Devlette liyakat önemli değil mi?

Sn. Cumhurbaşkanı Erdoğan, katıldığı(25.07.2022) bir tv programında; A. Davutoğlu’nu, Babacan’ı kast ederek; “onlar o makamları hak etmiyorlardı, layık da değillerdi. Ama ben onları o makamlara atamıştım, ihanet ettiler” itirafında bulundu.

Abone Ol

Elbette bu şahsiyetler, o makamlara layık mıdır, değil midir benim ilgi alanım değil.

                Lakin devlette liyakat şarttır diye bilinirdi. Makamlara yandaş, benim adamım, partilim, akrabam, eniştem diye kişiler atanmaz. O makamları bilen, o makamlara layık kişiler atanırdı.

                Aslında bu söz, mevcut bürokratlara, bakanlara ve bakan yardımcılarına da bir hakaret olmuyor mu? Hak etmedikleri halde atamaları yapılmış iseler?

                Bizim devlet geleneğimizde atananlar, atandıkları makamları ve koltukları hak edenler ve o makamları yüceltenler şeklindeydi.

                Cumhurbaşkanı’nın icraatıyla öğreniyoruz ki, şahıslar, makamlara hak etmedikleri halde Sn. Erdoğan’ın demesiyle mi/istemesiyle mi oluyor?

                Ne yazık ki hep hayıflanır ve kaygı duyardım. Kurumlar neden başarılı olamıyorlar, üniversiteler neden dünyanın ilk 500 üniversitesine giremiyorlar diye.

                Demek ki o makamlara, hak edenler, liyakat sahipleri değil de, Cumhurbaşkanı’nın münasip gördüğü ya da tanıdıkları atandığı için kurumlarda yıpranma ve güven azalımı bundanmış,

                TUİK en basit örnek, güveni kaybetmiş.

                DİB, dinin ve İslam’ın sözcülüğünden ziyade AKP’nin kurumu gibi çalışmakta, vaaz etmekte, güven % 13’lerde.

                YSK ha keza öyle.

                Türkiye’de 13 Hukuk Fakültesi’nin dekanları ne yazık ki HUKUKCU değil. İşletmeci, veteriner, mühendis gibilerden atanmış. Onun için de sesleri solukları çıkmıyor.

                Yüksek yargı organlarına atananların de pek çoğunun hukuk eğitimi almayanlardan olduğu medyada yazılıp-çizilmekte.

                MEB bile eğitimci değil. Ama biz eğitimde çağdaş olma iddiasındayız, eğitimde kalite ve verim yerlerde iken.

                Elçi ve konsoloslar, monşerler diye küçümsenip, itibarsızlaştırılıp, tecrübeli ve birikimli insanlar yerine hak etmeyenler atanmış olmalı ki, Türkiye’yi temsil gerektiği gibi değil. En son Bulgar vatandaşları Türkiye’ye vizesiz gelebilecek ama Türk insanı Bulgaristan’a vizeli. Bunun neresi başarı?

                Oysa kurumlar, liyakatlı ve konunun uzmanlarınca yönetilse değer kazanır, tarafsız ve şeffaf olurlar.

                Ne yazık! Sn. Cumhurbaşkanı’nın kendi ifadesiyle öğreniyoruz ki, kurumlar liyakatlı kişilerce değil de, Cumhurbaşkanının kendince atadığı kişilerce yönetilmekte imiş.

                Böylesi bir yönetim öncelikle AKP’nin kurumsallığına zarar verir.

                Böylesine atanan kişiler de öncelikle Sn. Erdoğan’a zarar verir.

                Öyle ya bu kişilerin başarısızlıkları kime mal edilecek?

                Bay Kemal ile Meral Akşener’e değil her halde.

                Keşke kurumlara atanan kişiler liyakatlı ve layık kişiler olsaydı da, yaz ayında domatesi 15, biberi, 10, inciri 150 liradan almasaydık. Eti 175, ekmeği 3,5, simidi, 3 liradan yemeseydik.

                Faiz, enflasyon, dolar bu ülkenin problemi olmasaydı.

                Sağlık sistemimiz çökmeseydi de, insanımız hastane hastane doktor arayıp, sıra almada sorunlar yaşamasaydı. Keşke 100 bin öğrencimiz üniversite sınavında sıfır çekmeseydi.

                Ne kadar doğru bilemiyorum, sosyal medyada bir haber: iki yıllık sebze üretim tekniği bölümü mezunu İlyas Haliloğlu, Türkiye Uzay Ajansı’na atanmış. Hayırlı olsun. Uzay ve sebze üretim tekniği. Öyle ya uzayda da tarım şart, Venezuella’dan arazi baktığımız gibi.