Olaylardan ders almak lazım. Türkiye ciddi bir darbe teşebbüsüne maruz kaldı, 250 civarında insanını kaybetti. O noktaya durup dururken gelmedi.İktidarda kalma uğruna- şeytanla bile- işbirliği yapma mantığı devleti felaketin eşiğine getirdi.
Hiç şüphesiz, darbeye karışanlar ne kadar suçluysa onlara devlet gücünü peşkeş çekenler de o kadar suçluydu. Lakin aldandık diyerek bütün sorumluluklardan kendilerini kurtardılar. Halbuki devleti yönetenler aldanmasın diye çeşitli tedbir mekanizmaları geliştirilmiştir; Emniyet, Asker, istihbarat ve diğer bir çok aygıt ve kurum bunun için vardır. Vatandaşın aldanması anlaşılabilir ama devlet yönetenlerin aldanmaları tolore edilemez.
Hadi aldanıldı diyelim, Türkiye'yi darbeye götüren sebeplerin en ince ayrıntısına kadar analiz edilmesi gerekmez miydi?
Hangi hatalarla, hangi alt yapı çalışmaları ile bu noktaya gelindi? Mesela sonradan Ergenekon ve Balyoz davalarında bir çok masum insanın da -yerlerine kendi adamlarını getirmek için- torbaya konulup mağdur edildiği anlaşıldı. Sosyal medyanın, bazı TV dizilerinin algı oluşturmak için nasıl kullanıldığı ortaya çıktı. Bunlardan ders alarak adaletsizliğe, haksızlığa, hukuksuzluğa karşı daha duyarlı olmak gerekirdi.
Ne yazık ki, dünün darbecilerinin yöntemlerini bugün iktidara yakın çevreler kullanıyor. Yalan, iftira, karalama siyasetin en önemli silahı haline geldi.TV dizileri üzerinden mesaj verme, algı oluşturma hastalığı daha rafine metotlarla devam ediyor. Sosyal medyada yapılan siyasi paylaşımların hiç bir ahlaki sınırı yok. İnsan bu paylaşımları görünce insanlığından, Müslümanlığından utanıyor.Gücü ele geçiren tiranlaşıyor. Öyle bir hale geldik ki bu kadar da olmaz diye düşündüğümüz dönemler geride kaldı, artık her şey olabilir noktasına geldik.
Siyaset tek kutsal haline gelince geriye kalan her şey mubah olur. Bu ahlaki tefessühün arkasında siyasetin ahlakı tüketmesi yatıyor. Aşağı yukarı 45 yıldır siyaseti yakından takip ederim. Türkeş'i, Demirel'i, Ecevit'i, Erbakan'ı, Özal'ı,Yazıcıoğlu'nu, İnönü'yü ve daha bir çoklarını tanıdık. Hiç bir dönemde siyaset bu kadar çürümemiş, bu kadar irtifa kaybetmemişti. Dün FETÖ'den şikayet edenler bugün onların yöntemlerini kullanıyor. Yargı dün FETÖ'nün değneğiydi, bugün iktidarın değneği.Dünün paralel yapılarının yerini bugün başka paralel yapılar aldı. Dün adaletsizliklerden şekva edenler bugün daha ağır hak ihlallerinde bulunuyor.
Bir ülkede her şey bozulur, adalet müessesesi ayakta kalırsa bozulan her şeyi düzeltme imkanı vardır. Ama yargı bozulmuşsa artık o ülkede bozulanı düzeltecek bir müessese kalmamış demektir. Hele bir de kurum ve kuruluşlar arasında hakemlik yapacak bir müessese yoksa. Cumhurbaşkanlığı eskiden hakem bir kuruluştu, bütün vatandaşları temsil ederdi, bugün o vasfını kaybederek taraf bir kurum haline geldi,ayrıştıran yönü bütünleştiren yönünün önüne geçti.
Türkiye'nin ciddi bir restorasyona ihtiyacı var. Günümüzde vatandaşın devletle bağını güçlendirecek en önemli iki araçtan biri adalet, öteki demokrasidir. Adalet için kuvvetler ayrılığı, demokrasi için yetkilerin kurumlar arasında paylaştırılması,temel hak ve özgürlüklerin sağlanması gerekir. Aksi takdirde bu yapı ve mantalite bizi sonu belli olmayan maceralara sürükler ve ödeyeceğimiz bedeli her gün biraz daha artırır.