Milliyetçilik bir duruştur, bir parti mensubiyeti değil. Öyle olduğu için de, her partiden insan kendini milliyetçi olarak tanımlar. Yapılan anketler Türk halkının yüzde 65’inin kendini milliyetçi- muhafazakar olarak tanımladığını gösteriyor. Bu büyük bir rakam. Bu kitle, bir partiye kanalize edilse ilelebet iktidarda kalır.
Peki, niçin kanalize edilemiyor. Çünkü; milliyetçilik adına siyaset yapanlarla milliyetçiliğin değerleri, prensipleri arasında çok büyük bir mesafe var. Ve bu aralık her geçen gün büyüyor. Bunun bir nedeni de farklı milliyetçiliklerin olmasıdır.
Milliyetçilik mahiyeti belirsiz, çerçevesi belli olmayan bir fikir akımı değil. Ne kadar milliyetçilik biçimi olursa olsun hepsinin ortak olduğu prensipler,duyarlılıklar var. Söz gelimi, hiçbir milliyetçi bu milletin adının Türk milleti olduğuna itiraz etmez. Kurumlarının başında TC sembolünün bulunmasını gerekli görür.Ülkeyi bölünmeye götürecek tasarruflara karşı çıkar, bunu milliyetçiliğin derecesine göre farklı dozlarda dile getirir. Şu sıralar toplumu alıştırmak için gündeme getirilen -federalizm’e -hiçbir milliyetçilik biçimi cevaz vermez. Çünkü, etnik milliyetçiliğin taban bulduğu yerlerde böyle bir siyasi düzenleme bölünmeye kapı açmaktan başka işe yaramaz. Bunu sükutla karşılamak, mevzi kazanımlar uğruna görmezden gelmek asla milliyetçi bir duruş ile bağdaşmaz.
Keza, İslam adına söylenen, konuşulan her şey de İslam değildir. Tarih, dinle aldatan, dini kişisel veya kurumsal çıkarlar için bir aparat olarak kullanan sayısız kişi ve harekete tanık olmuştur. Zaman zaman din bizzat dinin kendisine karşı da kullanılmıştır. Milli Mücadelede Teali-i İslam cemiyetinin yayınladığı fetvayı hatırlayın. Yunan Uçaklarından atılan bildirilerle halk milli mücadeleye karşı ayaklanmaya çağrılmış, milli mücadelenin dini açıdan meşruiyetinin olmadığı ifade edilmiştir. Bu fetvanın atıldığı tarihte Yunan Anadolu’ya girmiş, tecavüzlere başlamış, Ege bölgesini tarumar etmiştir. Düşünebiliyor musunuz adı İslam’ı yüceltmek olan bir cemiyet Milli mücadeleye karşı Yunan’ın yanında yer almakta beis görmemiştir. Yunan’ın yanında diyorum nihayet milli mücadele başarısız olsa, bugün belki de Türkiye diye bir devlet olmayacak,ay yıldızlı bayrağımız dalgalanmayacaktı. Mustafa Sabri’nin yazdırıp dağıttırdığı bu fetvaya göre Yunan’a direnmek İslam’a karşı olmak anlamına gelmektedir. Şimdi buna İslam denilebilir mi?
Bugün de keşke Yunan galip gelseydi diyen ahmaklar var. Düşmanın çiğnediği hangi toprak parçası sahil-i selamete ulaşabilmiş ki, bu akıl ve vicdanını kaybetmiş kişiler böyle bir çirkinliği milli mücadeleye tercih edebiliyorlar? İşte Rus’un hakimiyetinde kalan topraklar, özgürlüklerine ancak Sovyetler dağılınca kavuştular. İşgal gördüler diye daha iyi mi Müslüman oldular? Hala manalarındaki, milli ruhlarındaki yaraları tamir edemediler. İşte Çin işgalindeki Doğu Türkistan, işgal var diye daha mı dindar oldular. Bu mantığa göre Doğu Türkistan’ın Çin işgalinde olması bağımsız olmasından daha iyi.
Demek ki, İslam adına konuşmakla İslam aynı şey değil. Dün Teali-i İslam cemiyetinin milli mücadele karşıtı fetvası ne kadar İslam’a aykırı idiyse günümüzün Mustafa Sabri’lerinin fetvaları da, o kadar İslam’a aykırıdır. Bu muhterislerin ağzında din siyasete feda edilmiştir. Bu gibi durumlarda bütün iş milletin basiret ve ferasetine kalmıştır. Dini siyasete, şahsi çıkarlara alet eden her davranış dine kötülüktür. Yüce dinimiz ne çektiyse bu nasipsizlerden çekti. Onun kutsal mesajıyla ona susamış kitleler arasında dini ikbal aracı haline getiren bu tip din adamları ve siyasetçiler var. Dindarlaşmanın önündeki en büyük engel de bunlardır.