Eski zamanlarda Anadolu, Asya’nın en batı ucunda yer almasından ötürü Küçük Asya olarak da adlandırılmıştır. Anadolu, tarih öncesi ve sonrası birçok medeniyete ev sahipliği yapmıştır. Üç tarafı denizlerle çevrili olan Anadolu'nun Afrika, Asya ve Avrupa’ya hem deniz hem de kara yoluyla olan bağlantısı, Anadolu’yu stratejik ve jeopolitik açıdan önemli hale getirmiştir.
Gerek olumlu iklim şartları, verimli toprakları, gerekse bol su kaynakları ile Anadolu, göç hareketlerinin cazibe merkezi olmuştur. Bu sebeple de birçok medeniyetin doğmasına ve birçok medeniyetin de çökmesine sebep olmuştur.
Uygarlıkların beşiği olan Anadolu’da, tarih öncesi bulunan medeniyetlerin başında Hititler, Hattiler, Frigler, Lidyalılar sayılabilir. Milattan sonraki dönemlerde ise Persler, İskender İmparatorluğu, Roma İmparatorluğu, Bizans İmparatorluğu ve Türkler olarak sıralayabiliriz. Anadolu'nun çevresinde bulunan kültür ve medeniyetlerin başlıcaları ise Sümerler, Akadlar, Elamlılar, Babil ve Asurlular olarak sıralanabilir. Bu uygarlık ve medeniyetlerin doğuşu ve yıkılışı incelendiğinde görülecektir ki, büyük bir çoğunluğunun yıkılış sebebi para ve göç hareketleridir.
Anadolu, dünya hakimiyeti için çok önemli bir yerdir. Anadolu’ya sahip olmadan veya Türklerle beraber olunmadan dünya hakimiyeti söz konusu olamaz. Eski Amerikan Güvenlik Danışmanı ve Dışişleri Bakanı Henry Kissinger, "Türkiye, Türklere bırakılmayacak kadar önemlidir" demek suretiyle Türkiye'nin ne kadar önemli olduğunu anlatmaktadır. Yine bir Amerikalı akademisyen ise, "Türkiye yok ise, Türkiye sizinle değilse dünya hakimiyeti kuramazsınız" demek suretiyle Amerikan idaresini uyarmaktadır. Anadolu'nun bu kadar stratejik ve jeopolitik öneme sahip olması, dünya hakimiyeti kurmak isteyenler için cazibe merkezi olmuştur. Bu sebeple de merkez üs olarak seçtikleri bir yerdir.
Türkiye’ye dayatılan milyonlarca Suriyeli sığınmacı, kaçak Afgan göçü ve Afrikalı öğrencilerin bir plan dahilinde çeşitli burslar, vatandaşlık, iş ve çeşitli yardımlar verilmek suretiyle ülkemize getirilmesi bir plan ve program dahilindedir. Kurulmak istenen Amerikan imparatorluğunun, dünya hakimiyetinin yolu Anadolu'dan geçtiğini bilen Amerika, Batı'yı da arkasına alarak, dünya hakimiyetini kurabilmek için Anadolu'yu işgal planları hazırlamış, bu planlarda başarılı olamayan Amerika, kitlesel göçlerle Anadolu’nun silahsız işgalini gerçekleştirmenin ilk adımını atmıştır. Irak işgali öncesi yüz binlerce Amerikan askerinin Türkiye topraklarına yerleştirilmesi, Anadolu’nun işgal planı idi. Bu plan yüce meclisten geri dönmüştür. Şimdi ise Büyük Orta Doğu Projesi olan bu göç hareketinden önce, Suriye-Türkiye sınırında bulunan mayınlar kaldırılmış, 2003 yılında ise halkların kendi kendini yönetme hakkını veren ikiz yasalar meclisten geçirilerek kanunlaştırılmış, sonrasında ise bu Suriye’den kitlesel göç hareketleri başlatılmıştır. Mayınların kaldırılmasıyla Suriye’den gelen sığınmacıların rahat girişi sağlanmış, bu milyonlarca sığınmacı Suriye topraklarını terk etmiş, bu sığınmacıların boşalttığı topraklara PKK’lılar yerleştirilmiştir. Sığınmacıların Türkiye’ye getirilmesindeki maksat, PKK’ya alan açmak ve Amerikan destekli kurulacak olan PKK devletinin herhangi bir dirençle karşılaşmamasını sağlamaktır.
Gerek Suriyeli sığınmacı gerekse kaçak Afgan meselesi ne bir din meselesidir ne de bir ırkçılık meselesidir. Türkçesi göçmen, Arapçası muhacir, Ensar kelimelerine birer kutsiyet yüklenerek ilk etapta Türk insanının tepkisi kırılmış olsa da bu mesele ANADOLU’NUN TÜRKSÜZLEŞTİRME MESELESİDİR. Kimse kimseyi kandırmasın. Ülkemizdeki göç meselesi, Anadolu’yu işgal meselesi değil de Amerika'nın dünya hakimiyetini kurma meselesi değil de neden Göç İdaresi, kaçak göçmen sığınmacı ve yabancılarla ilgili nüfus sayısını doğru olarak açıklamaktadır? Resmi istatistiklerde Suriyeli göçmen sayısı gerçekleri yansıtmamaktadır. Neden gizlenmektedir? Suriye’den gelenlerin sayısı 2013 ve 2014 yıllarında siyasiler tarafından 3 milyon civarında açıklanırken, bugün resmi istatistikler 3.114.000 olarak vermektedir. O tarihten bu yana hiç sığınmacı gelmemiş olsa bile yüz binlerce doğum olayı gerçekleşmiştir. Bu rakamlar neden istatistiklerde yer almamaktadır?