Yeni ekonomi yönetimi iş başına geçeli yaklaşık 1.5 ay oldu. Zamlardan, vergilerden başka değişen bir şey olmadı. Enflasyon, hayat pahalılığı daha da arttı, maaşlar eridi, alım gücü düştü. Kimse bu gidişin nerede duracağını bilemiyor.
Doğru olan denenmişi denememek, yeni bir kadroyu iş başlına getirmekti. Çünkü savaş kaybetmiş bir komutanı, dünyada hiçbir devlet ordusunun başına geçirmez. Ama vatandaş öyle yapmadı,krizin sebebi olanları tekrar seçmeyi tercih etti.
Demek ki hepimiz yanılmışız:
Herkes hayatından gayet memnunmuş,
Ekonomide bir sorun yokmuş,
Kimse geçim derdi yaşamıyormuş,
Maaşlar vatandaşın hayat standardını korumaya hatta yükseltmeye yetiyormuş,
Sağda solda yandık-bittik şeklindeki yakınmaların, şikayetlerin tamamı numaraymış,
Baş altı maaş alan yandaşlar, devlet ihalelerini paylaşan hep aynı müteahhitler kimsenin umurunda değilmiş.
Kimsenin sıkıntısı, derdi, sorunu yokmuş.
Meğer vatandaşın yerine boşuna ağlamış, boşuna dertlenmişiz.
Emeklinin, asgari ücretlinin hayat şartlarının iyileştirilmesi yönündeki çabalar boş çabalarmış.
Öyle olmasa onca zamma, hayat pahalılığına, yeni vergilere rağmen hükümeti parlatma korosu –padişahım çok yaşa- demeye devam eder miydi? İktidar, bu destekten aldığı güç ve moralle,” yerel seçimleri de alacağız” demeye başladı. Çünkü ekonomi bozuldukça, hayat şartları ağırlaştıkça arkasındaki destek büyüyerek devam ediyor. Böyle şartsız ve çekincesiz bir destekten sonra hangi hükümet kendini düzeltmeye gerek görür. “Demek ki halkımız bizi böyle seviyor” diyerek yağma ekonomisine devam eder.
Bu zam düzeni değişir mi? Elbette değişir. Bunun için önce vatandaşın değişmesi lazım, vatandaş bu kör destekten vazgeçmedikçe hiçbir şey değişmez. Hiç kimse değişmezse bu ülke nasıl değişecek? Bu zam düzeni ona destek veren yüzde 52’nin tercihidir. Böyle istediler böyle oldu.
Zaman zaman seçim sorularına saygı duyup duymadığım soruluyor. Saygı, düşüncelerinize, ülke ile ilgili beklentilerinize uygun düşen davranışlara duyulur. Bile bile kötü yönetimi seçen, toplumu kamplaştıran, karşı karşıya getiren bir siyasete de, ona destek verene de saygı duyulmaz. Doğru ifade kabullenmektir. Demokrasilerde her sonucu kabullenmek gerekir, saygı ayrı bir şeydir. Lozan’ın 100. Yılından sonra gizli maddeler kalkacak, yerden petrol fışkıracak propagandasına inananlara nasıl saygı duyalım? Her yerde fukaralık akarken 5-6 maaş almayı normal karşılayanlara nasıl saygı duyalım? Rüşvet, yolsuzluk artık alenileşmişken –hırsız bizdense- her şey meşrudur diyenlere nasıl saygı duyalım? Vatandaşın elindeki TL her gün değer kaybederken, döviz garantili ihalelerle her gün zenginliğine zenginlik katanları alkışlayanlara nasıl saygı duyalım?
Söylenecek, yazılacak o kadar çok şey var ki? Faizin düşürülmesini de, artırılmasını da, PKK ile vatan toprağı üzerine pazarlık yapılmasını da karşıtlığı üzerinden siyaset yapılmasını alkışlayan bir halk kendini yönetenlere çeki düzen verebilir mi? Bir milletin tartısı bozulmaya görsün. Bir daha kolay kolay iyi ile kötüyü, güzel ile çirkini, doğru ile yanlışı, Hak ile batılı ayıramaz. 21 yıl boyunca aşındıra aşındıra milletin tartısını bozdular. Milli ahlakı yok ettiler, Türk toplumunu kendilerine benzettiler. Ekonomide, dış politikada, eğitimde başarısız oldular ama bir milleti ahlaken çürütmede büyük başarı sağladılar. Bu 21 yıllık dönemde doğan, büyüyen, siyasetle tanışan insanlara bakarsanız ne dediğimi daha iyi anlarsınız.