Türk siyasi tarihinin en alçak, sinsi ve kalleş darbe girişimi olan 15 Temmuz’dan bu yana tam beş yıl geçti.
CIA’nın kucağında yüzüne “İslam” maskesi geçirerek kurulup, gelişip büyüyen ve yetiştirdiği militanlarla Türkiye’de darbe girişiminde bulunan FETÖ isimli şeytani yapı maalesef verilen mücadelenin yetersizliği sebebiyle bugün yurt dışı ve içinde hala faaliyetini sürdürmeye devam ediyor.
Yurt dışında 160 ülkede FETÖ militanları varlıklarını bazen şekil ve isim değiştirerek, bazen de açık biçimde Türkiye aleyhinde çalışıyor ve kara propaganda yapıyorlar.
Ne yazık ki FETÖ denilen şeytani yapı ve 15 Temmuz’da yaptıkları darbe girişimi hakkıyla anlatılamadığı için bazı ülkeler hala FETÖ’yü beslemeye ve desteklemeye devam ediyor. Başta Almanya, Fransa, Hollanda, İngiltere, Avusturya olmak üzere bazı Batılı ülkeler de birçoğu kırmızı bültenle aranmasına rağmen FETÖ militanlarına açık biçimde sahip çıkıyor. Bundan birkaç gün evvel FETÖ’nün iki numaralı adamı Mehmet Ali Şengül Almanya’da bir hastanede yatarken Covit 19 sebebiyle öldüğü açıklandı. Kırmızı bültenle aranan bir teröristin hastanede aylarca nasıl tedavi edildiğini Almanya’nın FETÖ’ye destek vermesinin dışında asla başka bir izahı yoktur.
Ne yazık ki sadece batılı ülkelerde değil Türk Cumhuriyetlerinde de FETÖ’ye destek en üst seviyede sürüyor. MİT tarafından bir operasyonla gözaltına alınıp Türkiye’ye getirilmek istenen FETÖ’nün Kırgızistan ve Orta Asya imamı Orhan İnandı’yı taşıyan uçağın kalmasına Kırgızistan izin vermedi. Bir aya yakın Kırgızistan Büyükelçiliğinde tutulan Orhan İnandı için Kırgızistan’daki FETÖ militanları her gün Büyükelçiliğimiz önünde gösteri yapıp serbest bırakılmasını istediler. En üst düzeyde Kırgız yetkililer de İnandı’nın serbest bırakılması için baskı yaptılar. Neyse ki yeni atanan ve Türkiye’yi ziyarete gelen Kırgızistan Cumhurbaşkanı bir hediye paketi olarak İnandı’yı bize getirtti. Verdiği ifadelerle şeytani örgütün Orta Asya ve Kırgızistan yapılanmalarında önemli bilgilere ulaşıldı. İnşallah bu bilgiler doğru değerlendirilir de FETÖ’nün Orta Asya ve özellikle Kırgızistan’da hala son hızla devam eden yapılanmasına darbe vurulur.
FETÖ gibi karanlık bir örgütün yok edilmesinin zaman alacağı aşikardır. Ancak bu zamanın fazla uzamaması için mücadelenin topyekün bütün alanlarda verilmesi şarttır. Sadece emniyet ve yargı kanalıyla verilen mücadelenin yetersiz olduğuna en güzel örnek TSK’daki FETÖ’cü yapılanmanın hala bitirilememiş olmasını gösterebiliriz.
Geçtiğimiz günlerde TSK tarafından yapılan açıklamada FETÖ ile mücadele kapsamında 15 Temmuz 2016’dan bugüne kadar TSK’dan 19 bin 583 personel ihraç ve 4 bin 156 personel hakkındaki adli ve idari sürecin devam ettiği bilgileri verildi. Yaptığım hesaplamalara göre TSK’daki yapılanmanın ancak üçte biri tespit edilebildi. Verilecek ciddi bir mücadele ile diğer kalıntılarında en kısa zamanda temizlenmesi ülkemizin bekası açısından son derece önemlidir.
FETÖ ile mücadelede en büyük zaaf, “İslami, sosyal, siyasi ve kültürel” alanlarda hakkıyla mücadele verilmemesidir. FETÖ gibi yüzüne İslam maskesi takan ve bağlılarını bu vesile ile kendine bende edinen örgütün millet nezdinde değer kaybetmesini en etkili olan bu şeytani yapının İslam ile uzaktan yakından alakası olmadığını belgeleriyle ortaya koymaktır. Ancak ne hazindir ki başta Diyanet olmak üzere ülkemizde dini alanda eğitim alan ilim adamları bu adını atmadılar/atamadılar. Bunun arka planında bir çoğunun eskiden FETÖ ile bağının olmasının tesiri olduğu gibi FETÖ’nün yeniden dönebileceği korkusunun da geçerli olduğunu düşünüyorum. Allah(cc)’tan korkma yerine FETÖ’nün dönmesinden korkarak böyle bir mücadele vermeyenlerin İslam ile ne derece alakaları olduğunun da altını kalın çizgilerle çizmek gerekir.
FETÖ kurulduğu günden beri aldatarak iş gören bir yapılanma yoluna gitti ve dini maske olarak kullandı ama bu durum ne yazık ki delilleriyle ortaya konulamadığı için hala faaliyetine devam edebilmektedir.
Her ne kadar 2013 yılına kadar, “Ne istedilerse verdik.” Demesine rağmen bu tarihten sonra Sayın Cumhurbaşkanı’nın FETÖ konusunda verdiği mücadeleyi takdir etmek gerekir. Bu şeytani yapı ile mücadele edebilecek ikinci bir liderin var olmadığını da burada açıklama gereği duyuyorum. Fakat yine ne yazık ki kendi ifadelerinde de beyan ettiği gibi FETÖ ile mücadelede en yakınları bile Cumhurbaşkanı’nı yalnız bıraktı. Bu yalnız bırakılma siyasi arenadaki kripto FETÖcüler tarafından örgütün lehine kullanıldı ve maalesef hala da kullanılmaya devam ediyor
Ak Parti grup toplantısında 15 Temmuz dolayısıyla bir açıklama yapan Cumhurbaşkanı Erdoğan, din kisvesi altında milleti sömürenlere fırsat vermeyeceklerini şu sözlerle duyurdu:
“Yarın 15 Temmuz darbe girişiminin beşinci yıldönümü. Meclisimiz gazilik unvanı hak ettiğini bir kez daha göstermiştir. Şu anda Orta Asya'daki en büyük, bütün para finans olaylarını koordine eden ismini vermeme gerek yok, yakalandı getirildi. Şimdi yola devam ediyoruz. Diğer terör örgütleriyle mücadelemizi nasıl tavizsiz yürütüyorsak FETÖ'yü de son mensubu etkisiz hale getirene kadar devam edeceğiz. Din kisvesi altında bu milleti sömürenlere prim vermeyeceğiz. Kutsallarımıza saldıranlara prim vermeyeceğiz, bu böyle bilinsin."
Yapılan açıklama gerçekten yürek serinletiyor. Ancak bu uygulamada aynıyla devam ediyor mu? Dini alanda faaliyet gösteren birçok cemaat ve tarikat yapılanması ne yazık ki din üzerinden milleti sömürmeye devam ediyor. FETÖ’nün 40 yıldır yaptığı gibi bu yapılarda yaptıkları illegal faaliyetlerle kendilerine alan açıyorlar. Dün biz FETÖ’nün bu illegal yapılanmasının ülkeye zarar vereceğini yüksek sesle bağırdık, yazdık, söyledik ama kimse dinlemedi ve sonunda 15 Temmuz’u yaşadık. Bugün illegal olarak din kisvesine bürünerek milleti sömüren birçok tarikat ve cemaat yapılanmasının da ülkeye zarar verdiğini ve gelecekte de vereceğini yine yüksek sesle bağırıyorum, yazıyorum ve söylüyorum. İlla sözlerimizin dinlenmesi için 15 Temmuz’daki gibi 251 kişinin ölmesi, 2.300 kişinin yaralanması ve ülkemizin milyarlarca dolar zarara girmesi mi gerekiyor.
Uzmanlar CIA yapılanması olan FETÖ’nün 15 Temmuz darbe girişiminin ülke ekonomisine verdiği zararın 160 milyar dolar ve darbe girişiminin ardından ülkenin kredi notunun düşürülmesi, yabancı yatırımların Türkiye'ye akışının kesilmesi sebebiyle de dolaylı olarak 350 milyar dolar olduğunu açıklıyorlar.
Yeniden böyle bir duruma düşmemek için din kisvesi altında milleti sömüren tarikat ve cemaatlerin devletin kontrolü altına alınması ve bu kurumlar üzerinden meydana gelen kayıt dışı oluşumların önlenmesi şarttır.
15 Temmuz’un üzerinden 5 yıl geçti ama özellikle FETÖ militanları tarafından sık sık gündeme getirilen bazı şaibeli durumlar hakkında ne yazık ki yeterli açıklamalar yapılmadı. Ak Parti Grup Başkanvekili Mahir Ünal’ın bu husustaki şu açıklamasını önemli görüyorum:
“15 Temmuz darbe girişiminin yıl dönümünde CHP'nin, yandaşlarının ve FETÖ militanlarının kayıp silahlar konusunu gündeme getirmesi, bunun da 15 Temmuz'un yıl dönümüne denk gelmesi, 15 Temmuz'la ilgili millet nezdinde ve uluslararası alanda oluşmuş olan meşruiyeti yaralayan, itibarsızlaştıran argümanlar içeriyor.”
Mahir Ünal’ın dikkat çektiği bu durum ne yazık ki muhalefetin azındaki “kontrollü darbe” sakızının çiğnenmesine sebep oluyor.
FETÖ ile mücadelede istenen başarının sağlanmamasının sebeplerinden biri de eskiden FETÖ’ye güzellemeler yapanların Ak Parti tarafından kollanması ve hatta mükâfatlandırılmasıdır.
“Bu kişiler eskiden FETÖ’ye övgüler dizmiş ve onların kılıcını çekmiş ama tevbe etmiş, dönmüş.” Diyebilirsiniz. Bu hususta haklı da olabilirsiniz. Ama Ak Parti’de FETÖ’ye bulaşmamış kimse yokmuş gibi dün FETÖ’nün tetikçiliğini yapanların bugün önemli görevlere getirilmesinin bir izahının olamayacağını düşünüyorum. Anadolu’da sıradan bir FETÖ militanının abisi, kardeşi, babası vs. FETÖ’cü diye görevden atılırken abisi bir üniversitenin rektörü olarak FETÖ’den ceza almasına rağmen kardeşinin bakan yapılmasının ve kardeşi darbeci bir general olan birinin büyükelçi olarak atanmasının izahını şahsen yapamıyorum.
Dün FETÖ’yü övme görevini üstlenen bazı gazetecilerin bugün FETÖ yergisini üstlenmelerinin ve TRT Yönetim kurulu gibi önemli görevlere getirilmelerinin de izahı olamaz.
Emniyete, Yargıya, TSK’ya ve ülkeyi ayakta tutan bütün kurumlarda neredeyse kırk yıldır yapılanan bir CIA destekli örgütün ülke yönetiminde söz sahibi olan siyasi partilerde aynı yapılanmayı yapmamasını düşünmek, bilerek yapılıyorsa ihanet bilmeyerek yapılıyorsa gafletten öte bir şey değildir. 15 Temmuz’un üzerinden 5 yıl geçti ama dün FETÖ’ye övgüler düzen, Pennsylvania’yı ziyaret edenlerin başta Ak parti olmak üzere diğer siyasi partilerde halen görev almasının FETÖ mücadelesinde ne kadar büyük zaaf olduğu açıktır.
15 Temmuz Türk siyasi tarihinin en alçak, sinsi ve kalleş saldırıların başında gelir. 15 Temmuz’da şehit edilen 251 kişinin ruhlarını sızlatmak ve 2300 gazinin haklarındaki hüsnü şahadeti bozmak istemeyenler FETÖ denen bu şeytani yapıyla ciddi olarak mücadele etmek zorundadır. Bu hususta en büyük görev ise iktidarda olan Ak Parti’ye düşmektedir. Ancak ne yazık ki gözlemlediğim kadarıyla FETÖ ile mücadeleyi başta Cumhurbaşkanı ve birkaç kişinin dışında Ak Parti’de yürüten kimsenin olmadığıdır. Herhangi bir mücadelelerine, FETÖ’yü anlatan bir programlarına veya bir mücadele stratejilerine rast gelmedim. Karşılaştığım Ak partililere de “FETÖ ile ne gibi bir mücadeleniz var?” diye soruyorum ama şimdiye kadar tutarlı ve yeterli bir cevap alamadığımı üzüntü içinde belirtmek istiyorum.
Bu hususta haksızlık yaptığımı düşünen Ak partililere bir çağrı yapıyorum:
“Başta il teşkilatları olmak üzere ilçe teşkilatları ve Ak Partili belediyeler eğer varsa FETÖ ile yaptıkları mücadeleleri ve bundan sonra yapacakları faaliyetleri bizlere bildirsinler, biz de buradan yayınlayalım.”
FETÖ gibi bir CIA destekli şeytani örgütün sadece Cumhurbaşkanı ve birkaç samimi insanın mücadelesiyle, yine sadece emniyet ve yargı kanalıyla bitirileceğini düşünmek saflıktır. FETÖ ile mücadele yıllardır söylediğim gibi başta İslami, sosyal, siyasi, kültürel, ekonomik vb. alanlarda verilmeli ve bu arada emniyet ve yargı da suç işleyenleri tespit edip yargılamalıdır. Emniyet ve yargı sadece İslami hassasiyetlerinden dolayı FETÖ’ye destek veren “İbadet” kesimindeki insanlar derdest edip yargılarken siyasi arenadaki kripto Fetöcülerin elini kolunu sallayarak gezmesi büyük bir ciddiyetsizlik ve mücadeleye vurulan en büyük darbedir. Bu durum FETÖ ile mücadelenin sulandırılmasına sebep olmaktadır. Yine bu durum özellikle FETÖ’yü el altından destekleyen diğer kesimlerin eline koz vermektedir. FETÖ’yü Pennsylvania’da sık sık ziyaret edenlerin kimler olduğu açık iken ve haklarında en ufak bir soruşturma bile açılmamışken, bir de üstüne bakan yardımcılığı gibi önemli görevlere getirilmişken sadece birkaç sohbete katıldığından dolayı birilerinin ceza alması ne adalete, ne insanlığa ve ne de İslam’a sığar.
Elinde FETÖ ile mücadele imkanı varken bu imkanı kullanmayanlara sesleniyorum:
SİZ BU DAVRANIŞINIZLA HEM 251 ŞEHİDİN RUHUNU RAHATSIZ EDİYORSUNUZ HEM DE 2300 GAZİNİN DE HAKKINI ÇİĞNİYORSUNUZ. BUNUN İÇİN BİR AN ÖNCE İÇİNDE BULUNDUĞUNUZ GAFLETTEN KURTULARAK FETÖ İLE MÜCADELEDE CİDDİ OLUN VE ELİNİZDEKİ TÜM İMKANLARI BU HUSUSTA SEFERBER EDİN. YOKSA 251 ŞEHİDİN, 2300 GAZİNİN VE TOPYEKÜN BU MİLLETİN ELİNDEN YAKANIZI KURTARAMAZSINIZ.