Devlet aklı…

Abone Ol

İsrail-Filistin gerilimi yükselerek sürüyor. İsrail, işgalci bir terör devletidir. Emperyalizmin kazan-kazan politikasının dini ayağıdır, diğer ayak paradır. İsrailoğulları, yaklaşık 2000 yıldır kovulduğu topraklara geri dönmenin mücadelesini verdiler. Dünyanın çeşitli yerlerinde yaşayan İsrailoğullarına 1492’de Osmanlı Sultanı II. Bayezid (Sofu Bayezid) sahip çıkmış ve İspanya’da ölümle karşı karşıya kalan Yahudileri İstanbul’dan gönderdiği gemilerle aldırıp Selanik ve İzmir’e yerleştirmiştir. 200 yıldır dünyayı sömüren güç olarak varlığını sürdüren İngiltere ve 1945’ten sonra ABD, Ortadoğu’daki, Kuzey Afrika’daki ve Doğu Akdeniz’deki enerji alanlarını keşfetmişti ve bu zenginliğe kaba askeri güç ile el koyma yani gaspa 1900’lü yılların ilk yıllarında başlamıştı.

İki yüz yıldan beri bu coğrafyada yaşanan tüm savaşlar, acılar, katliamlar bu emperyalist iki ülkenin çeşitli zamanlarda yaptıkları ve uyguladıkları planlar dahilindedir.

Şark planı, yeşil kuşak projesi, Büyük Ortadoğu projesi ve irili ufaklı projeler uygulanırken diğer yandan da enerji hırsızlığı veya gaspı devam etmektedir.

İsrail, bu iki emperyalist ülkeye hizmet etsin; bu arada kendi inandıkları Tevrat’ta yazan “vaadedilmiş topraklar”da kurulması istenen “büyük İsrail”in oluşturulması için kurulmuş bir devlettir.

Yani sen bana hırsızlık yaparken yardım et, ben de senin dini inancını yerine getirmene yardım edeyim. Tabii bir de büyük Ermenistan da projenin sonraki ayağı. İsrail ve Ermenistan’ın bizim Doğu Anadolu’da sınırdaş olması son aşama olarak anlaşılıyor.

Bu projeler gerek Yahudiler gerekse emperyalist ülkelerin yöneticileri bazında nesilden nesile değişmeden devam ediyor ve kötü olan ilerliyor. Yani İsrail büyüyor, petrol ve doğalgaz çalınmaya devam ediyor.

Türk devlet aklı, Ortadoğu bölgesine bu büyük resimde bakmak zorunda ve Türk devletlerinin yöneticilerinin ömürleriyle sınırlı olmayan uzun bir gelecek planı yapmalıdır.

Türkiye’de bazı Ortaçağ artığı, günümüzü anlayamayan güruhlar var. Ümmetçilik peşindeler. Halbuki dünyada ümmetçilik sadece Yahudilerde var. Çağ, milletler, milliyetler ve milliyetçilik çağı. İslam inancı anlamında bu kişilere, gruplara saygı duymakla beraber fikri davranışlarını Türk devletinin yönetiminde olması halinde Türk devletinin yıkılmasına gidecek kadar sorunlu buluyoruz.

Tabii üstteki paragraf samimi İslam inancı içinde yaşayan ve ona göre hareket edenler için idi.

Bazı güruhlar var ki, onlar İslam inancına bürünmüş şeytanlardır. Onlar emperyalizmin işbirlikçileridir. Onların milliyet mensubiyetleri yoktur. Parayı veren onları kiralar. Onların vatanları yoktur. Her yerde rahat rahat yaşarlar. Onlar devşirilmiş içimizdeki hainlerdir. Gün gelir her İslamcıdan daha İslamcı, Gün gelir her Türkçüden daha Türkçü olurlar. Hemen hepsi tiyatro eğitimi almışlardır. İnanası gelir.

Şimdi bu iki güruh, Türk askerinin İsrail’in harekat yapacağını söylediği Gazze’ye gidip Mehmetçiğimizin Gazze’de savaşmasını, gerekirse şehit olmasını istiyor. Ama kendileri Türkiye’de güvenli villalarında, sıcak yuvalarında Mehmetçiğimize dualarla destek olacaklarmış.

Osmanlı’nın son yüz yılı gibi.

Bazı siyasilerimiz günü kurtarmak, tribünlere selam vermek için bu güruha katılıyor. Türk devlet aklının o zavallı siyasetçimize neden çok etkin devlet yönetimi vermediğini sanki daha iyi anlayabiliyoruz.

İsrail tabii ki telin edilmeli. Filistin’de ne kadar yaralı varsa Türkiye’ye getirilip tedavileri yapılmalı, Abluka altındaki Gazze’ye gıda, ilaç ve ne kadar insani yardım gerekiyorsa fazlası yapılmalı. Türkiye ve Filistin için tüm diplomatik yollar zorlanmalı.

Ama Atatürk politikalarından, yurtta barış, dünyada barış şiarından devam etmeliyiz.

Ama kavga etmenin de bir kuralı vardır. Bir matematiği vardır.

Bu güruh Türk olmadığı için olası bir başarısızlıkta, başarısızlığımızı onların patronlarının başarısı göreceklerdir.

Mehmetçiğimizi Ortadoğu’da savaşın içine göndermek isteyenlere askeri uçak, silah, mühimmat ne istiyorlarsa vermeliyiz. Gazze sınırına kadar kendilerine yardımcı olmalıyız.

Biz Türkler “Laf ola kese savaşı, laf ola kestire başı” atasözünün sahibi bir milletiz.

Coğrafyanın kader olduğunu da bilen bir milletiz…