Çin’in 1980 senesinde yürürlüğe koyduğu tek çocuk politikasının amacı, nüfus artışını durdurmaktı. Pekin, tek çocuk politikasını, yoğun reklam kampanyalarıyla birlikte yürüttü. Çok çocuklu olmak geriliğin, yozlaşmanın özetle çağ dışı olmanın sembolü haline geldi. Tek çocuk sahibi olmak aydınlığın, ilericiliğin, halk dostu olmanın göstergesiydi. Çin İstihbarat Servisi, doğumdan evvel tespit edemediği, yani kürtajla öldürtemediği çocukları büyürken tespit ediyordu. Bu çocukların ebeveynleri ağır uygulamalara maruz kaldılar. Maaşları arttırılmadı, terfi ettirilmediler, işlerini kaybettiler ve kredi alamadılar. Halk düşmanı olarak dışlandılar. Bu uygulamalar, reklam kampanyaları ve şehirleşme, yirmi yıllık süreçte doğum oranlarını dramatik olarak düşürdü.
Pekin, gelişmenin ciddiyetini çok geç fark etti. 2016 yılında, tek çocuk politikası iki, daha sonra üç çocuk politikasına dönüştürüldü. Nüfus artış hızı çok düşmüştü. Kürtaja zorlanan annelerin önemli kısmının ölmesi veya sakat kalması kadınları doğum yapmaktan soğutmuştu. Uygulanan materyalist politikalar ve gelir seviyesinin düşük olması yüzünden insanlar evlenmek istemiyor, evlenenler yaşam kalitelerini düşürecek diye çocuk yapmıyordu. Tek çocuk politikasının sonlandırılması, sadece beş yıl için, nüfusun düşmüş olan artış hızının düşerek devamını sağladı. Nüfus her yıl 4-5 milyon civarında arttı.
Çin’in nüfusu ilk kez 2022 yılında 850 bin kişi azaldı. Stratejistler pandemiye bağladıkları azalmanın geçici olduğunu tahmin ettiler. Oysa 2023 yılının rakamlarına bakıldığında, sorunun geçici olmadığı, Çin’in kendisini tüketecek bir problemle karşı karşıya olduğu gözüküyor. Pekin’in 2022 yılının başından itibaren aldığı tedbirler, durumun vahametin farkında olduklarını gösteriyor. Çin’de bir yıl içinde doğan çocuk sayısı, ilk kez 2022 yılında 10 milyonun altına düştü. Bu rakam mesela 2012 senesinde 16 milyondan fazlaydı. 2023 senesinde doğan çocuk sayısı daha da azalarak 7.880.000’e düştü. 2023 yılında vefat edenlerin sayısı 11 milyonu aştığından, nüfus üç milyonun üzerinde azaldı. Yani Çin’in nüfusu 2022’de Eskişehir’in, 2023’te Bursa’nın nüfusu kadar azaldı.
Göstergelere bakıldığında bu azalmanın kar topu gibi artarak devam edeceği görülüyor. Örneğin 2013’te 13 milyon evlilik gerçekleşirken, 2022 yılında 6,8 milyon evlilik gerçekleşmiş. Evlilik sayısının bu kadar azalması, doğumların daha da azalmasına yol açacak. Tahminlere göre Çin’in nüfusu 2024’te beş milyondan fazla yani İzmir’in, 2027 senesinde Ankara’nın ve 2030’da İstanbul’un nüfusu kadar azalacak.
Bir memleketin nüfusunun sabit kalması için kadın başına doğum oranının ortalama iki olması gerekir. Çin’in ortalaması 2020’de 1,3’e, 2022’de 1.09’a 2023’te 1’in altına düştü. Oran daha da düşecek. Yani, Çin’in nüfusu bir nesilde bugünkünün yarısına, iki nesilde çeyreğine düşecek. ‘’Çin’in nüfusu bir milyar dört yüz milyon civarında. Azalsa ne olur?’’ denilebilir. Ama olay o kadar basit değil. Çünkü nüfus sadece azalmıyor, aynı zamanda yaşlanıyor. 2050 senesinde hem rakamsal hem de oransal olarak, en çok 60, 65, 70 ve 75 yaş üstü insan Çin’de yaşayacak. Çin’in bu kadar yaşlıyı besleyecek kadar genç nüfusu olmayacak.
Pekin ve eyalet yönetimleri bu gidişi değiştirmek için farklı uygulamalar yapıyorlar. Devlet çöpçatanlık şirketleri kuruyor, flört ve çöpçatanlık şirketlerine teşvik veriyor. Flört ve tanışma geceleri düzenliyor. Bebeklerin mama ve bez masraflarını kamu karşılıyor. Evlenmek isteyenlere ücretsiz düğün paketleri organize ediyor. 25 yaşından önce evlenenlere ve çocuk sahibi olanlara her ay ücret ödeniyor. Çocuk sayısı arttıkça yardım tutarı katlanarak artıyor. Kamuda görev alanların terfilerinde en önemli kriter sahip oldukları çocuk sayısı. Eyaletler daha fazla teşvik vermekte birbirleriyle yarışırken, merkezi yönetim teşvik paketlerini sürekli iyileştiriyor.
Pekin süreci değiştirmekte çok kararlı ama şu ana kadar nüfus azalması ve yaşlanması başladıktan sonra süreci tersine çevirebilen bir ülke olmadı. Azalma hızını yavaşlatmayı başaran ülkeler var ama azalma hızının yavaşlaması sonucu değiştirmez sadece geciktirir. Kaldı ki Çin’in dezavantajları var. Materyalist eğitim sistemi nedeniyle insanlar olaylara sadece maddi açıdan bakıyorlar. Tek çocuk politikası yüzünden çok sayıda insan kardeşsiz yani sevgisiz büyümüş. Geçmişte birden çok çocuk sahibi olunduğunda, kaçak olan çocukların yaşadığı dışlanmışlık ve ağır koşullar hafızalara kazınmış. Kanunun değişmesine rağmen aynı şeyin olacağı sanılıyor. Köpek ve kedi beslemeyi evlat yetiştirmeye tercih ediyor Çinliler.
Kadınlar maddi özgürlüklerine sahip oldukça evlenme ve çocuk sahibi olma oranları daha da düşüyor. Kadınların evlilik anlaşmalarına en çok yazdırdıkları şart, çocuk doğurmalarının talep edilmemesi. Vücudu bozulacağı için çocuk istemeyen kadınların sayısı epeyce yüksek. Kızlar; kaçak doğumlar ve zorunlu kürtajlar yüzünden ölen ve sakat kalan kadınların hikayeleriyle büyüyünce doğum yapmaktan korkuyorlar.
Pekin, yirmi yıldır, dışa açılma siyasetinin gereği olarak nüfus ihraç ediyor. Daha şimdiden Afrika, Latin Amerika, Sibirya ve Endonezya’da otuz milyon dolayında Çinli yaşıyor. Rusya’nın Çin sınırındaki eyaletlerde ahalinin %30’u Çinli. Çin’in nüfusun azalması devam ederse yakın gelecekte yurtdışına Çinli göndermesi mümkün olmayacak. Oysa Pekin’in süper güç olma stratejisinin en önemli ayaklarından biri, yeryüzünün her tarafında diasporalar oluşturmak. Çin, süper güç olmaktan vaz geçemeyeceğine göre bu sorunu çözmek zorunda.
Pekin şu ana kadarki uygulamaları bırakın nüfusu arttırmayı azalma hızını yavaşlatamadı bile. Bu nedenle bebek borsası kurmayı planlıyorlar. Anneler borsada satmak üzere bebek doğuracaklar. Devlet her bebeği minimum yüz bin dolar bedelle satın alma garantisi vereceğinden bebeğin annenin elinde kalması gibi bir risk olmayacak. Devlet satın aldığı bebekleri yetimhanelerde iyi vatandaşlar olarak yetiştirecek. Bu uygulamayla vücudu bozulacağı ya da korktuğu için bebek doğurmayan ve yaşı geçtiğinden veya bekar olduğundan anne olamayan kadınların bebek sahibi olması hedefleniyor. Ayrıca uygulamanın sosyal adaletin sağlanmasına da katkı sağlayacağı düşünülüyor. Neticede bebeklerini satan anneler zengin olacaklar.
İlerleyen süreçte borsada ileriye dönük işlemlerde yapılabilecek. Yani bebeğin annesi ve babası önceden seçilebilecek ya da bebeği satın alacak çiftlerin ya da çiftlerden birinin ebeveyn olması sağlanabilecek. Bebek isteyen aile bebeğin cinsi ve göz rengi gibi özelliklerini belirleyebilecek. Eğer Çin’de anne olmak isteyen yeterli sayıda talipli bulunamazsa proje uluslararası boyuta taşınacak. Yani başta Afrika olmak üzere fakir bölgelerde yaşayan ve ücreti mukabilinde anne olacak kadınların Çin’de doğum yapması sağlanacak. Yabancı kadınların bebeklerinin fizik olarak Çinli’ ye benzemesini sağlamak için laboratuvar çalışmaları başlatılmış durumda.