Aytunç Erkin 17 Ağustos depreminde askerin neler yaptığını şöyle anlattı:
"Dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı (KKK) Orgeneral Atilla Ateş, 1. Ordu Komutanı Org. Çevik Bir'le temasa geçti. Bölgedeki 3. ve 15. Kolordu komutanlıklarıyla ilişki kuruldu. Afetlerde kullanılmak üzere onaylı planların yürürlüğe konulması emri verildi.”
Erkin, TSK’nın saat saat nasıl organize olduğu ve uygulama noktasında da eksiksiz hareket ettiği gözler önüne serdi.
“Kocaeli'de 15. Kolordu Komutanlığı saat 03.20'de, Sakarya bölgesinden 1. Tugay Komutanlığı saat 03.20'de ve İstanbul'da 3. Kolordu Komutanlığı saat 03.30'da harekete geçti. Bölgelerindeki ilk hasar durumunu Kara Kuvvetleri'ne ulaştırmaya başladılar.
Sabah 05.00'te de KKK'nda personel harekete geçti ve “Tabii Afet Koordinasyon ve Değerlendirme Merkezi” kuruldu. Aynı dakikalarda pilotlar kışlalarına çağrıldı. Askeri hastane personeline celp emri verildi.
Sabah 06.00'da, Kara Kuvvetleri İstihkam Dairesi Başkanlığı komutasındaki bir heyet, deprem bölgesine gönderildi. Çünkü; durum tespiti yapılması gerekiyordu.
Sabah 06.30'da, Org. Çevik Bir ve 1. Ordu Hava Alay Komutanı Kurmay Albay Tamer Büyükkantarcıoğlu helikopterle bölgeyi dolaştı. Helikopter Gölcük'e indi.”
Tüm haberleşme noktalarının çöktüğünü vurgulayan Erkin devamla şunları dile getirdi:
"Donanma Komutanlığı'na bağlı bir savaş gemisinden KKK'na bilgiler verildi. Önceden bir plan yapılmıştı ama depremin büyüklüğü yeni önlemler alınmasına neden oldu. Yapılacak kurtarma faaliyetleri için çok sayıda iş makinesi ihtiyacı belirlendi. Dört istihkam bölüğü hemen deprem bölgesine intikal etti.
Büyük Marmara depreminin ilk günü, TSK'ya bağlı 37 helikopter saat 08.00'den itibaren çalışmalara başladı. Mevki Hastanesi acil yardım ekibi ve malzemeler bu helikopterlerle Sakarya, Gölcük, Yalova ve Düzce'ye gönderildi.
Aynı güne devam edelim…
15 general ve 33 bin 199 erbaş ve er
18 Ağustos 1999 sabahı…
Yaralılar bölgeden çıkarılmaya başlandı. O gün 270 saat uçuş yapıldı. İki bin yaralı tahliye edildi. Bölgedeki görevli birliklere destek olarak bir tugay, iki sahra hizmet bölüğü, iki seyyar cerrahi hastane deprem bölgesine gönderildi. Askeri helikopterler, 41 doktor, 24 hemşire ve 7 sağlık astsubayını o gün bölgeye taşıdı.
Bitmedi…
480 büyük çadır, 4 seyyar fırın, 4 seyyar mutfak, 22 su tankeri, 7 jeneratör, 2 bin 900 battaniye, 40 bin ekmek, köpek timi, kan, plazma ve serum deprem bölgesine o gün gönderildi.
Depremin ilk günü özel telefon hatları yoktu! TSK, saat 13.00'te bölgeye üç iridyum uydu cep telefonu ve iki adet uydu yer terminali gönderdi.
Bitmedi…
İstanbul, İzmit, Adapazarı, Gölcük ve Yalova'da beş lojistik destek koordinasyon merkezi açıldı. İllerdeki tüm yardım faaliyetleri, Tabii Afet Bölge Komutanlıkları ile kriz yönetim merkezleri tarafından koordine edildi. Çünkü; sivil otoritenin yardım istekleri hemen giderilmeliydi!
KKK brifinginde yer alan bilgilere göre: Deprem bölgesinde KKK bünyesinde 15 general, 1392 subay, 1896 astsubay ve 33 bin 199 erbaş ve er görev yaptı. Bir bilgi daha: Genelkurmay Başkanlığı Tabii Afetler Direktifi'ne göre Türkiye, 17 bölgeye ayrılmıştı.
Bu brifingi neden sizlerle paylaştım?
Askeri tasfiye edenler “asker nerede” dedi
17 Ağustos 1999 depremini Avcılar'da yaşadım üç gün sonra ise memleketim, Sakarya'ya gittim. Şehir yerle bir olmuştu, dostlarım nefessiz kalmış, sevdiklerimi kaybetmiştim. Muhabirdim ve yaklaşık dört ay çadırda yaşadım, enkaz kaldırdım, temizlik yaptım, haber yaptım ve yaşananları tüm çıplaklığıyla gördüm. Türk Silahlı Kuvvetleri'nin müdahaleleri, İçişleri Bakanlığı'nın (Sadettin Tantan o dönem İçişleri Bakanıydı) üstün gayretiyle toparlanmalar başlamıştı…
Çadır kentler kurulmaya başlandığında ilk gördüğüm askerin disipliniydi ve halkın da güvendiği kuruma yakınlığıydı…
Resmen şehir inşa ediyordu subaylar ve erler! Yağmurdan etkilenilmemesi için ilk önce çakıl taşlarıyla alan kaplanıyor sonra da askeri çadırlar yerleştiriliyordu. Hatta…
Çadır kentlerde mahalleler oluşturulmuş ve isimler bile verilmişti! “Papatya sokak”, “Karanfil sokak” vs… Kimse kaybolmasın diye özellikle çocuklar.
Bugün “asker nerede” diye bağıranlara bakıyorum ve şaşırıyorum! Siz değil misiniz o askerin tasfiye edilmesini sağlayan? Emniyet-Asayiş-Yardımlaşma ifadelerinin kısaltılmışı olan ve 7 Temmuz 1997'de imzalanan EMASYA Protokolü kaldırılsın diye “bağıran”! 4 Şubat 2010'da kaldırmayı başaran. Ne oldu? Bugün “devlet” diyenler TSK'nın da devlet kurumu olduğunu unuttu ve Ergenekon, Balyoz, Askeri Casusluk, Sözde Şike, Odatv gibi davalarla yurtsever subay-sivili tasfiye etti.
SONUÇ: Sivil toplumculuk (sivil toplum değil) bir kez daha yenildi. Kahramanmaraş merkezli yüzyılın felaketinde kazanan planlamacılar ve disiplini savunanlar oldu. Üç saate merkez kuran devletten üç günde plan yapan devlete dönüşmek acı verici. Umarım buradan ders alınır.
Ha bir not daha: TSK'nın görev alanı bellidir ve sivil otoritenin emrindedir. Bunu kimse reddedemez. Ancak… İktidar da emrindeki en güçlü kurumu harekete geçirmek için günler beklememelidir."