Biz Neden Böyleyiz Cevap Verilsin, Ödemek Zor Amma Hesap Verilsin!

Abone Ol

Yazımın başlığını, bundan tam 22 yıl önce ülkemizde daha çok tedbirsizlikler yüzünden meydana gelen felaketler üzerine yazdığım şiirimin nakaratından alıp koyuverdim. Ne yazık ki felaketler peşimizi bırakmadı, bırakmıyor. En acısı da, olup bitenlerden ders almadığımız ve gelip geçen iktidarlar günü kurtarıp kendi çevrelerini abat etmekten başka iş yapmadıkları için uğradığımız her felaket yıkım üstüne yıkım getirerek ocakları söndürmeye devam ediyor.

Bugün 17 Ağustos 2019… Adapazarı, İzmit ve çevrelerinde binlerce evi, iş yerini, resmi daireleri yıkıp geçerek binlerce insanımızı toprağa gömen o büyük depremin üstünden tam 20 yıl geçti. Bazen derdinizi bir şiir, hatta bir mısra ya da bir beyitle daha iyi anlatabiliyorsunuz. O depremin ertesi günü “17 Ağustos” başlığı altında yazdığım şiirde, depremle ilgili acılarımı ve duygularımı şöyle ifade etmiştim:

“Gecelerden bir geceydi...

Yıl bin dokuz yüz doksan dokuz,

Aylardan Ağustos’tu.

Tarih şahittir ki Ağustos

Türk’e dosttu.

Yalnız ne olduysa oldu,

O gece yıkıldı Türk yurdu;

Deprem denen felâket

Milleti kalbinden vurdu!

Dünya güzeli İstanbul, Kocaeli,

Yalova, Bolu, Bursa,

Eskişehir, şanlı Sakarya..

Köyler-kentler haraboldu;

Taş taş üstünde değil...

Gülmek haram gayrı bize;

Kaderde ağlamak var ya,

Çare değil;

“Dert bir olaydı ağlamak kolaydı”

Dert dert üstüne yığıldı,

Denizler yarıldı,

Dağlar üstümüze yürüdü,

Ortalığı duman bürüdü ve

Daha neler, neler oldu...

Ayşe kız, Elif nine,

Tonton Ali, Bekir dayı..

Binleri değil

On binleri geçti sayı.

Kefen bezinden geçtik de

Mezarları n’oldu sahi?

“İnnâ lillâhi

ve innâ ileyhi râciûn”*

-Biz Allah’tan geldik

ve muhakkak O’na döneceğiz-

O’na döndüler...

Şimdi sıra bizde,

Lâkin daha çok işimiz var,

İşler durası değil.

Yaralar sarılacak,

Yıkılan yapılacak.

Giden geri gelmez ya

Gelene ders olacak.

Dersine iyi çalış çocuğum!”

***

Ne yazık ki dersimize iyi çalıştığımız söylenemez. Zaten, o depremden iki yıl önce, 8 Temmuz 1997’de yazdığım ve bir bakıma yaşanan olumsuzlukların “marşı” niteliğindeki “Biz Neden Böyleyiz” başlıklı şiirimin gereği yapılıp hesap sorma/sorulma müessesesi işletilse idi uğranılan felaketler daha az hasarlarla atlatılabilirdi.

İşte o şiirim:

“Bir gün bir şehirde bombalar patlar

İhmal mi, kasıt mı, yapan bulunmaz;

İnsanlar acıyı acıya katlar,

Olup bitenlere çare bulunmaz.

Biz neden böyleyiz cevap verilsin;

Ödemek zor amma hesap verilsin!

Başka diyarlarda orman yanar mı?

Denizin içinde tanker yanar mı?

Binlerce insanın bağrı yanar mı?

Çıkan yangınlara çare bulunmaz.

Biz neden böyleyiz cevap verilsin;

Ödemek zor amma hesap verilsin!

Bir sarsıntı olur yıkılır her yer,

Coşarsa şu seller, kurtulmaz bir yer;

İnler, ağlar, sızlar halkımız yer yer;

Depreme ve sele çare bulunmaz.

Biz neden böyleyiz cevap verilsin;

Ödemek zor amma hesap verilsin!

Terörist hiç durmaz, akıtır kanı

Trafiğe kurban verdik binlerce canı

Emilir milletin asil Türk kanı;

Bu canavarlara çare bulunmaz.

Biz neden böyleyiz cevap verilsin;

Ödemek zor amma hesap verilsin!

Şu kuyruklara bak, acep nedendir?

Vergi verenlere çile nedendir?

İnsana eziyet bilmem nedendir?

İşkencelere hiç çare bulunmaz.

Biz neden böyleyiz cevap verilsin;

Ödemek zor amma hesap verilsin!

Her işte terslik var, her şey bir tuhaf,

Pirim yapar bizde gaf üstüne gaf!

Suçlular sanılır cezadan muaf;

Aflarla gaflara çare bulunmaz.

Biz neden böyleyiz cevap verilsin;

Ödemek zor amma hesap verilsin!

Derde dert ekleyip uzatmayalım,

Aklımız baştayken oynatmayalım,

Bilenle bilmezi bir tutmayalım;

Şu bizim işlere çare bulunmaz.

Biz neden böyleyiz cevap verilsin;

Ödemek zor amma hesap verilsin!”

***

Karamsar olmak doğru değil ama asli görevi “çare üretmek” olan siyaset kurumu sen – ben kavgasından, ayak kaydırma sevdasından vazgeçmeyip liyakatsiz, beceriksiz, vurdumduymaz kadrolarla çalışmaya devam ettikçe “şu bizim işlere çare bulunmayacağı” açıktır.

Devlet ve millet olarak artık uyanıp gerekli tedbirleri almamız gerektiğini hatırlatarak başta 17 Ağustos 1999 depremi ile yurdumuzun çeşitli yerlerinde son yıllarda yaşanan sel, yangın, trafik ve bir türlü önü alınamayan terör felaketlerinde hayatlarını kaybeden canların hepsine Allah’tan rahmetler diliyorum.