Toplumların gelişmesinde din ve vicdan hürriyetinin önemi büyüktür. Farklı fikir ve düşünceler ancak hürriyetin olduğu yerlerde yeşerirler. Farklılıklara hayat hakkı tanımayan toplumlarda fikri hayat giderek çoraklaşır, özgürlüğün yerini bastırma kültürü alır.
Ceberut yönetimlerin çoğunun ortak özelliği, çoğulcu bir sosyal ve siyasal hayata imkan vermemeleridir. Bunu ya din adına yaparlar, yahut devletin/milletin ali menfaatlerini gerekçe göstererek yaparlar.
Dini cehaletin baskın olduğu toplumlarda -farklı fikirleri- susturmak daha kolaydır.Çünkü böyle toplumlarda bir dine inanmak, öteki dinlere hayat hakkı tanımamakla aynı anlama gelir. Dindarlık düşmanlık ve yasakçılıkla ölçülür.
Halbuki İslam'ın farklı din ve fikirlere bakışında yasakçılık yok, özgürlük ve çoğulculuk vardır.Bu karakteri yüzündendir ki, ilk dönemlerde önemli ilmi çalışmalar yapılabilmiş, insanlığın ortak birikimine büyük katkılarda bulunulmuştur. Bu özelliğini kaybettiğinde ise medeniyet yarışında geri çekilmeye başlamış, neredeyse her alanda ciddi kayıplar yaşamıştır.
Düşüncenin yasaklandığı bir toplum hangi sorununu çözebilir?
Nisa süresinin 80. ayetinde geçen ...Yüz çevirenlere gelince seni onlara bekçi olarak göndermedik, mealindeki cümle ile Bakara Süresinin 256. ayetinde geçen, dinde zorlama yoktur mealindeki cümle din ve vicdan hürriyetinin en önemli iki dayanağıdır. Seni bekçi olarak göndermedik mealindeki cümleyi İslam alimlerinin kahir ekseriyeti, Peygamberin görevinin tebliğden ibaret olduğunu, dinin mesajlarını söz ve fiil olarak muhataplarına ulaştırdıktan sonra görevinin bittiğini,insanları zorla dine sokmak ve imanlarının bekçiliğini yapmak gibi bir görevinin olmadığını belirtirler.Diyanet İşleri tarafından basılan 5 ciltlik Kuran Yolu isimli tefsirde (C.2 S.100) bu husus şu şekilde ifade edilir:Hz. Peygamber'in savaş ve mücadelesi başka din ve inançları ortadan kaldırmak veya insanları zorla İslam'a sokmak için değil,tam aksine her türlü zulmü ortadan kaldırarak herkesin inancına göre serbestçe yaşamasını sağlamak içindir.
Aynı özgürlük İslam çerçevesi içinde olanların, ibadet yapmaya zorlanıp zorlanmayacakları hususu için de geçerlidir:İbadetlerin özünün ihlas olduğunu söyleyen (sadece Allah için ibadet) bir dinin insanları zor ve baskı ile korkutarak ibadete yönlendirmesi düşünülemez. Zira, böyle bir ibadet Allah için olmaktan ziyade korku ve baskılardan kurtulmak için olacak, sahibinin kar hanesine hiç bir faydası olmayacaktır.Bu bakımdan İslam'da- Müslüman olmayanı Müslüman, Müslüman olanı dindar yapmak için ne gayri Müslim'e ne de Müslüman'a baskı yapılamaz.(Bu tefsirin yazarlarından biri H. Karaman olmasına rağmen sonraki süreçte bir partiyi desteklemek adına bu düşünceleriyle çelişen çok farklı bir noktaya savrulmuştur.) Keza, aynı tefsirde Enfal 39. ayette geçen, Fitne ortadan kalkıncaya ve dinin tamamı Allah için oluncaya kadar onlarla savaşınız, vazgeçerlerse kuşkusuz Allah yaptıklarını görmektedir, şeklindeki ifade de "Din ve vicdan hürriyetini gerçekleştirmek, herkesin serbestçe dinini yaşaması için gerekli ortamı sağlamak olarak yorumlanmıştır. İçinde bulunduğumuz dünyanın din haritasına bakıldığında bu ayeti küfrü tamamen ortadan kaldırmak için savaşmak olarak yorumlanamayacağı, ancak hakkı yaymak için fikri mücadele yorumuna da müsait olduğu görülmektedir.
Kuran'ın bu açık emirlerine rağmen İslam dünyası, -dini ve fikri yasakçılığı- dinin bir emri haline getirmiş,İslam'ı her türlü farklı düşüncenin önüne bir engel olarak koymuştur.Doğru anlaşılamayan din sadece gerçek dini hayattan kovmakla kalmamış,İslam dünyasını akılsızlığa, fikirsizliğe dolayısıyla güncel sorunlar karşısında çaresizliğe mahkum etmiştir. Çare,İslam'ı asrın dili ve mantığı ile anlamak onun bir adalet ve özgürlük dini olduğunu yaşayarak/yaşatarak göstermektir.