithamların altından kolay kolay kalkabileceğine ihtimal veremiyorum.
**
Son Mahalli İdareler Seçimlerinde İyi Parti’nin Kadıköy Belediye Başkanı adayı olan tiyatrocu ve oyuncu Emre Kınay’ın milliyetçilikle ilgili açıklamaları da özellikle Meral Akşener’i zora sokacak mahiyettedir. Sosyalist olduğunu açık biçimde deklare eden Kınay’ın, “Benim için laik, demokratik, cumhuriyet esastır. İyi Parti’nin adayı olmadan önce Akşener ile görüştüm. Meral Hanım hatırlayacaktır. Ben sosyalistim. Benim kapıma sizin aracılığınızla ve herhangi bir milliyetçilik kimliği ile gelen hiç kimseyi siz gönderseniz dahi içeri almam. Çok açık söylüyorum kabul ediyorsanız adayınız olayım dedim O da kabul etti.” Şeklindeki sözleri hiçte yenilir yutulur cinsten değildir. İçinde milliyetçilerin de ağırlıkta olduğu iddia edilen ve bir kısım MHP’den kopan ülkücünün de yönetiminde bulunan İyi partinin Emre Kınay gibi bir sosyalistin teklifini kabule edip aday göstermesini nasıl telif edeceklerini ve kendilerini nasıl savunacakların doğrusu merak ediyorum.
Hele de İyi Parti içindeki ülkücüler bu duruma nasıl razı olmuşlar, onlardan da bir açıklama yapma beklemenin hakkımız olduğunu düşünüyorum.
**
Ülkeyi bağırsak düğümlemesine sokan başka bir hadise de Prof. Mustafa Karataş’ın Kanal 7 ekranlarındaki canlı yayında, “Nereyi kırabiliriz bölücülüğü ortaya attılar. Hainliği ortaya attılar. Kürtçülük, Türkçülük bir takım fitneyi önce soktular sonra da kulaklarına fısıldadılar ki onlar sizi hakkınızı vermedi.” demesi oldu. İlk bakışta ırkçılığı eleştiriyor intibaı uyandıran açıklama acaba zihni altyapılarındaki saklı bir düşmanlığın dışa vurumu muydu?
Her ne kadar Karataş, yanlış anlaşıldığını, kendisinin de Türkçü olduğunu söyleyerek söylediklerin çark etse de sosyal medyada linç edilmekten kurtulamadı.
**
Son zamanlar zihni altyapısındaki saklı fikirleri açığa çıkaranlardan biri de Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy’un NTV’de verdiği özel röportajda Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethini işgal olarak nitelendirmesi oldu. Gelen tepkiler üzerine bir açıklama yapan bakan bu gafı "Dil sürçmesinden kaynaklı" şeklinde açıklasa da kimseyi inandıramadı. Çünkü geçmişi ve beslendiği kaynakların İstanbul’un fethini işgal olarak gören zihniyete daha yakın olduğunu herkes biliyor. Muhafazakâr olduğunu iddia eden Ak Partinin kültür anlayışının böyle biri tarafından temsil edildiğini söylemek haksızlıktır ama böyle birinin böyle bir söyleme rağmen hala görevden alınmaması zihinlerde büyük istifhamlar oluşturmaktadır.
**
Ülkemizin bir felaket ile uğraştığı dönemde bu türden alengirli, çelişkiler yumağı haline hadiselerle uğraşması ne kadar doğrudur bilmiyorum ama politik arenada elle tutulabilir bir fikrin olmadığını ve Türk milletinin bu tür politikacılarla karşı karşıya kalmasının büyük bir talihsizlik olduğunu çok iyi biliyorum.
Rabbim bir an önce hem muhalefet hem de iktidar içinde çelişkilerden kurtulmuş, özü sözü bir, ülke menfaatini kendi ve partisinin menfaatlerinden önde gören, tüyü bitmemiş yetim hakkını yemeyen, yolsuzluk ve hırsızlık bilmeyen idarecileri başımıza nasip etsin diyorum.
Geleceğimizin aydınlık olacağına inanıyor ve ülkemizde ahlaka dayalı bir siyaset anlayışının hakim olmasını ümitle bekliyorum.