Devlet; Vatan, millet ve hukuk temelleri üzerine oturan soyut bir varlıktır. Bir devletin varlığı, yeryüzünde bir kara parçası toprak (vatan), üzerinde yaşayan insan topluluğu (millet) olan maddi ögeler ile O’nu ete kemiğe büründüren, şahsiyet veren, canlı bir mekanizma haline getiren manevi ögesi olan hukuk bir düzenine bağlıdır. Vatan sayılmayan toprak yalnızca bir kara parçası, millet olamamış halk da salt insan kalabalıklarından ibarettir. Hukuk ise toprağı vatan, ahaliyi de millet yapan, siyasal, sosyal, kültürel tabanlı kamu düzeni, nizam yani devleti kuran ana unsurdur. Bu husus ilk bakışta kolayca anlaşılıp kabul edilmese de, günümüzde Çin zulmü altında inleyen 35 milyonluk DoğuTürkistan, bir o kadar da İran coğrafyasındaki Türk’ün toprak ve milleti olmasına rağmen kendi hukukunu oluşturamadıkları için devlet olamayıp, Çin veya İran devleti tebâsı olarak gevşek bir esaret düzeni içerisinde yaşadıkları gerçeği düşünüldüğünde konu çok daha iyi anlaşılabilir.
Tarihinde birçok devlet, birden çok da imparatorluk kurmuş olan milletimizin hukuk bilinci ve adalet duygusu esasen yüksektir. ‘’Töre konuşunca Han susar’’ özdeyişiyle ifadesini bulan inanış bütün dönemlerde yazılı olmayan bir temel esas olarak varlığını kabul etmiş ve adaletin mülkün (devletin) temeli olduğunu hep savuna gelmiştir. Hukuk hayatımızda yargılama yapan her derecedeki Hakim’lerin Peygamber postunda oturduğunu kabul eden bu anlayış adalete verilen önem ile duyulan güven ve saygının ifadesidir.
Bugün için adalet dağıtan adil yargılama yapan verdiği kararlar itibariyle kabul ve itibar gören bir yargı maalesef yoktur. Tersine adaletsizliğin varlığına inanan geniş bir kitle ve hatta ifade edemeseler de yargı mensupları ve hukuk çevreleri var. Bu gerçeği ketmekmek zemmetmek yok saymak mümkün olmadığı gibi kısa vadede kolluk gücüne dönüşmüş bir yargıyla baskılamak mümkün olsa da orta ve uzun vadede mutlak açığa çıkacaktır. Bu bağlamda CHP’nin başlatıp ısrarla sürdürdüğü adalet yürüyüşüne başka siyasi görüş ve kesimlerden destek gelmesi bunalan toplumun nefes ihtiyacıdır. Çünkü; Adalet oksijen gibidir varlığı fark edilmez ama yokluğu öldürür. İleri demokrasi sloganlı 2010 referandumu sonrasında oluşan HSYK nun o zamanki cemaat bugünkü FETÖ’ye teslimiyle başlayan yargıdaki siyasallaşma adaletin tadındaki bozulmanın temel sebebidir. O zaman yapmayın etmeyin uyarılarımızı ciddiye almayıp parti yargısı oluşturacağını sananlar fena halde aldandılar. Allah affetsin diyerek sıyrılmaya çalışsalar da bu vebalden asla kurtulamazlar.
Bu ülkede adaletsizlik yok diyemediğiniz sürece adalet yürüyüşü ve etrafında oluşan talepler artar, eksilmez. Siyaseten farklı duruş ve kabullerle bu gerçek örtülemez. Yürüyüşü CHP nin başlatması ve yapması sonuca etkisizdir. Kaldı ki oy bağlamında belki de CHP ye çok getirisi de olmayacaktır. Çünkü seçmen oy verirken birden çok şeyi ve arka planı da düşünür. Adında adalet olan partinin 15 yıllık iktidarından sonra geldiği yer adaletsizlik, halkın geniş kesimleri için daha fazla fakirlik olması kalkınmasının sadece yandaşa yaraması fikren ve zihnen tükenişinin işaretidir. Yürüyüşün yarınlarda siyasetin düzenini etkileyecek en bariz sonucu budur. Bundan sonrası ise adil bir yargı, adil gelir bölüşümü, hukuki ve sosyal güvenlik ile herkes için zenginlik vadeden program söylem ve kadrolarıyla bunu gerçekleştireceğine dair umut veren bir siyasi anlayışın halkın önüne seçenek olarak sunulmasıdır. Bu yapılmadığı takdirde yürüyüş de dahil tüm çabalar boşa gider.