İlk Dünya Değerler Araştırması 1981 yılında Michigan Üniversitesi tarafından yapıldı. Araştırmacılar milletlerin mutluluğunun maddi refahla ilgisi olmadığını görmüş,şaşırmışlardı. Araştırma sonuçları Nijeryalıların Batı Almanlar kadar mutlu olduğunu gösteriyordu. Ancak aradan 35 yıl geçtikten sonra durum değişti. Yeni araştırmalar insanların milli hasılaları kadar mutlu olduğunu gösteriyor. Aynı şey Nijeryalılar için de geçerli. Bilim insanları, bu değişimin nedenini iletişim devriminin Nijeryalıları ve öteki halkları televizyon ve internetle buluşturmasına bağlıyor. Küreselleşme ile dünya küçük bir köye dönmüş, fakir toplumlar internet ve televizyon yoluyla başka milletlerin nasıl yaşadığını,hangi imkanlara sahip olduğunu görmüştü. 35 yıl önce yaşamlarını komşuları ile mukayese eden Nijeryalılar artık Televizyonda,internette gördüğü toplumların zenginlikleri ve yaşam tarzları ile mukayese ediyorlardı. Aradaki kapanmaz mesafe 35 yıl sonra Nijeryalıların mutsuzluk nedeni olmuştu.
Nijeryalıların yaptığı mukayeseyi bugün bütün toplumlar yapıyor. Küreselleşme toplumlar arası etkileşimin hızını artırdı.Yeni bir ürün dünyanın her yerinde aynı anda pazarlanabiliyor. Hayatı kolaylaştıran teknolojik aygıtlar ancak belli bir gelir düzeyinin üzerinde olanlar tarafından satın alınabiliyor. Ancak kıyaslama teknoloji ile sınırlı değil. Düşünceler, fikirler,ideolojiler,yeni trendler hızla dünyanın bir ucundan öteki ucuna yayılabiliyor. İnsanlar geri kalmışlıklarını sorgularken yönetimleri,siyasal düzenleri de mukayese ediyor.Bu kıyaslama yeni politik model arayışlarını tetikliyor.
İletişim devrimi -kapalı toplum biçimlerinin- bir nevi defin merasimi oldu. Duvarlar yıkıldı,insanlar artık küçük bir ekrandan bütün dünyayı görebiliyor.Bunun anlamı, dünyadan kopuk, küresel eğilimlere aykırı siyasal düzenlerin artık toplumlara kolay kolay kabul ettirilemeyeceğidir.İvan Krastev bu yeni düzenin sadakat üretmediğini, kendini merkeze alan bir insan tipi ürettiğini söylüyor ki bunun anlamı, kendinden başka bağlılık odağı tanımayan bu tip insanları -dünyadan kopuk- politik düzenlere ikna etmenin giderek imkansızlaşmasıdır. Yaşadığı her şeyi,gezegenin diğer sakinlerinin yaşadıkları ile mukayese eden bir insanı, kısıtlı,baskıcı,otoriter bir düzene ikna etmek zordur.
Türkiye'de son yıllarda gittikçe otoriterleşen siyasi iradeye karşı yükselen tepkilerin arkasında bu mukayese pratiği yatıyor.Entegre olmuş bir dünyada aykırı bir siyaset biçimini uzun süre devam ettirmek mümkün değil.Bu tip yönetimler eninde sonunda püskürtülüyor.Bu tepkilerin dindarlaşma karşıtlığı ile alakası yok, çünkü otoriterleşme zaten bir dinden uzaklaşma biçimi. Tepkiler demokrasinin dünyadaki örnekleri gibi çoğulculuktan vaz geçip,çoğunlukçuluğa dönülmesi ile ilgili.
Krastev, bir makalesinde demokrasinin gittikçe çoğunluğun gücünü koruyan bir rejim haline geldiğini söylese de, Küreselleşmiş bir dünyada bunu sürdürmek kolay değil.Çünkü demokrasi hala en çok paylaşılan, çoğulculuğu ilkeleştiren bir yönetim biçimi ve onu tahtından indirip demokrasi sonrasına (post demokrasi) geçecek yeni bir politik proje piyasaya sürülmüş değil.İslamcılık da,Milliyetçilik de er geç demokratikleşerek çağın ruhuna uyacaklardır.Çağıyla boğuşan hiç bir ideoloji toplumla sağlıklı bağlar kuramaz.