Yunanistan Din Özgürlüğü, Eğitim ve Din İşleri Bakanlığının “Yunanistan’da Dini Öneme Sahip Alanlarda Yaşanan Olaylar - 2022” başlıklı raporu yayınlandı. Batı Trakya Türk Azınlığı Danışma Kurulu Başkanı ve Gümülcine Müftüsü İbrahim Şerif ile İskeçe Müftüsü Mustafa Trampa, raporu değerlendirdi. Müftü Mustafa Trampa raporu “Devletin hukuk tanımazlığını meşrulaştırmak için yazdığı bir hikâye olarak değerlendiriyorum.” Dedi.

GündemGazetesi’nin sorularını yanıtlayan Batı Trakya Türk Azınlığı Danışma Kurulu Başkanı ve Gümülcine Müftüsü İbrahim Şerif ile İskeçe Müftüsü Mustafa Trampa, Batı Trakya Türklerinin sorunlarını bir kez daha dile getirmiş oldular.

SORU: Eğitim ve Din İşleri Bakanlığının “Yunanistan’da Dini Öneme Sahip Alanlarda Yaşanan Olaylar - 2022” başlıklı bir rapor yayınlandı. Bu rapor çerçevesinde Batı Trakya Türk Azınlığının müftülük meselesini bize değerlendirir misiniz?

MÜFTÜ İBRAHİM ŞERİF: Yunan devletinin kendi vatandaşları olan Batı Trakya Müslüman Türkleriyle, azınlığın iradesiyle 40 yıllık inatlaşması derim. 40 yıl önce kilisesine zangoç atayamayan devlet, Batı Trakya’daki Müslüman Türklere Müftü atamaya kalkmıştır. Tabii doğal olarak azınlık bunu kabul etmedi ve kendi müftülerini seçti. Böylelikle bu ikilik devlet eliyle yaratılmış oldu. Eğitim Bakanlığının raporuna gelecek olursak... Dönem dönem veya yıllık olarak yayımlanan raporlar var. Yunanistan Eğitim Bakanlığı da yakın zaman önce böyle bir rapor yayımladı. Bu raporlar yayımlanıyor ama gelip bizle görüşülmeden, Batı Trakya Türk Azınlığının teveccüh gösterdiği gerçek temsilcileri ile Batı Trakya Türk Azınlığı Danışma Kurulu ile görüşülmeden yayımlanıyor. Öyle bir rapor ki biz Türklerin hiçbir sorunu yokmuş, her şey güllük gülistanlıkmış gibi hazırlanmış. Yani mesele en başından, sorunların kaleme alınması aşamasından yanlış yollar izlenerek başlıyor.

SORU: Size göre müftülük sorununun kaynağında ne yatmaktadır? Yine Eğitim Bakanlığının 2022 yılı için yayınladığı raporda da değinilen yeni müftülük yasasını nasıl değerlendirirsiniz?

MÜFTÜ MUSTAFA TRAMPA: Ben Batı Trakya’da yaratılmış olan müftülük sorununu bir hukuk tanımazlık sorunu olarak değerlendiriyorum. Bakın, biz Batı Trakya Türkleri olarak kendi kendimize icat ettiğimiz bir düzeni ve uygulamaları istemiyoruz. Bizim taleplerimizin kaynağı uluslararası hukuk. Nedir Batı Trakya Türklerinin dini özerkliğini düzenleyen ve Yunanistan’ın imzacı olduğu antlaşmalar? 1881 İstanbul, 1913 Atina ve 1923 Lozan Barış Antlaşmaları. 2345/1920 sayılı yasa. Biz bu antlaşmaların hükümlerinin uygulanmasını istiyoruz. Yunanistan bu antlaşmaları görmüyor, ihlal ediyor. Batı Trakya Türklerinin gerçek temsilcilerine danışılmadan hazırlanmış bu raporda İstanbul ve Atina Antlaşmaları yer almıyor. Rapor Lozan Barış Antlaşması’na ise antlaşmanın metnini ve ruhunu tahrif ederek, Yunanistan’ın işine geldiği şekliyle atıfta bulunuyor. Yine raporda Batı Trakya Türklerine rağmen çıkarılan yeni 4964/2022 sayılı Müftülükler Yasası bir lütufmuş gibi, bir ilerleme gibi sunuluyor. Halbuki son yaşanan süreçte hep birlikte gördük. İskeçe Müftümüz Ahmet Mete hocamızın vefatının hemen akabinde apar topar bu yasayı çıkardırlar. Müftülüklerin özerkliğini tamamen ortadan kaldıran, sıradan bir devlet dairesine, bir devlet memuriyetine indirgeyen, müftü naibine tombalacılık-lotaryacılık yaptıran bir yasa. Devlet bu yasayla müftülük makamının itibarını zedelemiştir. Bu yasayla devlet ne uluslararası hukuka ne de insan haklarına saygılı olmadığını göstermiştir. Ama bakın tüm bunlar hukuk ve ahlak ilişkisini de açıkça ortaya koymaktadır. Burada müftü atamaları uluslararası hukuka aykırıdır, öte yandan bir dini liderin ölümünü fırsat bilerek bu yasal düzenlemeyi yapmak ahlaki değerlerle ilgilidir. Maalesef devlet bize yaklaşırken hukuki değerleri de ahlaki değerleri de göz ardı etmektedir.

SORU: Raporda Yunanistan’da, Batı Trakya’da tamir edilen birçok Osmanlı İslam eserine yer veriliyor. Siz bu bağlamda Yunan hükümetinin İslam’a ve azınlığa karşı tutumunu farklı dinlere, farklı kültürlere saygı boyutunu da göz önünde bulundurarak nasıl değerlendirirsiniz?

MÜFTÜ İBRAHİM ŞERİF: Şimdi Mustafa Trampa hocam ahlaki değerler dedi, ben de meselenin o yönüyle devam edeyim. Yunanistan maalesef İslami değerleri, kültürel değerlerimizi, kutsallarımızı kendi siyasetine alet ediyor. Bakın her şeyi geçtim camiler, ibadet yerleri insanlığın ortak mirası, ortak vicdani paydasıdır. Burada bu anlamıyla bile saygı duyulmuyor. Benim de oldukça dikkatimi çekti, raporda camilerin tamir izinlerinin kolaylaştırıldığı, bunun için müftülüklerle toplantı yapıldığından bahsediyor. Tayinli müftüyü, tayinli vakıf idaresini Batı Trakya Müslüman Türk halkı tanımıyor ki. Bu kişilerle yapılmış toplantı hangi soruna çözüm getirebilir? Halbuki onlarca camimiz var tamir izni alamıyor. Tamir izni alanlar da farklı bahanelerle ibadete açılmasına izin verilmiyor. Bakın, Yanıköy camiinin durumu ortada. Tarihte kuruluşundan itibaren bir Türk köyü orası. Camiye ilk etapta tamir izni verilmedi. Daha sonra izin çıktı; bu kez de yasa değişti, izin eski yasaya göre alınmış dediler. İbadete açılmasına izin verilmiyor. Ama diğer yandan aynı köyde vakıf arazisine birkaç ayda kilise diktiler. Bunlar raporda yer almıyor. Yine bazı farklı bölgelerdeki camilerde bir de restorasyon kılıfı var. Restorasyona alınıp çökmesi bekleniyor. İşte Dimetoka Mehmet Çelebi Camii’nin durumu ortada. Restorasyon başladı, cami yandı, hala restorasyon bitmedi. Ama raporda restorasyon aşamasında olarak gösteriliyor. Ahlak dedik ya. Bir de işin daha acı tarafı var. Bazı camilerin izni konusunda devlet tamir iznine onay vermek için tayinli müftü naibine bağlı bir devlet memuru, imamın o camide kabul edilmesini şart koşuyor. Mütevelli, cami cemaati istemiyor tayinli imamları. Milletle böylesine bir inatlaşma. Palazlı Camii’nin bu nedenle arka duvarı çöktü-çökecek izin verilmiyor. Vicdanlarına nasıl sığdırıyorlar anlamıyorum. Tüm bunlar o raporda yer almıyor.

SORU: Sayın Trampa, biliyorsunuz ki Yunan hükümetinin yıllardır sürdürdüğü azınlığın Türk kimliğini inkâr- tanımama politikası var. Bu kimlik inkârının Eğitim Bakanlığının raporuna da yansıdığı görülüyor. Diğer yandan da yine hükümet tarafından sürekli dile getirilen bir İslam’a ve dini kutsallara saygı söylemi var. Bu konuda ne söylemek istersiniz?

MÜFTÜ MUSTAFA TRAMPA: Öncelikle Eğitim Bakanlığının raporu da Lozan’a atıf yaparken antlaşmanın İstanbul’da Rum azınlığının, Batı Trakya’da ise Müslüman azınlığın haklarını tanımladığını söylüyor. Açıkça Lozan’ı, uluslararası hukuku, çiğniyor. Devlet bizlere sormadan yıllardır bize kimlik tayin etmeye çalışıyor. Hükümetin bu “Müslüman azınlık” teorisi nasıl mümkün olacak peki? Benim Türklüğüm ve Müslümanlığım bir bedende birleşmiş. Bu demektir ki, biz senin kalbinin yarısını keseceğiz, diğer yarısıyla yaşayabiliyorsan yaşa. Bizim kimliğimiz bizlere doğduğumuzda inancımızla, kültürümüzle, dilimizle verildi. Şimdi devlet farklı, bizim hissiyatımızda, bilincimizde olmayan kimlik veya kimlikleri bizlere dayatmak istiyor. Bu olmaz. İslam’a ve dini kutsallarımıza saygı konusuna gelince. Aslında bunu da kimlik politikasından ayrı düşünemeyiz. Ne dedik, kimliğimiz hafızamızda kazılı. Başka nerede bizim kimliğimiz? Camilerimizde, vakıflarımızda, asırları aşan mezarlıklarımızda. Yunanistan bu toprakların altı asırlık kültürünü, medeniyetini silmek pahasına birçok bölgede Türk-İslam şaheserlerini camilerini yok etti. Bakın, 1913 Atina Antlaşması’na göre Yunanistan’da mezarlıklar vakıf malıdır, dokunulamaz. Eğitim Bakanlığının raporunda bunlardan hiç bahsedilmiyor. Artık Türklerin yaşamadığı bölgelerde mezarlık kalmadı. Ama bugün burada Batı Trakya’da on binlerce Müslüman Türkün varlığına rağmen Horozlu mezarlığını talan ettiler. Bu mu İslam’a, dini kutsallara saygı? Raporda Müslüman azınlık diyorlar ama, Horozlu köyündeki Müslüman Türk mezarlığına yapılan saldırıya hiç yer vermiyorlar. Ve hükümet bunun da üzerini örtbas etmeyi bildi. Hiçbir şey olmamış gibi, bu devlet eliyle kutsalımıza, kimliğimize yapılmış saldırıyı unutturmak, örtbas etmek istiyorlar.

SORU: Eğitim ve Din İşleri Bakanlığının, Yunanistan’da dini öneme sahip alanlarda yaşanan olaylar konusunda yayımladığı bu raporu sizce Batı Trakya Müslüman Türk azınlığının sorunlarının çözümü konusunda, azınlık haklarına saygı konusunda bir katkı sağlayabilir mi?

MÜFTÜ İBRAHİM ŞERİF: Bizim varlığımızı dahi kabul etmeyen bu raporun olumlu bir katkı yapmasını beklemek hayalcilik olur. Rapor daha çok devletin azınlığı sokmak istediği kalıbı çiziyor. Raporda Batı Trakya’nın gerçeklerine dair bir şey görmek mümkün değil. Bakın özellikle dikkatimi çekti. Raporda Alevi-Bektaşi kardeşlerimiz sanki Türk Azınlığın bir parçası değilmiş gibi yansıtılıyor. Biz yüzyıllardır bu topraklarda aynı tarihin, kültürün milli hafızanın takipçisi olarak hiçbir zaman böyle bir ayrılık yaşamadık. Uluslararası mecralarda bu raporların güvenirliği sorgulanmalı. Yine raporda yeni müftülük yasasının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Mahkeme kararları ile uyumlu olduğu söyleniyor. Burada ne demek istemişler anlamak mümkün değil. AİHM bizi, seçilmiş müftüleri haklı buldu. AİHM Türk derneklerini haklı buldu. Ama devlet hala on binlerce insanın Türk kimliğini, hür iradesi ile seçtiği müftüleri reddediyor. Azınlığın gerçek temsilcileri ile görüşülmeden hangi soruna çözüm bulacaklar? Bu sebeple de bu raporun ne var olan sorunların çözümü için bir önemi ne de azınlık nezdinde itibarı oluyor.

MÜFTÜ MUSTAFA TRAMPA: Açıkçası ben bu raporu, bir önceki de öyleydi, başta dedik ya hukuk tanımazlık, öyle görüyorum… Devletin hukuk tanımazlığını meşrulaştırmak için yazdığı bir hikâye olarak değerlendiriyorum. Öncelikle rapor Müslüman Türk Azınlığın dini özgürlüğü ve özerkliği ile ilgili hiçbir soruna değinmiyor. Halka rağmen çıkartılan yeni müftülük yasasından müspet bir ilerleme diye bahsediyor. Müftülük makamının konumunu, itibarını yükselttik deniyor. Hâlbuki devletin Türk Azınlığın gerçek temsilcilerine danışılmadan çıkarttığı yasaya da, atadığı müftüye de, imama da halk itibar etmiyor. Batı Trakya Müslüman Türklerinin kabul etmediği yöntemlerle burada bu soruna bir çözüm bulunamaz. Çok şükür halkımız 9 Eylül 2022’de bir kez daha teveccüh gösterdi ve müftülük makamına sahip çıktı. Kutsallarımıza, kimliğimize sahip çıktı. Tüm bunlar belirli noktalarda düğümleniyor. Hukuk tanımazlık, kimlik ve ahlak ilişkisinde düğümleniyor. Raporda da bahsediliyor. “Yunanistan’ın uluslararası anlaşmalardan kaynaklanan yükümlülüklerine uygun olarak” deniyor. İyi ama 1913 Atina Antlaşması Müftüler seçimle işbaşına gelir diyor. Lozan Barış Antlaşması azınlığa dini alanda, eğitim alanında özerklik tanınır diyor. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi İskeçe Türk Birliğini, Türk derneklerini tanı diyor. Ama azınlığın mustarip olduğu bu gerçekler raporda yer almıyor. Tüm bunları devlet duymuyor ancak uluslararası hukuka, dini özgürlüklere saygılı olduğunu iddia ediyor. Kimi kandırıyor? Uluslararası alanda kendini aklamaya çalışıyor. Bakın insan kimliksiz yaşayamaz. Ahlak ve hukuk ise insanca yaşamak için hepimize gerekli. Batı Trakya Türkleri, hakkına, hukukuna, kimliğine sahip çıkmaya devam ediyor, edecektir.