Kendisiyle yalın merhabanın ötesinde yakın bir hukukumuz olmadı. O tıp doktoru, biz mühendis olduğumuzdan mı, o 68 kuşağından, biz 78 kuşağından oluşumuzdan mı olsa gerek yolumuz pek kesişmedi. Birkaç platformda aynı nefesi, aynı hevesi, aynı ütopyayı paylaştık o kadar. Biz bizi biliriz de bizi anlayamayanlar nereden bilsin? Bir yürekten bakışın, bir içten omuza dokunuşun, bir ruhani selam verişin, bir başı dik duruşun, bir umudun deruni anlamını, o taraklarda bezi olmayan nereden bilebilir ki…
O, bir ömür verdiğimiz, kimimizin şehadetle, kimimizin gazilikle, kimimizin Mekteb-i Yusufiye'de talebelikle, kimimizin öz yurdunda öteki muamelesi görerek, kimimizin atılarak, kimimizin satılarak, kimimizin pusulanarak ama asla ve kata yılmayarak var olduğumuz ülkü pınarımızın ilk Başkanlarındandı. Karşıyaka Kabristanında hemen her kesimden insan vardı. Çünkü o, Orhan Aslan ağabeyin ifadesiyle adamdı. Adamların çok olduğu zamanda da adamların yok olduğu zamanda da adamdı.
Kendini bildi bileli “ülkücü olanların” da ömrünün herhangi bir döneminde “ben ülkücüydüm diyenlerin” de yer aldığı 10'u aşkın siyasi parti var bugün Türkiye'de. Bu partilerin hemen tamamından; ister Genel Başkan, isterse kurucu, yönetici, üye ve/veya taraftar olarak görev üstlenen kişiler vardı Karşıyaka Camiindeki son duada... Rahmet olsun!
İşte “Gitmek İyidir” mesajlı iki kelimeyi, Ülkü Ocakları Birliği kurucu Genel Başkanı, İbrahim Doğan ağabeyin, bir başkanın ardından yazdım...
Dün olduğu gibi bugün de diyorum ki, bazen gitmek iyidir.
Gidip geri dönenin olmadığı, er veya geç, her nefsin tadacağı sonsuz aleme gitmek iyidir…
Beş-on dakika sonra söneceğini bilsek de giderken körelen duyguları harlayarak gitmek iyidir.
Yaşarikenden ziyade, gidenlerin kıymetinin bilinmeye, hatırlanmaya başlandığı bir dünyada gitmek bazen gerçekten daha iyidir.
Samimiyetin yerlerde süründüğü, hamasetin zirvelerde mekân tuttuğu bir dünyada, giderken yeni izler bırakılabiliyorsa, gitmek iyidir.
Pazara kadar değil mezara kadar sözünün yalanıp yutulduğu bir kirli dünyadan gitmek iyidir.
Yazımı, adam gibi adamların gidişinin ardından istisnasız her seferinde hatırladığım, Tanpınar’ın aşağıdaki dizeleriyle tamamlamak istiyorum.
“Selam olsun bizden güzel dünyaya,
Bahçelerde hala güller açar mı?
Selam olsun sonsuz güneşe, aya,
Işıklar, gölgeler suda oynar mı?
Hepsi güzeldi. Kar, tipi, fırtına,
Günlerin geçişi, ardı ardına,
Hasretiz bir kanat şakırtısına,
Mavi gökte kuşlar yine uçar mı?
Uzak, çok uzağız şimdi ışıktan,
Çocuk sesinden, gül ve sarmaşıktan.
Dönmeyen gemiler olduk açıktan,
Adınızı soran, arayan var mı?"
Es-selam olsun, ves-selam olsun, has-kelam olsun, “yiğidi öldürün ama hakkını da verin” sözünün gerçek anlamını bilenlere.