CEMAATLERİN,TARİKATLARIN SİYASALLAŞMASI

Abone Ol

15 Temmuz darbe girişiminden sonra cemaatler ve tarikatların siyasetle ilişkisi yoğun bir şekilde tartışılıyor.

Tarikatların,cemaatlerin çıkış gayesi bellidir,güzel ahlak sahibi insanlar yetiştirmek. İnsanların dini hayatlarını yaşayabilecekleri bir atmosfer oluşturmak.Toplumu kötülüklerden,günahlardan arındıracak bir mekanizma işlevi görmek.Gayesi Allah olanları manevi merhalelerden geçirerek maksuduna eriştirmek. Tarihte bu şekilde çalışan bir çok tarikat,cemaat olmuştur. Nakşilik,Kadirilik,Yesevilik,Rufai'lik bu yollardan sadece bazılarıdır.İnsanlar bu yollardan yürüyerek maksutlarına erişmeye çalışmışlar,toplumda birer denge unsuru olmuşlardır.

Büyük velilerin çoğu siyasete mesafeli olmuştur.Bazıları siyaseti ahlak bozucu,niyet bozucu bir iş olarak görmüş,tekkesinde siyaset yapılmasına müsaade etmemiştir. Ancak vatan tehlikeye düşünce hemen hepsi müritlerini toplayıp cepheye koşmuştur. Şeyh Şamil,Gümüşhanevi,Said Nursi bu örneklerden sadece bazılarıdır.

Bazı grupları siyasete bulaştılar diye tu kaka etmek kolaydır. Esas olan bu grupların kültürel kodlarına aykırı olmasına rağmen niçin siyasete bulaştıklarını tespit etmektir. Zira sebepleri ortadan kaldırılmadan bir mahsuru ortadan kaldırmak mümkün değildir.

Dini grupların siyasete karışmalarının iki önemli sebebi olduğunu düşünüyorum. Birincisi yönetenlerin dini hayatı baskı altına almaları,din düşmanlığı yapmalarıdır. Baskı ve dayatmalardan dolayı dini vecibelerini yerine getiremeyen,türlü engellerle karşılaşan topluluklar çareyi siyasete müdahalede bulmuşlardır. Baskılar onları siyasete etki ederek kendilerine yol açmaya itmiştir. Ülkemizde dini hayat zaman zaman irtica nöbetleriyle baskı altına alınmış,büyük kitleler mağdur edilmiştir. Siyasete mesafeli olan gruplar, bu baskılardan kurtulmak için zorunlu olarak siyasete sarılmışlardır.

İkinci neden,sağda siyaset yapanların dini grupları oy deposu olarak görmeleri, onları kendilerine destek adına siyasete çekmeleridir. Oy karşılığı verilen tavizler,makamlar sonunda devlet içinde devletimsi yapılar şeklinde geri dönmüş,devlet içinde adeta özerk alanlar oluşmuştur. Bugün hangi bakanlığın hangi cemaat veya tarikatın kontrolünde olduğu kimsenin meçhulü değildir.

Demek ki mesele takbih etmek,kötülemek,aşağılamak değildir. Aslolan dini grupları siyasete iten faktörleri ortadan kaldırmaktır. İnançlarını özgürce yaşamak isteyen bir insan engellerle karşılaştıkça çareyi siyasette arayacaktır. Daha kötüsü demokrasinin özgürlüklerine mani olduğunu düşünerek demokrasi dışı yollarda çare aranmasıdır. Yaşadığı toplum düzeni dini ihtiyaçlarına cevap veren bir toplum artık siyaset yoluyla kendine yol açmaya gerek görmez. Bu gerek ortadan kalktığı için de kimse -dini özgürlüklerinizi- sağlayacağım diyerek onların dini duygularını sağmaya,onların beklentileri üzerinden siyaset yapmaya veya devlet kurumlarını oy karşılığı -pazarlı-konusu yapmaya tevessül etmez.

Gelinen noktanın iki sorumlusu vardır, birincisi her türlü dini tezahüre düşman olanlar,ikincisi onların mağdurlarının din duygularını istismar ederek iktidar olanlar. Birincisi ortadan kaldırılırsa ikincisi kendiliğinden ortadan kalkar. Onun için TV ekranlarını bir sövme,itibarsızlaştırma aracına çevirmek yerine meselenin sosyolojik,psikolojik,siyasi yönlerinin irdelenmesi daha hayırlı olur. Çünkü bir problemi ancak onu doğuran nedenleri ortadan kaldırarak çözebilirsiniz. Aksi takdirde havanda su dövmekten ileri gidemezsiniz.