“Günde 750 bin TL harcıyorum” diyerek bir anda kendini hedef haline getiren Dilan Polat ve eşi hakkında acil bir Mali Suçları Araştırma Kurulu (MASAK) soruşturması yapıldı ve kara para aklama bulgularına rastlanınca ikilinin mal varlığı donduruldu.
Fatih Altaylı bugünkü köşe yazısına Dilan ve Engin Polat'ı taşıdı. Hâlâ ortada yanıtlanmamış bir soru var. Dilan ve Engin Polat kimlerin parasını aklıyordu, bunlara bu işi kim öğretmiş, kim yaptırıyor?
Bunlar ortaya çıkar mı bilmiyorum.
Tabii ki zorlayacağız hep birlikte.
MASAK araştırmasının ve mal varlıklarının dondurulmasının ise bir iki gazeteci, bir avukat ve bir ekonomistin meseleyi gündeme getirmesiyle olması ise ilginç.
Çünkü bu “familya” lüks yaşantısını birkaç yıldır herkesin gözüne sokuyor, onlarca lüks otomobili villalarının bahçesinde sergiliyor, birbirlerine aldıkları pahalı hediyeleri sosyal medyadan paylaşıyor, görgüsüzlüğün değil kitabını, ansiklopedisini yazıyorlardı.
Ve tüm bunlar gizli kapaklı değil, 7 milyon takipçili bir Instagram hesabında, sosyal medyanın her tarafında, magazin basınının tüm yayınlarında sergileniyordu.
İlginç olan ise Maliye’nin ve MASAK’ın tüm bunlar yaşanırken olayla hiç ama hiç ilgilenmemesiydi.
Ortada güzellik merkezlerinden elde edildiği iddia edilen yüklü bir gelir vardı.
Gelir var ise haliyle vergisi de olmalıydı ama ne bakan vardı ne araştıran.
Güzellik merkezlerinden böylesi bir gelirin elde edilip edilemeyeceği, bu sistemin nasıl işlediği ise bir başka soruydu ve o da MASAK’ın ilgi alanıydı.
Ve ne Maliye ne de MASAK tüm bu süreç boyunca belli ki bu ikiliyi mercek altına almamış, bırakın mercek altına almayı dönüp bakmamış bile.
Ve yine belli ki, birkaç gazeteci, sosyal medyada etkin Özgür Demirtaş gibi birkaç ekonomist ve avukat Feyza Altun üzerine gitmese yine de ilgilenmeyecekmiş!
Hal böyle olunca insan merak ediyor, daha bu şekilde karanlık servetler edinen başka kimler var ve belli ki bunlarla da ne Maliye ne MASAK ilgileniyor!
Peki niye?
Bu kurumlarda çalışanlar sorumsuz, ilgisiz insanlar olduğu için mi?
Değil elbet.
İlgilenmiyorlar çünkü Türkiye bir hukuk devleti değil, bırakın hukuk devletini artık bir yasa devleti bile değil.
Hal böyle olunca bu kurumlarda çalışanlar da “Başıma bela almayayım” diyor ve ilgilenmiyor.
Çünkü namuslu ve işini yapmak isteyen bürokratlar bile her türlü suçun arkasında bir üst düzey kamu yöneticisinin ya da bir siyasetçinin olduğunu düşünüyor artık.
Ve suçun üzerine giderken suçlu duruma düşürülmekten, basit bir vergi kaçağını araştırdığını düşünürken Devlet’in içine yerleştirilmiş bir suç örgütü, bir kara para mekanizması ile karşılaşmaktan ve bu mekanizmanın kurbanı haline gelmekten korkuyor.
Bu kirli ve pis işlerin içinden bir bakanın, bir parti yöneticisinin çıkacağını düşünüyor ve bulaşmak istemiyor.
Namuslu insanlar bile bir noktada “Çoluk çocuğum var. Ben mi uğraşacağım! Ne halleri varsa görsünler” demeye başlıyor. Ve sonunda Devlet “Ne halleri varsa görsünler” devleti haline geliyor.
Şu anda durum budur.
Ne halimiz var ise onu görüyoruz.
Bir ötesini görmemiz de pek uzak değil.