Bugün sizleri, biraz gülümsetmek istiyorum.
Çehov’un memûr hikâyelerini çok severim. Memûriyetim süresince öyle çok Çehov hikâyesine şâhid oldum ki nasip olursa kitap hâline getirmek istiyorum. Şimdi okuyacağınız, bunlardan birisi.
Önce gündemdeki bir haberi hatırlatayım.
Ankara’da bir ilkokulun müdürü, kadın öğretmenlere, “Kadınların Topuklu Ayakkabı Giymesi Câiz Değildir” konulu bir metin göndermiş.
Ne kadar iyi bir müdür değil mi? Öğretmen hanımların öbür dünyâsını da düşünüyor.
İki binli yılların ikinci yarısıydı. Başımıza ilâhiyatlı bir dâire başkanı atandı. Evvelini biliyorduk. Çalışkan, namaz ehli bir adamdı. Öğle tâtilinde boş durmaz, Kuran-ı Kerim okurdu. Fakat asla ve kat’a yönetici olacak birisi değildi. Yakın bir akrabasının ikbâli açılınca bunun da açıldı. Sevindik. Kul hakkı biliyordu ne de olsa.
Birgün bütün memurları topladı. Kürsüye geçti ve başladı kurallarını anlatmaya. Bir sürü vaz’ ü nasihatten sonra memur hanımlara, “Davullarınıza ve bavullarınıza dikkat edin!” diye parmak salladı.
İnanın, aynen bu kelimeleri kullandı. Hoşgeldin Huysuz Virjin!
Herkes, “Bu neydi ya?” diye dondu kaldı. Güler misin ağlar mısın?
Aslında bu dâire başkanı da yukarıda bahsettiğim müdür gibi öbür dünyâmızı düşünüyordu. Kendince Allah’ın nûrunu tamamlıyordu.
Bu parmak sallamadan hoşlanmayanlar, bir yerlere haber uçurmuş olmalı ki bizim “nûrlu adam”, başka birgün, “Arkadaşlar, ben sizin kılık kıyâfetinize karışmam. Mesâinize dikkat edin yeter.” diyerek, bir çeşit özür diledi. Parmak sallamaya devâm ederse dâire başkanlığının elden gideceğini anladı.
Şaşırmıyorum. Hocaları, gazete köşesinde ara sıra parmak sallıyor; sonra bir de bakmışsınız yumuşayıp salon erkeği oluveriyor.
Emrindeki memurların âhiretini düşünen dâire başkanı, zamanla daha da yükseldi. Duyduğuma göre devlet parasıyla yurt dışı gezilerine de gitmeye başlamış. İşyeri toplantılarının kaplıca otelinde yapılmasından rahatsız olmuyormuş.
Gerdanına ve göbeğine dikkat etmesi lâzım. Büyümeye başlamıştır.