Tek renkli bir dünya yoktur. Hemen her ülke, içinde etnik, dinsel veya dilsel farklı renkler barındırır. Önemli olan bu farkları kavga sebebi yapmamaktır.
Kavga, -farklı olanı- yok saymak, bir arada yaşamayı reddetmek anlamına gelir.
Geçmişte bunun acı örneklerini gördük, hep birlikte çok ağır bedeller ödedik. Çorum, Kahramanmaraş ve Sivas Madımak bunların bazılarıydı.
Keşke olmasaydı demek olanı önlemeye yetmiyor. Keşkeden önce yapılması gereken çok şey var.
Bu ülkede her olay, hep bir -dış sebep- üzerinden izah edilmeye çalışıldı. Olaylara kendi iradeleri ile dahil olanlar bile bir dış sebebe tutunarak kendini savundu.
Toplumsal olaylar, eğer toplum yeterince doldurulmuş, deposuna yetecek kadar yakıt alınmışsa bir kıvılcıma bakar. Dışarıdan hiç bir müdahaleye gerek kalmadan kendi kendine gelişir. Önüne geleni yutan azgın bir sel gibi her şeyi silip süpürür.
Bu, olayların tamamının spontane olduğu, hiç bir dış müdahaleye maruz kalınmadığı anlamına gelmiyor. Lakin bu, dış müdahale var diye bizim sorumluluğumuzu ortadan kaldırmıyor. Tam tersine, kendi insanını yakıp, yok edecek kadar dış müdahalelere açık olmak bile başlı başına büyük bir sorumluluktur.
Sivas'ta, Maraş'ta,Çorum'da çok acı olaylar yaşadık, ölenler,öldürülenler bizim insanlarımızdı. Fakat hiç bir zaman bu olayların gerçek sebeplerini, insanları birbirini boğazlaşmaya götüren psikolojik saikleri araştırmadık. Birkaç kişiyi cezalandırmakla bu tip olayların önlenebileceğini, bir daha tekrar etmeyeceğini düşündük. Bir şeyin sebebi varsa mutlaka sonucu da olur. Sebepler yok edilmeden benzer olayların önü alınamaz.
En başta bir muhasebe, özeleştiri alışkanlığı edinmemiz şart. Dışarıyı suçlamak bizi muhasebe cehdinden kurtardığı için kendimize ait olan kusurların sorumluluğu ortadan kalkıyor. Halbuki doğru olan önce hatayı kendimizde aramaktır.Biz niye bu kadar kolay dolduruşa geliyoruz, niçin aynı kültür havzasından beslenen bu insanlar küçük bir kıvılcımla kanlı bıçaklı olabiliyor? Bunların cevabını arayıp, bulmadığımız müddetçe bu tip olaylar kıvılcımını bekleyen bir yakıt deposu gibi potansiyel bir tehlike olarak varlığını sürdürmeye devam edecektir. Hangi dış gücün oyununa geldik sorusundan daha anlamlı olan nerede hata yaptık sorusudur.
Bir diğer husus türdeş, homojen bir dünyanın bulunmadığını, demokrasinin işte bu farkları birbirini örselemeden bir arada yaşatmak için geliştirilmiş bir yönetim modeli olduğunu anlamaktır.Farklılıkları ret demokrasiyi rettir. lakin bu, siyaseti, toplumu farklılaştırmak yahut farkları derinleştirmek üzerine bina etmek anlamına gelmiyor.Tam tersine o farkları görmekle birlikte ortak yaşamı, birleşilen değerler üzerinden kurmak anlamına geliyor. Bir toplumda ortaklaşılan değerler yoksa ortak bir hayat kurmak da zordur.Dini bir olmayan bir toplumun dili,kökeni, kültürü, ortak vatan algısı bir olabilir. Dili bir olmayan bir toplumun dini, kültürü, gelecek tasavvurları bir olabilir. Doğru olan farklılıklardan önce ortak yanlarımızı görmektir.Farklılığa tahammülsüzlük ne kadar yanlışsa, onları dayatmak, bir ayrışma gerekçesi yapmak da en az o kadar yanlıştır.
Sivas'ta, Maraş'ta,Çorum'da acı olaylar yaşadık. Hala bir çoğumuzun acısı taze.Ölen de, öldüren de bizdik. Hala yaralarımız kanıyor, belki onlarca yıl daha kanayacak. Bunları onarmanın, sağaltmanın yolu bu dünyanın sadece -bizim gibi- düşünen, inanan, konuşan insanlardan ibaret olmadığını anlamak, farklarımıza rağmen ortak amaçlar etrafında birleşebileceğimizi görmektir. Kısaca Alevi-Sunni, Kürt,Tükmen'iz ama hep birlikte büyük Türk milletiyiz. Bir rengimiz alevi, bir rengimiz sunnidir, bir rengimiz Kürt bir rengimiz Türkmen'dir. Hepimiz birlikte aynı milletiz.