Sayın Bekir Pakdemirli’ye yazdığım bu ikinci açık mektuptur. Görünen odur ki birinci mektubum ya kendilerine ulaşmadı veya dikkate alınmadı.
Sayın Bakan, ilk mektubumda da vurguladığım üzere tekrarlamak isterim ki “kişisel olarak sizden hiçbir talebimiz ve beklentimiz yoktur” ve önerilerimiz “Tarım Ekonomisti” bir mühendis birikiminin ve bürokraside çeyrek asırlık bir yönetici tecrübesinin ışığında yapılmıştır.
Gelişmekte olan ülkelerin bütün zamanlarda en çok sevdiği işlerin başında proje üretme iddiası gelir. Dene-uygula, sonucunu gör, başarısız olursa yeni bir sayfa aç sisteminin tarıma yönelik olanları genellikle akamete uğramıştır.
“Tarımda Milli Birlik Projesi” Ekonomi Bakanı Sayın Berat Albayrak tarafından reform paketi kapsamında duyuruldu. Gıdanın önemi ve özellikle son zamanlarda enflasyona etkileri çözüm arayışlarını hızlandırdı. Tarım ve Orman Bakanlığı ile Gıda Komitesi koordinasyonunda takip edilecek olan ve Mayıs ayında kamuoyu ile paylaşılması beklenen proje umarız ki başarılı olur.
Tohumdan sofraya ulaşacak zincirin kooperatif mantığıyla yürütüleceği anlaşılmaktadır. Bu arada Tarım Kredi Kooperatifleri öncülüğünde kurulacak “Sera A.Ş” ile mevsimsel dalgalanmaların önüne geçilmeye çalışılacağı, ayrıca kurulacak Semerat Holdingin bu işleri koordine etmesi öngörülmüştür. %50 özel sektör, %35 Kooperatifler, %15 KİT’ler den oluşacak yapı yani üreticiler, kooperatifler, profesyonel şirket/holding yönetimi, uluslararası sermaye desteği ve tarımsal üretim…
Sayın Bakan, masa başı projelerle tarımda yol alınamadığı Türkiye’de de dünyada da görülmüştür. Zira tarımın sorunları hemencecik çözülemeyecek kadar özel ve önemlidir. Çözüm profesyonelleşmede, kooperatifleşmede, uzun vadeli gerçekçi desteklemede ve sürdürülebilirliktedir.
Tarım Kredi Kooperatifleri bu işlerde öncü olacağa benziyor. O halde Tarım Kredi Kooperatiflerinin çok gerilere giderek 1980’li yıllarına veya daha yakın 2000’li yıllarına bakalım. Görülecektir ki en başarılı dönem 1980’lerde Sayın Hüsnü Poyraz’ın Genel Müdürlük dönemidir. Neden mi? “Tarım Kredi Kooperatifleri” üç kelimeden oluşuyor. Tarım-Kredi-Kooperatif. Hüsnü bey Tarım/Ziraat Mühendisiidi, kooperatifçi idi, finansmanı bilirdi, Genel Müdür olarak yetkiliydi… Bu konuda çok ilginç örneklemeler yapılabilir ancak şahsiyetlere girebileceğinden noktalıyorum.
Uluslararası sermayenin yatırım yapması mutlaka olumlu ancak çerçeve çok iyi çizilmelidir. Bu projenin uygulanmasıyla Türkiye’nin tarımsal yapısı baştan sona değiştirilecektir. Milli Birlik Kooperatifi ve özel sektör ortaklığıyla kurulacak holdingin teorik tartışmaları ne zaman başladı bilmiyorum. Ancak inşallah kervan yolda düzülür mantığı gözetilmemiştir.
Bakın bendeniz yüzde yüzü özelleştirilen ilk KİT olan Yem Sanayiinde uzun yıllar teknokrat ve bürokrat olarak çalışmış ve özelleştirmeyi desteklemiş birisiyim. Yemin özelleştirilmesi doğruydu ama Süt Kurumu ile Et-Balık Kurumunun özelleştirilmesi yanlıştı. Yanlıştı ama bir kez oldu denemiyor işte. Onun sancıları halen devam ediyor ve edecek.
Şimdi kurulacak Holding’in %50'lik payında Çaykur, Türk Şeker, TMO gibi KİT’ler ile Kooperatiflerin kuracağı Milli Birlik Kooperatifi olacakmış. Yani memurlardan da oluşacak bir yapı kurulacak.
Kooperatifler tamam da KİT’lerin ne işi var bu yapıda. Sermaye desteği düşünülüyor ise, KİT’lerin sermayesi de zaten devletin Hazine doğrudan destek verir olur biter.
Kooperatifler tamam dedik çünkü tarımın kurtuluşu gerçek kooperatifleşmeyle olabilir. Uzağa gitmeye gerek yok. “Tire Süt Kooperatifi” örneği yanı başımızdadır. Ama işin ehline verilmesiyle, tarımı/krediyi/kooperatifçiliği bilenlerle, bilgi birikimi olanlarla, tecrübelilerle ve denetlenebilir yetkinlikle olabilir.
Bir dostumun notunu hatırlatmak istiyorum. Tarım devletin uyuduğu saatte yapılan iştir. Yani çiftçinin hasat ettiği ürünler soğuk zincir içinde gece yarısında yola çıkar, depolara alınır, sabah ezanında hallerde perakendecilerin araçlarına yüklenir, mesai başlamadan birkaç saat evvelinde market raflarında yerlerini alır ve vatandaşı bekler. Ki bu saatlerde devletin memurları uyuyordur.
Güvenlik konusunda da tam tersi olur. Millet uyurken devlet ayaktadır ve Anadolu’nun dağlarında, metropollerin dar ve izbe sokaklarında, diğer yerleşim yerlerinin tenhalıklarında nöbet tutar…
O nedenledir ki ülkelerin gelişmişlik standartlarından birisi de üretimin özel sektöre, güvenliğin ve denetimin devlete emanet edilmesidir. Ve bu gereklilik bizi, “Tarımda Milli Birlik Projesi” düşüncesinde ve uygulamasında çok dikkatli olmaya zorluyor.
Es-selam olsun, ves-selam olsun, has-kelam olsun üreten nasırlı ellere…