Dinimizce israf haram. Buna kimsenin itirazı yok. Haram olan bir fiili bile bile işlemenin vebalinin büyük olduğunu/olacağını da sanırım bilmeyen yoktur. Nitekim yürürlükteki kanunlarımıza göre de kazaen ya da meşru savunma sonucu işlenen suçlarla taammüden/kasten/tasarlayarak işlenen suçların cezaları farklıdır.
Devlet yönetiminde ve bürokrasinin hemen her kademesinde dini hassasiyetleri ile bilinenler iş başında ama gördüğümüz ve bildiğimiz kadarı ile israf ve şatafat tavan yapmış durumda. Milletimizin, çoğu son yıllarda zengin oluveren hemen her kademeden, her cemiyetten insanında da değişen bir şey yok. Osmanlı’nın Lale Devri şairi Nedim’in “Gülelim oynayalım kâm alalım dünyadan” mısraı zamane Müslümanları tarafından adeta bir düstur haline getirildi.
Yıllar önce, Gümrük ve Tekel Bakanlığı’nın Ankara - Eskişehir Yolu üzerinde ve Diyanet İşleri Başkanlığı’nın karşı tarafında yaptırdığı İkiz Kuleler’in inşaatı sırasında, “Devlet Hâlâ Niye Bina Yaptırır ki?” başlığı altında bir yazı yayınlamıştım. Binalar yapılmış ve uzunca bir süre boş kalmıştı. Sonunda devlet o binaları, kâr ederek ya da etmeyerek para babalarının üst kuruluşlarından biri olan Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği’ne sattı. Daha sonra bir vesile ile TOBB’a yolum düştüğünde gördüm ki, Gümrüklerden Sorumlu Devlet Bakanlığı’nın önemli bir bölümü ikiz kulelerden birinde kiracı olarak oturuyor. Tam da Nasreddin Hoca’nın “Dostlar Alışverişte görsün” fıkrası gibi bir durum.
Ankara’yı bilenler ya da yolu düşenler birkaç yıl öncesine kadar Sıhhiye’deki Hitit Heykeli’nin hemen karşısındaki Etibank/Eti Holding binasını bilirler. O bina yıkıldı ve yerine kondurulan barakada Adalet Bakanlığı’na bağlı İş Yurtları’nın satış mağazası var. Binanın yıkıldığı sıralarda aracımın kasko işlemlerini yapan sigortacım anlatmıştı. Yıkım işlemi yapılmadan bina içinde büyük bir tadilat yapılarak milyonlarca para harcanmış. Tadilat bittikten sonra Etlik’te bulunan Anteras isimli AVM’den fahiş fiyatla yer kiralanarak oraya taşınılmış ve bu arada Eskişehir Yolu üzerinde yeni holding binası inşaatına başlanmış. Yani bilmece gibi bir şey… Binayı yıkacaktınız niye tadilat yaptınız, başka yere yeni bina yapacaktınız niye kiraya çıktınız?
AKP iktidarları döneminde Bakanlık ve bağlı kuruluşların kiralık bina furyası aldı başını gitti. Öyle ki, önceden hangi kuruma kiraya verileceği biliniyormuşçasına yapılan binalar gözden kaçmıyor ve inşaat biter bitmez bir bakanlık ya da herhangi bağlı kuruluşu oraya taşınıyordu. Cumhuriyetimizin 100. Yılına az bir zaman kaldı, bunca devlet binası var ama en büyük ve ballı kiracı hâlâ devlet. Öyle ki o devasa binaların bir ya da iki yıllık kira bedeli ile aynı ölçekte sıfır bina yapmanın mümkün olduğu uzmanlar tarafından söylenip duruyor.
Makam aracı saltanatı ve personel israfı kimsenin gözünden kaçmıyor, çeşitli vesilelerle de yazılıp çiziliyor ama kimse tınmıyor bile. Türkiye’de, dünyanın başta gelen gelişmiş ve zengin ülkeleri olan Almanya, Fransa ve Japonya’nın bilmem kaç katı makam aracı olduğunu bilmeyen yok. Zikredilen 190 bin civarındaki araca resmi kurumlarca kiralanan ve sivil plakalarla serseri mayın gibi dolaşıp duran araçlar dâhil midir değil midir bilmiyorum. Televizyonlarda ve bazen tesadüf ettiğimizde Ankara caddelerinde, sosyal medyada devlet büyüklerimizin şatafatlı ve tantanalı geçişlerini görüyoruz. Onu da geçtik, önceki Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül’ün hala devlete ait bir köşkü kullandığı, emrinde devletin tahsis ettiği 55 koruma, 45 personel ve 18 makam aracı bulunduğu yazılıp çiziliyor. Bunun yalanlandığına dair bir habere rastlamadım. Yazık değil mi bu milletin emeğine, alın terine?
Hemen her kurumda atıl durumda olan ve hiç faydalanılmayan “danışman” ya da “uzmanlar ordusu” var. Bunların da “Has Müşavir”, “Hoş müşavir”, “Boş Müşavir” gibi sınıfları olduğunu biliyorum. “Has Müşavirler”in makam otoları olmazsa olmaz. “Hoş Müşavirler”, makam sahibinin zaman zaman odasına çağırıp geyik muhabbeti yaptığı kişilerdir. “Boş Müşavirler” ise malum… Bir de sayısını sanırım kimsenin bilmediği “Cumhur Başkanlığı Baş Danışmanları” var. Onların her birine makam aracı tahsis edildiği aşikâr. Çünkü mesela İlnur Çevik, mesela adından çok namı olan Jöleli lakabıyla bilinen vatandaş TRT’de de program yapıyorlar ve bu devlet kurumundan da ayrıca okkalı paralar alıyorlar. Bu da yetmiyormuş gibi geliş gidişlerinde özel şoförlü makam araçlarını kullanıyorlar. Şimdikileri bilmiyorum ama vakti zamanında cüz’i paralar karşılığı katıldıkları programlara belediye otobüsleri ya da dolmuşlarla gelip giden profesörleri de tanıdığım için böyle bir anlayışı ve uygulamayı anlayamıyor, kahroluyorum.
Başta Diyanet İşleri Başkanlığı, Cumhur Başkanlığı olmak üzere resmi kurum ve kuruluşların verdikleri yemeklerde, iftarlarda tabir yerinde ise “kuş sütü” dışında her şeyin olduğu malum. En son adını bile yeni duyduğumuz “Ejder meyvesi suyu” da zaten bu şatafatın üstüne tüy dikiverdi! İşte, günümüzde hemen her türlü gıda maddesine görülmedik zamlar gelirken ve bazı uzmanlarca açlık tehlikesinden bahsedilirken bir örnek olarak Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda 30 Ağustos Zafer Bayramı münasebetiyle verilen yemeğe katılanlardan Hürriyet Gazetesi yazarı Vahap Munyar’ın nakli ile orada yenilip içilenlerden bir demet:
Ejder Meyveli Smoothie (Chia tohumu eşliğinde), Efuli (Liçi meyvesi eşliğinde), Aloevera (Starex meyvesi eşliğinde), Orman Meyveli Special, Bahçe Naneli Limonata, Taze Sıkılmış Portakal, Taze Sıkılmış Greyfurt, Taze Sıkılmış Havuç, Taze Sıkılmış Elma.
Pataşur içerisinde Çerkez Tavuğu, Zencefilli Somonlu Suşi, Tartalet içerisinde Antakya usulü Humus, Susamlı Levrek Simidi, Aydın usulü kuzu çöp şiş...
Munyar bunları naklettikten sonra ekliyor: “Cumhurbaşkanlığı ekibi ikramda birçok lüks oteli geride bırakacak iş çıkarıyor..."
Bu aktarılanlar üzerine “Gözümüz yok” deyip geçiştirmeli mi yoksa Tevfik Fikret’in “Han-ı Yağma” şiirini mi okumalı bilemedim!
Yemeklerde bir de “Kulü ve’şrabu” ile başlayan Yemek Duası okunduğunu bilirsiniz. Cenab-ı Allah, A’raf Suresi’nin 31. Ayetinde, “Yiyiniz içiniz fakat israf etmeyiniz. Muhakkak ki Allah müsrifleri/israf edenleri sevmez” buyuruyor.
Oysa devlet ve millet olarak baştan ayağa israf içinde yüzüyoruz. Dünün mütevazı Müslümanları artık “Süslüman” yakıştımasını bir etiket gibi taşıyorlar. Galiba sosyal medyada şöyle bir paylaşıma rastlamıştım: “Dün hacı muratlarınıza binerken alnına ve arkasına Mülk Allah’ındır yazıyordunuz, şimdi dört çeker jeeplerinize niye yazmıyorsunuz?” Başka söze ve yoruma gerek var mı?
Bir de şu var… “Tekbir G…”, “Safa – Merve M…”, “Mina P…,“Cevşen Kasabı”, “Helal Gıda”, “İslami Usulle Kurban Kesimi” ve işlere dinimizi alet etmede son nokta: “İslami Usulle Halı Yıkanır!..” Söyleyecek ve yazacak çok sözüm var da susuyor, kendimi frenliyorum. Ebu Hanife Hazretlerinden yaşanmış bir olay, bir ders anlatayım da aklı olan ne anlarsa anlasın:
Büyük bir İslam Âlimi olan Ebu Hanife, günümüzün şeyh bozuntuları gibi müritlerini sömürerek değil kumaş ticareti yaparak geçiniyordu. Dükkânına gelen bir müşteri beğendiği kumaşı işaret ederek ister. Ebu Hanife Hazretlerinin oğlu kumaşı indirmek üzere uzanırken, “Allahümme Salli Ala Muhammed” diye salavat getirince babası müdahale eder:
- O kumaşı yerine bırak, satmıyoruz!
Şaşkınlık içinde kalan müşteri almak için ısrar ederse de kararından dönmez ve şöyle der:
Biz işimize/kazancımıza Peygamberimizi alet ettik. Onun için kusura bakma!
Oysa günümüzde “Helal haram ver Allahım, asi kulun yer Allahım” anlayışı hâkim. İçinde bulunduğumuz hassas duruma, ekonomik darboğaza rağmen israftan, lüksten, şatafattan taviz veren, kul hakkı yemekten korkan yok. Hediye olsa da, hibe olsa da, para ile alınsa da baştan aşağı abesliklerle dolu olan Katar Şeyhi’nin 7 yatak odası ve bilmem daha ne özellikleri olan “Uçan Saray”ının Türkiye’ye getirilmesi herhalde vicdan sahibi herkesin içinde derin yaralar açmıştır. Bütün bunlar olup dururken ekonomik programlar açıklayıp durmanın da bir anlamı olduğunu/olacağını sanmıyorum. Artık masal dinlemeye değil hakikatlerle yüzleşmeye ihtiyacımız var.
Milletimizin bütün bunları görüp anlayabilmesi ve tabii ki iyi bir imtihan verebilmesi için dalmış olduğu derin uykudan uyanması gerekiyor.