Kaan Gençer yazdı:

TÜBİTAK destekli, iki yıl sürecek proje kapsamında ilk etapta boğazın farklı noktalarına sensörler yerleştirilecek

İstanbul Üniversitesi Deniz Bilimleri ve İşletmeciliği Enstitüsü Müdürü ve projenin yürütücüsü Prof. Dr. Cem Gazioğlu, yılda ortalama yaklaşık 40 bin geminin İstanbul Boğazı’nı kullanarak Türk boğazlar sistemine girişi yaptığı bilgisini verdi.

Gazioğlu, bu gemilerden kaynaklı baca gazı emisyonlarının hesaplanmasının önemini şöyle anlattı: Çünkü belli tolerans sınırlarına geldik. Burası sonsuz bir kaynak değil, buradan geçecek gemilerin bir sınırının olması gerektiğini düşünüyoruz. Bu sınırı koyabilecek maddelerden birisi de emisyonlar. Dünyada artık ne kadar üretim yaptığınızdan çok, bu üretimi nasıl yaptığınız ve nasıl naklettiğiniz önemli.”

Toplam emisyonun yüzde 27’si ulaştırma sektöründen

Bir kargo gemisi, kilometre başına sevk edilen her bir metrik ton mal için 16.14 gram CO2 üretiyor. Konteyner gemileri yılda ortalama 140 milyon metrik ton, dökme yük gemileri ise 440 milyon metrik ton karbondioksit salıyor. Ulaştırma sektörü, 2020 rakamlarına göre, sera gazı emisyonlarının yüzde 27’sini salıyor.
Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü (OECD) bünyesindeki Uluslararası Taşımacılık Forumu‘nun 2018’de yayımladığı bir rapora göre, halihazırda bilinen tüm teknolojiler uygulandığı takdirde deniz taşımacılığından kaynaklanan karbon emisyon miktarı 2035 yılında neredeyse tamamıyla sıfırlanabilir. Araştırmada incelenen dört farklı karbonsuzlaştırma patikasıyla, halihazırda öngörülen 2035 yılı uluslararası deniz taşımacılığı karbon emisyon miktarı %82 ile %95 arasında azaltılabilir. Bu azaltım 185 kömürlü termik santralin yıllık emisyon miktarına eşdeğer.
Rapor, aynı zamanda bu senaryoların gerçekleşebilmesinde hükümetlerin temel rol oynayacağına vurgu yapıyor.

Anlık emisyonlar ölçülecek

Gazioğlu, çevre şartlarının hiçe sayıldığı üretim ve lojistik anlayışının artık tüm dünyada terk edilmeye başlandığına işaret etti: “Biz zaten bir hesap yöntemi geliştirmiş durumdayız ama o hesap yöntemi oradan geçen geminin ana makinesine göre bir yaklaşım içeriyor. Bizim buradaki ana yaklaşımımız, ‘Gemi geçtikten sonra ne kadar emisyon bıraktı?’ üzerine. Sensörler vasıtasıyla gemi geçtikten sonra bunu değerlendirebileceğiz. Biraz daha rafine bir sonuç elde etmeyi bekliyoruz.”

Ölçümlerin ilk olarak İstanbul Boğazı’ndaki üç noktadan başlayacağını ancak bu sayının artabileceğini kaydeden Gazioğlu, Güney Kore’nin bu konuda geliştirdiği bir sistem olduğunu, kendilerinin de söz konusu sistemi Türk boğazlarına adapte ettiklerini bildirdi: “Onlarınki doğal su geçişlerinde gemilerin olduğu bir sistem, şehirleşmenin olmadığı yerlerde çalışan sistemlerdi. Biz 15 milyon insanın yaşadığı bir şehirden bahsediyoruz ve şehrin de bir emisyon kaynağı var. Buradaki emisyon kaynağımız yerel trafik unsurları. Gemi geçtiğinde bu emisyonları nasıl ayırt edeceğiz? Temel olarak boğazdan geçen gemilerin o anlık datasını da gireceğimiz sistemden bahsediyoruz. Teorik olarak bazı çalışmalar yaptık, onu pratiğe dökeceğiz.”

Denizcilik sektörünün iklim krizinin sonuçlarına katlanmak zorunda olduğu görüşünü paylaşan Gazioğlu, sektörde eski üretim tekniklerinin terk edilmesi gerektiğini, ancak kısa mesafeli taşımacılıkta elektrikli motorlara dönüşüm beklenmesine rağmen, büyük tonajlı gemiler için bu dönüşümün kolay olmayacağını söyledi: “Yaptığımız çalışma ‘Ben bu havzada, bu tür gemilerin, Boğaz’dan geçebileceği şekilde dizayn edilmesini istiyorum.’ diyebilmeyi sağlayacak. O zaman biz boğazlarımızı risk teşkil eden yaşlı gemilerden arındırabilmiş olacağız, elimizde ilerleyen yıllar için bir parametre olacak.”