Yaşanan acılar kelimelere sığmaz.
En kötüsü enkaz altında umutları ile birlikte hayatları sönenlerin durumu. Yeterli personel yok, hazırlık yok, planlama yok, ekipman yok.
Bu satırları yazdığım saatlerde daha birçok yere devletin eli hiç değmemişti.
İnsanların devlete her zaman ihtiyacı olmaz. Olduğunda da onu yanında görmek ister. Elbistan'da, Hatay'da, Islahiye'de,Kahramanmaraş'ta daha hiç el atılmayan yerler var. Evet yıkım büyük. Ama bir devletin milletin büyüklüğü de böyle zamanlarda belli olur. Ne kadar vatandaşın yanındaysan o kadar büyüksün. Ne yazık ki kameraların olduğu yerde hükümet var, olmadığı yerde yok.
Şimdi bütün iş büyüklüğünden hiç şüphe etmediğim Türk milletine düşüyor. Yüreğimizi, imkanlarımızı bölgeye akıtmanın vaktidir. Kimse sahipsiz kaldık, sesimizi, feryatlarımızı duyan olmadı diyememeli.Sahibimiz önce Allah sonra da hepimiziz.
Bu gibi durumlarda sorumluluk sadece devletten beklenmez.
Herkes, hepimiz sorumluyuz. Bu büyük acı ancak birbirimize ilaç olursak azalır. Yaralarımızı sağaltacak olan yine kendimiziz.
Elazığ depreminden sonra yer bilimcileri bu bölgede deprem olacağını söylediler. Uyarılarda bulundular, tedbir alın, felaket kapıda dediler. Duyan olmadı. Partizanlık bir kanser tümörü gibi her tarafımızı sarmış, iktidar hırsı gözlerimizi kör etmiş, başka şeyleri görmüyor, duymuyoruz.
CB Erdoğan deprem münasebetiyle yaptığı konuşmada; "85 milyon tek yürek olma günü" dedi. Söz doğru ama bu söz şimdi mi söylenir? Bu söz felaketsiz zamanlarda söylenirse, felaket anlarında anlamlı olur. Yıllarca insanlar bizden olan olmayan diye ayrıştırıldı. İstanbul seçimlerinde bir tarafta Sisi bir tarafta Binali var denildi. Cennet-cehennem parti aidiyetlerine göre parsellendi. Şimdi 85 milyonun kardeş olma günü, değil mi? Biz zaten kardeştik ama siz bunun farkında bile değildiniz. Bundan sonra da bu kardeşlik kıyamete kadar sürecek.
İnşaallah ders alınır diyeceğim ama bundan sonra ders alınsa nolur alınmazsa nolur? Bu yazı yazıldığında ölü sayısı 4544 idi. Daha enkazların yarısına bile ulaşılamadığı dikkate alınırsa felaketin çapı ve büyüklüğü daha iyi anlaşılır.
Bu konularda siyaset yapılmaz, lakin bundan kasıt felaketi parti rekabetine çevirmemektir.Yoksa yanlışlar, eksikler,dağınıklıklar konuşulmasın, ihmaller görülmesin, söylenmesin demek değildir. Hem yan gelip yatın, hiçbir tedbir almayın hem de konuşmayalım değil mi? İnsanlar orada üşürken, başını sokacakları bir çadır bulamazken, seyyar mutfaklar kurulmamışken, yeterli ekipman sağlanmamışken susmak yeni felaketlere çanak tutmaktan başka nedir? En çok konuşan sizsiniz şimdi niye başkalarının konuşmasından korkuyorsunuz.
Türkiye'nin imkanları, Türk milletinin yeterli gönül zenginliği vardır. Yeter ki doğru yönetilsin, yönlendirilsin, koordine edilsin. Bu felaket de geçecek.Bazılarımız hiç unutamayacak, kaybettiklerinin acısı sinelerinde taşıyacak. Bunu da aşacağız. Aşılmayacak olan yeminli cehalettir. Deprem, tabiatın bir durumu. Onun zararını azaltmak elimizde. Bu da bilgiye, uzmanlığa değer vermekle olur. Yirmi yıl bir kişiyi büyütmek,parlatmakla vakit geçirdik,devleti bir kişinin cebine koyduk. Şimdi o devlet nerede diye soruyoruz.